Haber - Yorum ADEM YAVUZ ARSLAN - Tr724.com
Normalde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından ABD’de düzenlenen toplantılar serisine dair bir değerlendirme yazacaktım. İki nedenle vazgeçtim.
Birincisi ‘içeriğe dair’ elle tutulur bir şey yok.
İkincisi de ziyaretin ‘Türk’ün Türke propagandası’nın ötesine geçmemesi. Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran’ın başkanlık ettiği heyete ABD başkentinde itibar eden olmadı. Uzunca bir zamandır ABD’ye gelen AKP heyetleri ve (görünüşte bağımsız, gerçekte Erdoğan rejiminin lobicisi olan) diğer heyetler ‘kapalı devre’ toplantılar yapıp dönüyor. Büyük paralar harcanarak kiralanan toplantı salonlarında iktidar uzantılı kurumlardan gelenlerle kalabalık bir görüntü veriliyor. Ardından SETA DC ofisi, Bahçeşehir Üniversitesi, Diyanet Amerika ve iktidar uzantılı ‘düşünce kuruluşları’ ziyaret edilerek tur tamamlanmıyor.
Mesela Havuz’un ‘ABD’li siyasiler büyük ilgi gösterdi’ diye haber yaptığı Washington programına katılan siyasetçi olmadı. Salon Bahçeşehir Üniversitesi öğrencileriyle dolduruldu. New York’ta ise Harvard Club’ta oda kiralandı. Toplamda 30 kişiyi bulmayan dinleyici kitlesine Türkiye’nin tezleri anlatıldı. Özetle bol para harcanan, sınırsız propaganda yapılan ABD seyahati ‘Türk’ün Türke propagandası’nın ötesine geçemeden bitti.
O yüzden biz bu konuyla daha fazla zaman harcamayıp ‘Türkiye’nin esas gündemi’ne dönelim. Defaatle yazdım, sayısız Youtube programında anlattım; 15 Temmuz aydınlatılamadan Türkiye’nin düze çıkması mümkün değil. O yüzden Washington’dan da olsa 15 Temmuz’a dair gelişmeleri takip etmeye devam ediyorum.
BÜTÜN OKLAR AKAR’I İŞARET EDİYOR AMA…
Havuz medyasından gördüğüm kadarıyla Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar beraberinde Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları ile iftar programı düzenleyip gazete ve televizyonların Ankara Temsilcileri’ni ağırlamış.
Yine Havuz’da yer alan ayrıntılara göre yemekler güzel, ikram bolmuş. Akar’da bol bol espri yapmış, esprilere karşılık vermiş. ‘Yedikleri içtikleri onların olsun biz yazdıklarına bakalım’ dedim ama yazılan çok bir şey yoktu.
İstisnai bir kaç yazıda da S-400'lere dair ‘Türkiye’nin ne kadar haklı olduğunu anlatan’ argümanlara yer verilmişti. S-400'ler gündemin sıcak başlıklarından olduğu için konuşulmuş olması normal. Ancak ben hem Akar hem de kuvvet komutanlarının olduğu bir ortamda 15 Temmuz darbe girişimine dair soruların da sorulmasını beklerdim.
Malum olduğu üzere ne Akar ne de dönemin kuvvet komutanları 15 Temmuz’a dair sorulara cevap vermedi. Ne TBMM’ye ne de savcıya gittiler. Hatta müşteki oldukları davalara bile katılmadılar.
Yani biz gazeteciler için Akar ve kuvvet komutanlarına sorulacak tonla soru var.
Üstelik Milli Savunma Bakanlığı’nda bu iftar yapılırken bir kaç kilometre ötede Genelkurmay çatı davasının duruşmaları yapılıyordu ve sanıklardan eski Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş doğrudan Akar ve kuvvet komutanlarını işaret eden ifadeler vermişti. Dahası bir önceki hafta da “Akar’ın aile dostu” olarak bilinen eski tümgeneral Mehmet Dişli uzun bir ifade vermiş ve Akar’ı suçlayan beyanlarda bulunmuştu.
