FARUK MERCAN
Uzak bir yerden gelmiş bir misafir, “Hayatımda Hocaefendi’yi ilk defa göreceğim” diyor ve o anı bekliyor. Kendisine, “Hocaefendi müsait olduğunda akşam namazından sonra misafirlerle birlikte dua okumak için mescide geliyor. Bazen de misafirler bulunduğu salona alınıyor” cevabını veriyorum.
Bir diğer misafir, “Burada program nasıl?” diye soruyor. Ona da “Burada bütün her şey namaz saatlerine ayarlı, namazlar cemaatle mescitte kılınıyor.” diyorum. İnsanımız Hocaefendi’yi görmek, sohbetinde bulunmak, bu manevi atmosferden nasiplenmek için buraya geliyor.
Buraya Hocaefendi’yi ziyarete gelenler, aynı zamanda birkaç günlüğüne kendilerini kitap okuma, ibadet ve dua ortamında buluyorlar. Buna hızlandırılmış bir kamp da diyebiliriz. Korona virüsüne dair bazı tedbirler devam etmesine rağmen, mescitte namazlar geniş katılımla cemaatle kılınıyor, tesbihatlar topluca yapılıyor. Ama cemaat saf bağlarken omuz omuza değil, belirli aralıklarla diziliyor. Bu mekânda üst üste birkaç gün geçirdiğinizde, diğer zamanlardan daha fazla kitap okuyorsunuz. Toplu namazlar, tesbihatlar, dualar ve sohbetlerle beraber hızlandırılmış bir kamp yapmış olarak geri dönüyorsunuz.
Burası, Amerika’da okuyan üniversite talebelerinin yazları kitap okumak için geldikleri bir kamp mekânı olarak başlamış. Esasında hala bu ana fonksiyonu sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Şimdi buraya gelenler Hocaefendi’yi görmek, sohbetlerine iştirak etmekle beraber aynı zamanda kısa süreli bir kamp hayatı da yaşamış oluyorlar.
Buranın bir diğer hususiyeti, Hizmet’in gündemini tam manasıyla yakalayacağınız mekân olması… Ben en çok şunlara dikkat ediyorum. Hocaefendi hal ve hareketleriyle, sohbetleriyle ziyaretçilere hangi mesajları vermek istiyor? Mesela Hocaefendi bu sohbetlerinde hangi konuları esas alıyor, cümle aralarında hangi hususlara dikkat çekiyor?
Mesela neden hemen her sohbetinde misafirlere Çağlayan dergisi hediye ediyor, “Birer tane olması şart değil, iki tane de alabilirler, başkalarına da verirler” diyerek? Mesela, yeni yayınlanmış Hizmet hareketine dair eserleri mutlaka neden yanındaki küçük masanın üstünde bulunduruyor, hediye ediyor ve bu eserlerle alakalı ilgililere sorular sorarak bilgi alıyor?
Hocaefendi’nin çok önemli bir hususiyeti, bunca hastalık ve sıkıntılarına rağmen; Hizmet’in işleyişine fayda sağlayacak bir şeye takati yetiyorsa, onu yapmaktan asla imtina etmemesi… Hala ziyaretçi kabul etmesinin, bazı görüşme taleplerine olumlu cevap vermesinin sebebi bu…
“Dünyanın çehresi ne zaman değişir?” sorusuna Hocaefendi’nin cevabı şöyle: “Sizin ortaya koyduğunuz güzellikler tam anlaşıldığı ve tanındığı zaman… Çağımızda İslam’ın doğru anlaşılıp yaşanmasını arzuluyorsak, donanımı buna müsait insanlar yetiştirmemiz gerekir.” Peki temsil kabiliyetine sahip bu donanımlı insanlar nasıl yetişecek? İşte Hocaefendi, hal ve hareketleriyle, tatbikatlarıyla bunun yolunu gösteriyor.
