[ ANALİZ]- AHMET DAŞTAN - ROMANYA
Bilişim ve teknoloji çağında iletişim de bambaşka bir hal almaya başladı. Kütüphanelerin, gazetelerin hatta televizyonların yerini elimizdeki akıllı telefonlar aldı. Bütün sanallığına rağmen bugünkü en büyük gerçeklerden biri, sosyal medya ve onun gücü.
İnsanlar haber kaynağı olarak sosyal medyayı kullanıyor artık. Sokak röportajlarında sıradan vatandaşın konuştuklarının, sosyal medyada dolaşan bilgiler olduğunu görüyoruz. Havuz medyasına dönmüş televizyon kanallardan beslenmiyor sokaktaki insan.
Siyasal partiler de tezlerini daha etkili anlatmak için artık sosyal mecralara ağırlık veriyor. Mesela, Kılıçdaroğlu'nun mutfak ortamından bir ay önce paylaştığı kısa videonun artık tematik mesajlar konseptine dönüştüğünü görüyoruz. Saadet Partisi ekibinin çok başarılı videolar ürettiği aşikar. Ali Babacan'ın kısa videoları Youtube shorts mecrasında sıkça karşımıza çıkıyor.
SOSYAL MEDYA YARGI DAĞITIYOR
Sosyal medyanın bilgi ve algı üretmesinin yanı sıra yargı dağıtma görevi üstlendiğini de görüyoruz. Bu mecralarda viral olan paylaşımlarla otoritelerin harekete geçirildiği birçok örneğe şahidiz.
Türkiye'nin içinden geçtiği bu ifritten dönemde sayısız mağduriyetler oluştu. Bu mağduriyetlerin özneleri, genellikle toplumca yokluğa mahkum edilen kesimden. Onlar açısından, sosyal medya yegane araç oldu. Bu hususta sosyal medya gayretleri ile sonuç alınmış onlarca hadiseyi biliyoruz. Birkaçını sıralayalım:
- 56 gün sonra da olsa 4. evre kanser hastası Ayşe Özdoğan tahliye olup annesine kavuştu.
- 8 aylık hamile öğretmen Arzu Nur Özkan, ve 8,5 aylık hamile Huriye Acun serbest kaldı.
- Ankara Emniyeti'nde gözaltına alındıktan sonra işkenceye uğradıkları tespit edilen 14 kız öğrenci 10 gün sonra serbest bırakıldı.
- Eşi ile birlikte tutuklanıp Edirne cezaevine gönderilen Seda Aslan tahliye olarak bir yaşındaki bebeği Ahmet Ümit’e kavuştu.
- Konya cezaevinde sağlıklı beslenmesine dahi izin verilmeyen lenf kanseri Veysel Alıcı serbest bırakıldı tedavisi dışarda devam ediyor.
Bununla birlikte cezaevlerindeki kötü şartların ve çifte standartların gündeme getirilmesi ile mahpusların temel haklarına kısmen de olsa kavuşması yine sorunların sosyal mecralarda yayılmasıyla sağlandı.
Yapılan sosyal medya çalışmaları sadece Türkiye'de değil, dünyanın farklı coğrafyalarında yaşanan birçok hukuksuzluğun önüne geçildi.
- Bosna Hersek'te yağan tepkiler üzerine mahkeme, öğretmen Fatih Keskin’in ülkeden çıkarılma kararını iptal etti.
- Daha geçtiğimiz günlerde rejimin zulmünden kaçan 17 kişi, Yunanistan’da donma ve yakalanınca geri itilme tehlikesiyle karşı karşıya iken; sosyal medya kanalıyla ulaşılan muhataplar sorundan haberdar edildi ve olay tatlıya bağlandı.
Yunanistan sınırından geri itilen Türk vatandaşı sığınmacıların haksız tutuklanması konusunda Yunan ve Avrupalı otoritelerde farkındalık oluşturmak için yabancı dilde bir sosyal medya gayreti oldu hafta sonu.
SOSYAL MEDYANIN KURTARAMADIKLARI
Bir de sosyal medyanın yetişemediği, ya da aciz kalıp kurtaramadığı canlar, ölümleriyle vicdanlara dokunanlar var.
- Gözaltında işkence görüp öldükten 1,5 yıl sonra suçsuz bulunarak görevine iade kararı alınan Gökhan Açıkkollu öğretmenin tek kişilik hücrede beş kişi ile kalırken geçirdiği kalp krizi görüntülerini, sosyal medya aracılığıyla her kesimden milyonlarca insan izledi. Vicdanı ölmemiş herkes, “Bu suçsuz öğretmenin hesabını kim verecek?” diye sorgularken, diğer KHK’lılar hakkında farkındalık oluştu.