Kısacası tüm oklar Akar’ı işaret ediyordu. Ancak ‘sürgünde ya da cezaevinde olmayan gazeteciler’ de temel soruları sormadı.
O zaman biz buradan soralım.
Sönmezateş diyor ki; 15 Temmuz akşamında, Genelkurmay ile yaptığı görüşmelerin HTS kayıtları mahkemelere verilmiyor. Ayrıca aynı akşama ait Hava Kuvvetleri uçuş kayıtları da kayıp. Bir diğer çarpıcı iddiası ise 15 Temmuz akşamı kendileri Çiğli’de iken Dalaman’a giden 3 helikopterlik bir time ait tüm radar kayıtları silindi.
Her biri deve dişi gibi iddialar ancak Sönmezateş sesini mahkemeye bile duyuramadı. Muhalefet ve medya üç maymunu oynuyor.
3 yıla yakın bir süredir bu ve benzeri iddialar gündeme getirilmesine rağmen hiçbir ilerleme sağlanamadı. Onlarca tanık ifadesine rağmen soruşturma dahi açılmadı.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için takvimi geriye alıp kronolojik sırayla gitmekte fayda var. Zira 15 Temmuz akşamı Dalaman’da olan ‘sır suikast timi’ni çözerseniz 15 Temmuz kumpasını kimin kurduğunu da görebilirsiniz.
‘PLANI OLMAYAN DARBE’NİN EN KRİTİK AŞAMASI
Bilindiği gibi aradan geçen bunca zamanda 15 Temmuz darbe girişiminin planı bulunamadı.
Tuhaflığı (!) geç de olsa fark eden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı uzun bir zaman sonra ’15 Temmuz için 4/4'lük bir darbe planı olmadığı’na hükmetti. Savcılara göre, “darbecilerin amacı darbe yaparak ülke yönetimini ele geçirmek değil, Erdoğan’ı öldürüp kaos çıkarmak”.
Gerçi iddianamalerde bu senaryo farklılık arz ediyor. Bir iddianamede ‘Erdoğan’ı öldüreceklerdi’ diyor öbüründe ‘Akıncı’ya götüreceklerdi’ diye yazıyor.
Yani farklı iddianamelerde farklı senaryolar var. Kaldı ki burada başka çelişkiler de var. Mesela temel iddialardan birisi şuydu: “Adil Öksüz başkanlığında yapılan toplantılarda darbe planlaması yapıldı, sonra Adil Öksüz 11 Temmuz’da Amerika’ya uçtu, planı Gülen’e onaylattı ve 13'ünde döndü.”
Oysa, o tarihlerde Erdoğan’ın nerede olduğunu kimse bilmiyordu.
Erdoğan 9 Temmuz’dan itibaren kaybolmuştu. Böyle bir ortamda Erdoğan’ın Huber Köşkü’nden alınacağını ve muhafaza edileceğini anlatan gizli tanıkların anlatımlarına şüpheyle yaklaşmakta fayda var.
Kaldı ki gizli tanıklardan Kuzgun (Tuğamiral Halil İbrahim Yıldız), 27 Nisan 2017'deki duruşmada Ankara’daki darbe toplantısına katıldığı iddia edilen sanıkları teşhis edememişti. Yani ifadelerin doğruluğu çok şüpheli.
Marmaris’e geri dönelim; ‘Resmi 15 Temmuz söylemine’ göre Erdoğan son anda tatil planı yaptı ve Marmaris’e gitti.
Fakat bu söylemde de çelişkiler var.
Mesela 5 Temmuz’da Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve kuvvet komutanları Marmaris’teki askeri birlikleri ziyaret ediyorlar. Bu da hayli ilginç bir ‘tesadüf’. Erdoğan’ın görüntü verdiği son program 9 Temmuz’da Antalya’da oldu.