Hizmet Hareketi’nin ilk yıllarında kamplar 2-3 ay yapılıyordu. Bizim talebelik yıllarımızda kamp süresi bir aydı. Şimdi birçok yerde ancak bir hafta yapılabiliyor. Belki de müsait olan yerlerden başlayarak, eski geleceği ihya etmek, uzun süreli kamplar yapabilmek lazım. Çünkü bazı güzel hasletlerin insanda alışkanlık peyda etmesi biraz da bu şekilde zaman ayırmaya bağlı… İşte o zaman Hocaefendi’nin ifade ettiği inkişafı yakalayabiliriz.
Yazının bu kısmında, Kırık Testi serisinin yeni yayınlanan kitabından, birkaç bölüm aktarmak istiyorum. Hocaefendi, dünyanın çehresini değiştirecek temsil tarzını şöyle ifade ediyor: “Kullandığımız dil ve yaptığımız faaliyetlerde farklı din ve anlayışa sahip insanları rahatsız etmemek; başkalarının duygu ve düşüncelerini gözetmek; insanlardaki muhtemel korku ve endişeleri izale etmek; ne olduğumuzu, nasıl bir yolda yürüdüğümüzü, hangi hedeflere koştuğumuzu insanlara anlatmak; insanlığın maşeri vicdanının kabul ettiği bir sistem olarak demokrasiye karşı alakasız kalmamak, demokratik değerleri içselleştirmek; kendi renk ve desenimizi de ilave ederek demokrasinin arkasında durup, sağladığı imkanları değerlendirmek…”
“Kendimizi başkalarından üstün görmemek, muhataplarda böyle bir intiba bırakmamak; mümkün mertebe iddiasız olmak, ama ortaya konulan temsilde ciddi olmak, adeta peygamberane bir tavırla yürümek; iyi bir siyer felsefesiyle diyalog konusunu yeniden ele almak…”
Kendimizi başkalarına anlatmanın ve tanıtmanın bazı neticelerine bakalım: “Bu değerleri kabul etmeseler bile en azından bizi doğru tanımış olurlar. Önyargılarından kurtulur ve düşmanlıklarından vazgeçerler… Saygı duymasalar bile size zarar vermekten çekinirler…”
“Başkalarıyla el sıkıştığımızda bu güzelliklerin onlara da sirayet edeceğine inanırız. Aynı zamanda onlardaki güzelliklerden istifade ederiz…” Hususiyle ön saflarda hizmet eden insanlara şöyle hitap ediyor: “Halı üzerine dökülen bir şeyin lekesini çıkarmanın dahi bir usulü vardır. Lekeyi nasıl temizleyeceğinizi bilmezseniz yapacağınız işlemler lekeyi daha da yaygınlaştırır… Yapmak istediğiniz değişimlere evrensel insani değerler açısından baktınız mı?.. Doğru yolda ısrar etmek kadar, hatasında ısrarcı olmamak da bu yolun erkanındandır.”
“Allah’ın güzel bir zemin hazırladığı ve dünyanın kirlenmiş çehresini temizleme adına önemli hizmetler görme imkanını bahşettiği insanlar yanlış bir yola saptıklarında sadece kendileri dalalete düşmekle kalmaz, aynı yolda yürüyen bütün insanların hukukuna da tecavüz etmiş olurlar. Binlerce, belki milyonlarca insanın çaba ve gayretleriyle meydana gelen güzellikleri kirletmiş olurlar.”
“Öndekilerin yaşadıkları düşünce kaymaları tabana indiği zaman büyük yıkımlara sebebiyet verebilmektedir. Bu itibarla özellikle önde bulunan kimselerin müstakim düşünmeleri ve davranmaları çok önemlidir.”
Son olarak bu mevzuda nasıl geç kaldığımızın ifadesi: “Eğer önceden aklımızı başımıza alıp beş-altı milyon insanı dünyanın dört bir tarafına gönderebilseydik, onlara gittikleri yerlerde rehberlik yapıp yol gösterebilseydik bugün dünyanın çehresi çok daha farklı olurdu…”
Hocaefendi’nin, Hizmet insanlarına, “Bulunduğunuz ülkelerde topluma entegre olan” ifadesine bir de bu zaviyeden bakın… Demokratik ülkelerde açılan kapıları, yüksek donanımlı insanlarımızın sergileyeceği güzel bir temsille değerlendirmek… Bence mesajın özü bu…