ARİF ASALIOĞLU
Türkiye’nin güney doğu illerinde, 6 Şubat sabahı erken saatlerde meydana gelen şiddetli depremin dehşetini halen yaşamaya devam ediyoruz. Bütün dünya an be an gelişmeleri ve açıklamaları takip ettiği gibi Rusya medyası da yakinen takip ediyor. Türkiye tarafından yapılan resmi açıklamalar ve Türk medyasının verileri anında Rusça olarak yayınlanıyor. RİA ve TASS gibi ajanslar yüzlerce haber geçtikleri gibi ana medyayı temsilen Komersant ve İzvestiya gibi gazeteler aynı şekilde anlık haber aktarımı yapıyorlar.
Kremlin Yönetimi ve Rus halkı, Türkiye’deki gelişmelerle çok ilgili. Sosyal ve insani boyutundan tutun ekonomi ve enerjiye kadar çok sebepleri var. Her yıl Türkiye’ye giden milyonlarca turist, ya da farklı sebeplerle artık Türkiye’ye yerleşmiş, orada yaşayan yüzbinlerce Rus vatandaşı ile alakalı olduğu gibi özellikle son yıllarda iki devlet arasındaki büyük hacimli projelerin varlığı ile de ilgili. İşte bütün bu sebeplerle, 6 Şubat’ta Türkiye’yi vuran ve büyük can ve mal kaybına neden olan deprem yoğun şekilde takip ediliyor.
Bu yazıda Rusya’nın resmi açıklamalarından ya da ana medyanın verdiği haberlerden ziyade Rus halkının reaksiyonunu gösterme açısından sosyal medya yaklaşımlarını yansıtmak istiyorum.
Çarpık yapılaşma
Depremin arkasında fiziksel enerji güçlerinin kullanılması ihtimali sorusuna cevap veren Sumbatovich, şu bilgileri veriyor: @skoloth: “İnsanlık bu kadar büyük bir enerjiyi yönetme yeteneğine sahip olsaydı, uzun zaman önce Mars'ta mantar yetiştiriyor olurduk. Yani bu trajedi programlandı ya da hazırlandı diyeceksek, art niyetli biri oturup programlama yaparak saldırıya geçti şeklinde düşüneceksek, bundan önce bilmemiz gereken çok basit bir gerçek var: Türkiye'deki inşaat teknolojilerinin çok spesifik oluşu. Hızlandırılmış kalkınma mantığı, kapitalist işletmeleri kalite pahasına hızlı ve ucuz bir şekilde inşa etmeye zorlamak…
Bu yoruma destek çıkan Marina adlı takipçi Mersin'de denize 300 metre mesafede yeni yapılan bir şantiyenin fotoğraflarını yayınlıyor ve şu bilgiyi paylaşıyor: “Birinci kat dükkanlar içindir. Gerçekten Türkiye'de yeni binalar neden yıkılsın? Çok basit: Genel olarak evler aynı modele göre oluşturulur: Dükkan olarak yapılmış, ana taşıyıcıların mesafesi daha geniş olan birinci kat çöker ve diğerleri onu takip eder. Ve sonuç olarak kazdıkça dehşet ortaya çıkar.” Şarkiyatçı ve Orta Doğu üzerine çalışan Andrey yorum olarak ekleme yapıyor: “Türkiye'de gayrimenkulüm yok. Fakir olduğum için değil, oryantalist olduğum ve orada mülk almamanın gerekliliğini bildiğim için.”
AFAD alanı olmayan bir ilahiyatçı tarafından yönetiliyor
Perviy Blijniy Vastochniy Telegram kanalı AFAD’ın müdahelesindeki gecikmeyi yönetime bağlayarak okuyucularına (76 bin kez okunan) şu mesajı paylaştı: https://t.me/kief_point: Depremin sarsıntıları devam ederken ve kurumsal yapıların çöktüğü bir ortamda, Türkler şu soruyu irdelemeye başladı: Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı nedir? Yönetiminde kim var?
Türkiye gündemini sıkı takip eden kanal, bir çarpıklık hissetmiş olmalı ki araştırma yaparak ve bazı fotoğrafları da vererek yukarıdaki sorulara şu cevabı veriyor: “Yönetim başında İsmail Palakoğlu bulunmaktadır. İsmail Palakoğlu'nun, İlahiyatçı ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu olduğu ortaya çıktı (1990 - 1995). Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslami İlimler Anabilim Dalı'nda tasavvuf alanında yüksek lisans derecesine sahiptir. Palakoğlu'nun 1993'ten günümüze tüm kariyeri Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı ve ona “komşu” Müslüman vakıflar / yapılar / kuruluşlarla ilişkilidir. Palakoğlu, Şeyh Osman Hulusi Efendi'ye ithafen yazdığı Gönüller Sultanı kitabının da yazarıdır.
2016 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Diyanet İşleri Danışmanı olarak atanan Palakoğlu, bu görevi bugüne kadar sürdürdü. 15 Mart 2018 tarihinden itibaren eş zamanlı olarak AFAD Başkan Yardımcılığı görevini yürütmektedir. İsmail Palakoğlu'nun doğal afetler, acil durumlar ve bu konularda sorun çözmede herhangi bir eğitimi veya tecrübesi yok. Kısacası, Türkiye Afet ve Acil Durumlar idaresi, alanı olmayan bir ilahiyatçı tarafından yönetilmektedir.”