Bir gün sonra ise 10 Temmuz’da Sahil Güvenlik ve Jandarma, Cumhurbaşkanlığı Gökova Körfezi’ndeki Devlet Konuk Evi’nin önündeki tekneleri uzaklaştırdı. Bu tarih şu açıdan önemli: Erdoğan’ın konakladığı otelin sahibi Serkan Yazıcı, TBMM Meclis Araştırma Komisyonu’na yaptığı açıklamada “Erdoğan’ın Marmaris’e gelme fikrinin 11 Temmuz günü yarım saat içinde kararlaştırıldığını programın tamamen tesadüf olduğunu” söylüyor.
Jandarma ve Sahil Güvenliğin, Erdoğan Marmaris’e gelmeden bir gün önce bölgedeki yatları uzaklaştırması bu ifadeleri şüpheli hale getiriyor.
Resmi kayıtlara göre Erdoğan, 11 Temmuz saat 21.00'de Marmaris’e doğru yola çıktı. Fakat sıradışı bir şey yaptı. Askeri yaverlerine gideceği yeri söylemediği gibi yanında bulunmalarına da izin vermedi. Erdoğan gizlice İstanbul’dan Marmaris’in yaklaşık 150 km kuzeyindeki Çıldır Havalimanı’na uçtu. Buradan da Serkan Yazıcı’nın helikopteri ile kalacağı yere geçti.
CUMA NAMAZINA GİTMEDİ
Normal şartlarda Erdoğan’ın Marmaris’e 40 km uzaklıkta olan Dalaman Havalimanı’na uçması ve buradan da Cumhurbaşkanlığı’nın helikopteri ile kalacağı otele geçmesi beklenirdi. Ancak Cumhurbaşkanlığı’na ait helikopterle değil de Yazıcı’nın helikopteri ile Marmaris’e gitmesi, Grand Yazıcı Oteli’nde kendisine hizmet edecek aşçısı ve hizmetlilerini bile getirmiş olması, kaldığı villadan dışarıya çıkmaması (Cuma namazı dahil) 15 Temmuz’a dair bir ön hazırlık yapıldığına dair şüpheleri güçlendiren detaylar. Sönmezateş’in son duruşmada anlattığı füze detayı da çok ilginç. Eldeki veriler Erdoğan’ın 15 Temmuz’a çok ciddi hazırlık yaptığını gösteriyor.
15 Temmuz’a dair bir başka ilginç tesadüf ise Hava Kuvvetleri Değerlendirme ve Denetleme Başkanı Korgeneral Yılmaz Özkaya’nın İstanbul’daki meşhur düğüne katılmayıp Marmaris’te kalmasıydı. Hava Kuvvetleri’nin iki numarası sayılan Mehmet Şanver’in kızının düğününe katılması gereken Korgeneral Yılmaz Özkaya nedense düğüne gitmedi.
Tuggeneral Sönmezateş komutasındaki timin helikopterlerine yakıt verilmesini engelleyerek kritik bir müdahalede bulundu. İddialara göre bir askeri uçak Erdoğan’ı alıp Akıncı’ya getirecekti. Fakat o gece Erdoğan’ı alması planlanan uçak kalkmadı bile. Bir başka ifadeyle Marmaris’e giden timin başarısız olması garanti altına alınmıştı.
Erdoğan, o gece torununa Kur’an öğretirken çekilmiş bir fotoğrafı referandum öncesi medyaya servis ettirdi. Fakat fotoğraftaki detaylar şüpheleri arttırdı. Çünkü daha önce ‘işte saldırıya uğrayan otel odası’ diye medyaya servis edilen görüntülerdeki otel ile bu fotoğraf aynı yere ait değildi.
Ya bu fotoğraf ya da önceki fotoğraf doğruyu yansıtmıyordu.
UÇUŞ YASAĞINA RAĞMEN NASIL UÇTULAR?
İfadeler ve iddianamelere göre darbeciler 23.00'da Çiğli’de hazırlar. Uçuş yasağına rağmen İstanbul’dan İzmir’e uçabilmeleri de cevapsız sorulardan birisi. Üç saat boyunca Çiğli’de bekletiliyorlar. Birkaç kez görevin iptal edildiği söyleniyor sonra tekrar hazırlanılıyor.
