ABDULLAH AYMAZ- SAMANYOLUHABER.COM
Yaratılıştan günümüze kadar insan aynı insandır. Hz. dem (a.s.)’ın evlatlarıyla başlayan rakiplerini düşmanlaştırma, ezme, yok etme ve sonunda da katletme cürmü, çirkin bir yöntem olarak sürekli devam edegelmiştir. Her peygamberin karşısına, güç ve kaba kuvvetten beslenen zalimler dikilmiş, haktan, insan sevgisinden, şefkat ve merhametten başka bir düşünceleri olmayan sâlih ve samimi kişi ve toplulukları hunharca ezmiş, dışlamış, hak ve hürriyetlerini gaspetmiş ya da soykırıma mahkum etmişlerdir. Ne hazin bir durumdur ki, bu gayr-i insani sakat ve zalimce yöntemden en sonunda, Hizmet Hareketi de nasibini almıştır.
Özellikle de son on yıl içerisinde, yurt içi ve yurt dışı basınında lehte ve aleyhte pek çok haber ve yazı yayınlanmış, akademik çalışmalar yapılmış ve bu hareketin ne olduğu ile ilgili tanımlar ortaya konmuştur. Türkiye’de ise malum 17/25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra bu durum başka bir noktaya evrilmiştir. Kirlenmiş politikacılar, arkalarına bazı sözde ilahiyatçıları ve kapıkulları gibi gördükleri Diyanet gibi kurumları da alarak, bu hareket hakkında büyük bir karalama kampanyası başlatmışlar; bu kirli dezenformasyonda, ölçüsüz ve dinin de ilkeleriyle temelde bağdaşmayan yayınları devreye tereddütsüz sokabilmişlerdir. Bu yayınlarda Hizmet Hareketi ve ona gönül veren insanları din dışılıkla suçlama gibi akıl vicdan, dini değer ve kriterler bakımından kabulü imkansız bir vebalin altına girmişlerdir. Yapılan bu yayınlar, tek sesli medyanın şartsız algı operasyonlarıyla toplumda büyük dalgalanmalar meydana getirmiştir. Bu menfaat gruplarının kolektif sivil soykırım faaliyetlerinin en tabii sonuçlarından biri de, bu harekete gönül veren insanların ülkede persona non-grata (istenmeyen bireyler) hale gelmiş olmasıdır.
İşte bu aşamada, hem uzun yıllardır bu hareketi yakından tanıyan, programlarına katılan, Dergi ve Gazetelerinde makaleler yazan ve aynı zamanda İlahiyat alanında bir akademisyen olan Prof. Dr. Muhitttin Akgül, böylesine önemli bir çalışmayı bir emek mahsulü olarak kaleme aldı. Aslında Türkiye’de bu hareketi yakından takip eden, programlarına katılan, kendisinden daha fazla bu hareketin üst seviyesindeki temsilcileriyle irtibatı ve dostluğu olan pek çok yazar, akademisyen ve araştırmacı vardı. Beklerdik ki benzeri bir çalışmayı onlar yapar, yazılıp çizilenlerin asla doğru olmadığını, bu hareketin mü’mince bir hareket olduğunu ve temel ilkelerinin Kur’ân ve Nebevi Yöntem olduğunu belirtirler ama bu kişiler ya muhalif ses çıkartan herkesi cezalandıran dikta rejimin korkusundan veya bazı beklenti ve menfaatlerden dolayı bilinçli bir şekilde, adeta dilleri lâl oldu, kalemleri ya satıldı ya da kırıldı ve etraflarında kadınıyla erkeğiyle masum birlerce insana reva görülen hukuksuzluklara sağır kesildiler.
Eser okunduğunda da görüleceği üzere, Muhittin Akgül’ün bir ilahiyatçı olarak yaptığı bu çalışmanın konusu, kendi alanı ve perspektifinden bir değerlendirme olup, çağdaş bir sahabe hareketi olan Hizmet gönüllülerinin faaliyetlerini Asr-ı Saadet ile farklı yönlerden karşılaştırmadır.
Yazar, on iki temel nitelik üzerinden konuyu ele almış ve her iki dönemin belli başlı ayırıcı özelliklerini, bilimsel çerçevede kaynaklarıyla göstermeye çalışmıştır. Bu mukayeselerde, Kur’ân, Sünnet ve ashabın yaşantısıyla, Hizmet Hareketinin omurgasını oluşturan Hocaefendi, eserleri ve hareketin içerisinden bazı örnekler bu çalışmada en temel referansları olmuştur.