- Dünyanın öbür ucundaki hasta vatandaşımıza özel uçak gönderip tedavisi için ülkeye getiren devletin, 8 yaşındaki kanser hastası Ahmet’i göz göre göre ölüme gönderişini bütün Türkiye sosyal medya aracılığıyla gördü. Babanın jandarma eşliğindeki vedası hikayesini yakından takip edenlerin vicdanını sızlattı. Bu kadar da olmaz dedirtti.
- Dört yıl Gümüşhane cezaevinde yatan astım ve yüksek tansiyon hastası polis memuru Mustafa Kabakçıoğlu, 9 gün tek başına hücrede kaldı. Tahliyesine 4 ay kala sabaha kadar öksüre öksüre hücresindeki plastik beyaz sandalyede hayatını kaybetti. Beyaz sandalyede ölüme sürüklenişi gören çok kimse insanlığından utandı…
Yaşanan trajediler saymakla bitmez.
YILLARA YAYILAN DEĞİŞİM SÜRECİ
Mağduriyetlerin sosyal mecralarla insanların gündemine sokulmuş olması; ahlak genetiği dejenere edilmiş toplumun algılarında yıllar içinde olumlu etkisi görülecektir. “Cemaat” kelimesine dahi sıcak bakmayan kitlelerin, KHK'lıların dramlarıyla empati yapabildiğini görüyoruz. Gün geçtikçe daha görünür olan KHK'lıların zihinlerde evrim oluşturma potansiyeli yüksek. Sosyal mecraları kullanmanın önemi, sırf bu açıdan bakıldığında bile su götürmez gerçek.
Hali hazırda toplumda oluşan katrandan algıyı seyreltmek adına sosyal medyada gayretli kullanıcılar her türlü takdir ve teşviki hak ediyor. Peki fazlası yapılabilir mi? Elbette çok daha fazlası yapılabilir, ancak daha çok katılımla yapılabilir. O potansiyel fazlasıyla var. Yüzbinleri aşkın eli kalem tutan mağdur ya da mağdur yakınına, az sayıda sivil toplulukta rastlanır. Bu potansiyelin işletilmesiyle birçok konunun yüksek sesle dile getirilip duyurulması işten bile değil.
NE YAPILMALI?
Aslında yapılacak şey çok basit. Twitter için konuşacak olursak; kullandığımız veya açacağımız bir hesap ile, bir haksızlığa karşı ya da hak arayışı için yapılan çağrıya içerik üretebilir, bu konudaki paylaşımları retweet yoluyla yayabiliriz. Hatta bunu yaparken, bilgi sahibi olmasını istediğimiz ya da duyarlılığına güvendiğimiz tanınmış kişilerin dikkatini de mention yoluyla çekebiliriz.
Yeter ki çağrının doğruluğuna, ihtiyacın ciddiyetine inanalım. Türkiye'de adı sanı bilinmeyen yüzbinlerce mağdura, unutulmadığını, dayanışmamızı her gün her gün göstermek bir vefa borcu bence. Özellikle yurt dışındaki tuzu kurular olarak, ateşin içinde kavrulan arkadaşlarımıza kardeşlerimize karşı vicdani mesuliyetimiz var.
O halde türlü iftira, karalama ve yaftalarla itilip kakılan kesimlerin pörsüyen itibarını tamire çalışmalı, bunun için özellikle akşam vakitleri, imkan olduğu müddetçe günün kalan zamanlarında, “Bir tweet de benden olsun” diyelim. Sarf edeceğimiz kısacık vakitte bir şey kaybetmeyiz, fakat binlerce masumdan biri için bir umut ışığı olabiliriz.
Son sözü, yıllardır Kırklareli Keskin Cezaevi’nde yatan ve gardiyanlar tarafından sistematik işkenceye tabi tutulan eski Yargıtay Üyesi Hüsamettin Uğur’un, (ziyaretine gelen kızının “Baba dışarda hayat pek böyle işlemiyor, bunlar pek kimsenin umurunda değil” demesine karşın) ettiği sitemle bitirmek istiyorum: “İçeri girip sonradan tahliye olanlardan ya da yurt dışına çıkanlardan susan, uğraşmayan, boş oturan, bizi unutan, keyfine bakan kim varsa hakkımı helal etmiyorum! Bunları aynen yaz kızım!”