Erdoğan’ın darbe girişimi gecesi 00.04'te kaldığı otelin önünde yerel gazetecilere açıklama yaptığını hatırlayalım. Havuz medyasının nedense yayınlamadığı bu açıklamada görülebileceği gibi bir gazeteci Erdoğan’a ‘Marmaris’te olacak mısınız?’ diye soruyor.
Erdoğan’ın cevabı ‘Hayır, hayır’ şeklinde.
00.24'te CNNTürk’te Hande Fırat ile yaptığı Facetime bağlantısında ise halkı meydanlara çağırdıktan sonra, “Ben de Cumhurbaşkanı olarak meydanlara geliyorum” diyor.
Görüldüğü gibi Erdoğan’ın Marmaris’te olduğu 00.04 itibariyle tüm Türkiye’de öğrenilmiş, Marmaris’ten ayrılacağını bizzat Erdoğan’ın kendisi söylemiş. Bu gelişmelerden darbecileri yönlendiren kişilerin veya darbecilerin bizatihi kendilerinin haberinin olmadığı söylenemez.
İfadelerde de görüleceği gibi sanıkların cep telefonlarından gelişmeleri takip ettikleri anlaşılıyor. Kaldı ki Erdoğan kendi ağzıyla ayrılacağını söylemese bile aklı başında herkes darbe başladıktan sonra Erdoğan’ın bulunduğu yerden ayrılacağını bilir.
Devam edelim.
Akıncı İddianamesinde yer alan detaylara göre Erdoğan’ı taşıyan helikopter saat 01.30'da alçak irtifa seyrederek Dalaman Havalimanı’na iniyor. 01.31'de Erdoğan helikopterden inip Cumhurbaşkanlığı uçağına biniyor.
01.43'te ise ATA uçağı Dalaman’dan havalanıyor. Saat 03.20'de ise Erdoğan’ı taşıyan uçak (THY-8456 koduyla havalanıyor) İstanbul havalimanına iniyor. Cumhurbaşkanı’nın 01.30'da Dalaman Havalimanı’na geldiği düşünüldüğünde otelden 01.00 sularında ayrıldığı anlaşılıyor.
Darbecilerin Çiğli’den hareketi ise tam 02.14'te oluyor. Yani Erdoğan’ın gazetecilere açıklama yaptığı andan 2 saat, Marmaris’ten ayrılmasından 1 saat ve uçağının Dalaman Havalimanı’ndan kalkışından 31 dakika sonra.
Düşünsenize… Darbe planlıyorsunuz ve darbenin en önemli hedefi olan Cumhurbaşkanı’nı ‘almaya’ o hedeften ayrıldıktan yarım saat sonra çıkıyorsunuz. Otel bölgesine vardıkları saat 03.20.
Bazı ifadelerde bu 03.38 olarak geçiyor.
Dahası Erdoğan’ın kaldığı oteli bile bilmiyor, yoldan çevirdiğiniz Atilla Barbaros Teoman isimli vatandaşa soruyorsunuz. Bu nasıl bir suikast ya da darbe girişimidir ki, yoldan geçen vatandaşın adres tarifi ile hareket ediyorsunuz!
Şurası net: Askerleri Çiğli’de bekletip Erdoğan güvenli bir şekilde Dalaman’dan ayrıldıktan sonra onları yola çıkartan irade, sanıkları bile bile kumpasın içine çekmiş.
Askerler Marmaris’e ulaştıklarında Erdoğan da İstanbul’a inmişti.
3 HELİKOPTERLİK SIR TİM!
Gelelim ‘sır suikast timi’ne.
Detayıyla yazdığım gibi Sönmezateş komutasındaki askerlerin gece 01:00 sularındaki saldırıyı yapma ihtimali yok çünkü o saatte hala Çiğli’deler.