Akgül’ün de yerinde tespitiyle, Hizmet Hareketini Asr-ı Saadetle mukayese etmek, tarihteki ve günümüzdeki benzeri hareketleri elbette görmezden gelme ya da yok sayma anlamı taşımaz. Zira benzeri bütün hareketlerin temel vurgusu ve örnekleri, her zaman için Asr-ı Saadet olmuştur. Ancak bu konudaki en temel fark, Hizmet Hareketinin, bu vurgusunu sadece söylemde bırakmayıp, büyük oranda pratiğe geçirmiş olmasıdır.
Burada elbette şuna da işaret etmek gerekir ki, hiçbir şey aslıyla başka bir yere taşınamaz. Tabiidir ki çağdaş dönemin bütün özellikleriyle, hem tarihsel hem de sosyopolitik farklılık arzeden on dört asır öncesi o güzide toplumla birebir özdeşleştirilemez. Böyle bir özdeşleştirme, muhalin arkasına takılma demektir. Böyle garip bir durum, ne dini, ne sosyal ne de pratik hayat için mümkündür.
Burada belki de dikkat edilecek husus, meselenin akli ve mantıkiliğidir. Her asra ve coğrafyaya, her zaman ve şarta göre, Kur’ân, Sünnet ve Asr-ı Saadet bakımından yorumlanmasıdır. Hizmet Hareketi, temelde Asr-ı Saadetin ana çatısını oluşturan temel ilkeleri, günün imkan ve şartlarına göre yeniden yorumlamış, gittiği farklı coğrafya ve kültürler içerisinde bunları hayata mâkuliyet ölçüsünde aktarmaya gayret etmiş ve elinden geldiğince de bu idealleri, gönüllülerin kapasitesi doğrultusunda gerçekleştirme gayreti içine girmiştir.
Yazar adı geçen çalışmasında, bir fikir vermesi açısından mümkün mertebe fazla detaya girmeden, konuyla ilgili Kur’an, Sünnet ve Asr-ı Saadetteki örneklerle, günümüzü karşılaştırmış, mukayeselerde Hizmet Hareketinin de aslında temel referanslarından biri olan Risale-i Nur Külliyatından ilgili yerlere ve Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yazılı eserlerine atıflarda bulunmuş, gerekli yerlerde meselenin daha kolay anlaşılabilmesi için alıntılar yapmıştır. Konunun sadece bir teoriden ibaret olmadığını göstermek için de, zaman zaman pratik hayattan örneklerle temellendirmeye çalışmış ve bunun bir ütopya olmayıp, pratikte yaşanan bir olgu olduğunu göstermiştir. Elbette Asr-ı Saadet denince, bu çalışmada ele alınan sadece on iki kriter gelmez. Fakat bu on iki kriter, aslında her iki dönemde de üzerinde önemle durulan ve vaz geçilmez niteliği olan kriterlerdir.
Esere kıymet kazandıran önemli hususlardan biri de, kısa süre önce Rahmet-i Rahman’a kavuşan Muhterem büyüğümüz Mehmet Ali Hocamızla, Muhterem İbrahim Süleymanoğlu Hocamızın takdim yazılardır. Adı geçen her iki şahsiyet, bu Hareketin içinde başından beri bulunan, hayatlarını hizmete vakfeden ve her hayırlı işin arkasında yılmadan ve yorulmadan durmuş kimselerdir.
Eser dikkatle okunduğunda kanaatimize göre elde edilecek sonuç şu olacaktır ki; bu Hareket, kökü belli olmayan veya farklı sistem ve izmlerden etkilenen bir hareket olmayıp, aksine asıl kaynağını ve referanslarını Kur’ân ve Sünnet’ten alan ve Asr-ı Saadet’i günümüze taşımaya azami gayret eden bir gönüllüler hareketidir. Bu nedenle de okuyucudan, yazarın içeriden birisi olması ve objektiflik vb. kaygılara kapılmadan ön kabullerden sıyrılarak, temel referanslar ve Hizmet Hareketinin küresel katkıları arasındaki ilişkinin gerçekliği bağlamında okumaları beklentimizdir.
Muhittin Akgül’ü, yaptığı bu çalışmadan dolayı tebrik ediyor ve çalışmalarının devamını diliyorum.