Bu paylaşıma yorum yapan başka bir takipçi 10 bin 500 kişi tarafından onaylanan şu cevabı ekliyor: @FirstMiddleEastBot: Burada ilginç bir durum var: Dün ve dünden önceki gün birileri, depremden ölmüş Türkler, ya da yıkılan Türk şehirleri hakkında paylaşımların altına ‘oh olsun!’ dercesine neşeli ifadeler koyanlara tepki gösterenler ve kızanlar oldu. Bazılar “insan ol biraz” diye yazdı ve her olağanüstü trajedi için üzüldüklerini belirttiler. Bu doğru, elbet üzülmeliyiz. Ama deprem olmasaydı, belki de benzer şekilde, Türk idarecilerin emriyle bu günlerde Türk ordusu Suriyelileri vuruyor olabilirdi. Yine tam bu günlerde, Yunanlıları ‘bir gece ansızın’ vurabilirlerdi. Fırsat bulsalar aynı öfkeyle Ermenilerin üzerinden geçebilirlerdi. Evet anlıyorum, toplu sorumluluk var, yardım edilmesi ve sempati duyulması gereken "sıradan masum insanlar" var... Ne yazık ki bu hislerden uzak yetkililer ve ordu da var. Ki bu deprem ile bunların, halkın bir parçası olmadığı ve halk değerleriyle neredeyse hiçbir ilgilerinin olmadığı ortaya çıktı.
Türkiye üzerine paylaşımlar yapan İstanbul_Wolf kanalı şu yorumu yapıyor: https://t.me/newsrustr/1122: Yunanlıların aynı enkazda Türklerle yan yana bebekleri betonların altından nasıl çıkardığına baktığınızda, istemeden kendi kafanızda güçlü bir değerler manzumesi tetiklersiniz. Tereddüt etmeden Türkiye'ye kurtarma ekipleri gönderen Yunan makamlarının, birçok “dürüstler topluluğuna” ve ahlak dersi vermeyi seven bazı liderlere öğretecek çok şeyi var. 45'ten fazla ülkeden kurtarma ve insani yardım misyonları Türkiye'ye gönderildi. Rusya, İran, Irak, Cezayir, Ermenistan (buna dikkat), Sırp Cumhuriyeti (buna da dikkat).
Fakat olayın diğer tarafını da göstermek isteriz. İç savaştan bitkin düşen ve korkunç doğal afetten de kurtulamayan Suriye'nin yardımına az ülke geldi. Rusya, Cezayir gibi. Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır, cumhuriyeti desteklemeye hazır olduklarını beyan ettiler. Ama Batı'da, Esad rejimi altında doğan çocukların yardıma layık görülmediği gibi bir his var.
@balkanossiper destek çıkıyor: Yunan kurtarıcılar, Türk meslektaşlarıyla birlikte deprem mahallinde çalışıyor. Ama bir ay önce ise Erdoğan ve Miçotakis Ege Denizi'nde adaları paylaşmıyorlardı.
Rus sosyal medya takipçileri rajedi zamanında bile Türk siyasetçilerin atışmalarını bloglarında paylaştılar. Vladislav Erdoğan’ın Hatay’da kullandığı ifadeleri paylaşmış: “Erdoğan, bazı şerefsizlerin, provokatörlerin Hatay'da asker, jandarma, polis yok diye yalan ve iftira attığını söyledi.”
Timofeyev, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun VPN’li twitini adresine “çok ilginç” eklemesiyle taşımış: “Yardımlaşma koordinasyonu için sahada bulunan arkadaşlarıma VPN kullanmalarını söyledim. Bu aklını yitirmiş Saray iktidarı, sosyal medya iletişimini kesti. Bunun sonucu yardım çığlıklarının daha az duyulmasıdır. Gizlemeye çalıştığınız her şeyi biliyoruz. Açıklamanızı bekliyoruz.”
Rus sosyal medyasında ve bazı TV kanallarında çok dikkat çeken tartışmalardan bir tanesi de komplo teorileri. On binlerce kişi tarafından takip edilen Türkolog Vladimir Avatkov şu paylaşımı yapıyor: https://t.me/avatkov: Dünyanın dört bir yanındaki komplo teorisyenleri, Türkiye'de 12 bin kişinin (sayı sürekli artıyor) hayatını kaybettiği depremin insan yapımı olduğu versiyonunu tartışıyor. Kanada, Fransa, İngiltere, Almanya, Hollanda ve İsveç'in diplomatik misyonlarının bir kaç gün önce kapatıldığını duyurması da yaşananların gizemini artırıyor. İddiaya göre terör saldırıları tehdidi nedeniyle. Yapay olarak böyle bir deprem yaratmanın mümkün olup olmadığı hakkında ve çok sayıda kurbanın nedeni nedir ve düşük güçlü bir nükleer yükün patlaması böyle bir felakete hayatını kaybetmesine neden olabilir mi?
Benzer iddialar başka bir telegram kanalı @sindbad_snegohod tarafından paylaşılıyor: “ABD Türkiye'yi işgal etmeye karar verdi ve depremler onların işine geldi. İlginç olan ise bu versiyon Türk medyasında da yayılıyor. Ocak ayı sonunda ABD'nin Türkiye'deki konsolosluklarının kapanması, deprem ve önceki gün bir Amerikan savaş gemisinin gelişi tesadüf olamaz. Muhtemelen Amerika HAARP projesine başvurdu. Bu teknolojinin yardımıyla 1999 yılında Marmara Denizi kıyılarında on binlerce insanın hayatını kaybettiği bir deprem meydana geldi… Sonuçta ortaya şu tablo çıkıyor: Ülke yetkilileri deprem felaketiyle baş edemiyor. Uluslararası toplum, etkilenen ülkeye ordusunu göndermeyi kabul eden ABD'den yardım istiyor. Sonuç olarak Türkiye işgal edilecek. 2022 için de aynı tahmin Yunan gazetesi Pentapostagma tarafından yapılmıştı...