Sanıkların ifadelerinde bu şüphe dikkat çekiyor.
Gökhan Şahin Sönmezateş: “15 yaşında çocuğa bile böyle bir planlama yaptırılmaz. Esas benim aradığım soru 4 saat boyunca neden, kim tarafından bekletildik? Cumhurbaşkanı Marmaris’ten ayrıldıktan ve Semih Terzi öldürüldükten sonra saat 02.20'de biz yola çıkarıldık. Tuzağa düşürüldük. Bilsem o insanları oraya götürmezdim.”
Sanık İsmail Yiğit: “Cumhurbaşkanı oradan ayrıldığı halde korumalarını neden, kim orada bıraktı? Cumhurbaşkanı ayrıldığı halde bizi oraya kim gönderdi ve bizi onlarla karşı karşıya bıraktı.”
Sanık Erkan Çıkat: “Biz otele gittiğimiz zaman orada özel timler önlem almıştı. Bizi infaz etmek istediler. Cumhurbaşkanı’nın kıl payı kurtulduğu açıklandı. Bizden önce oraya giden kim? Bizi oraya gönderip polisle çatışmaya girmemizi sağlayan kim? Kimler bizi kandırdı. Bizi infaz etmeleri için polise emri veren kim? Bizim görüldüğümüz yerde öldürülmemiz emrini veren kimler?”
İKİNCİ ‘SEMİH TERZİ VAKIASI’ MARMARİS’TE Mİ PLANLANMIŞTI?
Diğer sanıkların da benzer ifadeleri var. İddianamede orada bırakılan polislerin ‘güvenliği sağlamak üzere orada bırakıldığı’ yazıyor. ‘Güvenliği sağlanacak kişi’ ayrıldığına göre oradaki az sayıda polisi bırakma amacı şüpheli!
Şurası kesin: Askerleri yönlendiren Akıncı Üssü’ndeki darbeciler Erdoğan’ın çok daha önceden ayrıldığını kesin olarak biliyorlardı. Amaçları sanık askerleri polislerle çatıştırmak ve ortaya çıkan kanlı görüntü yardımıyla, “Cumhurbaşkanına suikast” algısını güçlendirmekti.
Sürece yakın kaynaklardan edindiğim bilgiye göre Gökhan Şahin Sönmezateş ve timini Erdoğan ayrıldıktan sonra Marmaris’e yollayanlar ikinci bir Semih Terzi olayı planlamıştı. Nasıl ki Semih Terzi’nin Ankara’ya gelişine zemin hazırladılar ve yakalayıp konuşturmak yerine infaz ettiler aynı şeyi Sönmezateş için de yapacaklardı.
Böylece “Erdoğan’a suikaste giden Sönmezateş öldürüldü” propagandası üretilecekti. Ayrıca Terzi’den sonra Sönmezateş de susturulmuş olacaktı.
Gelin görün ki, bütün süreçte olduğu gibi burada da ağır bir sansür var. Özel timde görev alan sanıklar mahkemeden, Erdoğan’ın otele geliş, ayrılış ve kendileri gelmeden önceki ilk saldırı anının güvenlik kamerası görüntülerinin incelenmesini talep ettiler ancak talepleri reddedildi.
Ayrıca şehit polise dair çok çarpıcı bir detay daha ortaya çıktı. Şehit polislerden Cengiz Eker’in ölüm saati tüm belgelerde 00:43 ve ölüm nedeni ‘kesici-delici alet yaralanması’ olarak görülüyor. Ancak nasıl olduysa duruşmalar esnasında ‘kesici alet yaralaması ‘ ‘ateşli silah yarası’na, ölüm saati de 00:43'ten, önce 03:43'e sonra da 04:42'ye çevriliyor.
DARBECİLERİN KONTROLÜNDEKİ HAVALİMANINA GİTMEK!
Erdoğan’ın uçağına THY kodu verilmişti fakat internet başındaki herkes uçağın rotasını görebiliyordu.
Bir tek ‘darbeciler’ hariç.
Kayıtlara göre Erdoğan’ın uçağı Biga üzerinde 47 dakika bekledi. İddialara göre o saatte havada darbecilerin kontrolünde F-16'lar vardı. Fakat hiçbiri Erdoğan’ın uçağını göremedi. Erdoğan ‘işgal altındaki’ İstanbul Atatürk Havalimanı’na güvenle indi.
O gecenin Marmaris ayağına dair şüpheli detaylardan birisi de şu.
Erdoğan’ın uçağı Dalaman’dan kalktığında İstanbul Havalimanı hala darbecilerin kontrolü altındaydı. Erdoğan bunu bilmesine rağmen neden İstanbul’a doğru yola çıktı? Üstelik Ankara Esenboğa Havalimanında hiçbir güvenlik riski yoktu. Çünkü darbeciler Ankara Esenboğa Havalimanı’na bir tek er bile göndermemişti.
‘Resmi 15 Temmuz Söylemi’ne göre İstanbul yakınlarında uçan darbecilere ait F-16'lar Erdoğan’ın uçağını bulmaya çalışıyordu. Bu esnada ise Erdoğan’ın uçağı Biga üzerinde 47 dakika boyunca turladı.
Düşünün, darbecilerin elinde son derece gelişmiş silahlarla donatılmış F-16'lar var ve siz sivil bir uçakla hiçbir şey yokmuş gibi geziniyorsunuz.
4 UÇAK NASIL HAZIR HALE GETİRİLDİ?
Erdoğan 29 Temmuz 2016 tarihinde A Haber’de katıldığı bir televizyon programında o gece, “Darbecileri şaşırtmak için 3 havalimanında daha uçaklar hazır bekledi” dedi. Benzer açıklamayı dönemin Enerji, bugünün Hazine Bakanı Berat Albayrak da yaptı.
Erdoğan, darbeyi eniştesinin araması sonrası 21.30 sularında öğrenmişse, normal şartlarda Ankara Esenboğa Havalimanı’nda konuşlu bu uçaklar hangi arada hazırlandı ve 4 ayrı havalimanında hazır bekletildi?
Uzmanları böyle bir operasyonun (mürettebatın toplanması, uçakların uçuşa hazır hale getirilmesi, uçuş planlaması Ankara’dan İzmir, Dalaman, Bodrum ve Çıldır havalimanlarına uçakların gönderilmesi gibi bir operasyonun saatler süreceğinde hemfikir).
O gece 24.00 sularında 4 ayrı uçağın 4 ayrı havalimanında hazır bekletilmesi Erdoğan’ın darbeyi çok önceden bildiği ve kapsamlı bir kaçış planı yaptığını teyit eden bir durum. 15 Temmuz’a dair soru işaretlerinden birisi de şu.
Erdoğan’ın kaldığı otele 15–20 dakika mesafede Türkiye’nin en büyük deniz üslerinden Aksaz Deniz Üssü var. Üs komutanı Tuğamiral Namık Alper, 16 Temmuz sabahı gözaltına alınıp tutuklandı.
Eğer Erdoğan’a yönelik bir girişim olacaksa, emrinde 2 tugay ve 4 bin askerin bulunduğu, savaş gemilerinin, uçaksavarların olduğu bir üssün kullanılmayıp nereye gittiğini bile bilmeyen bir grup askerle bu işe kalkışmaları da ayrı bir tuhaflık.
15 Temmuz’un sadece Marmaris ayağına dair başka detaylar, çelişkiler ve tuhaflıklar sıralamak mümkün.
AKAR’A BASİT BİR SORU
En başa dönelim.
Gökhan Sönmezateş ve timi 3 yıla yakın bir zamandır Marmaris’te yaşanan kumpasa dikkat çekmeye çalışıyor. Mahkemelerde adeta isyan ediyorlar. Ancak seslerini kimseye duyuramıyorlar. ‘Komutanları’ onlarla yüzleşmediği için ‘muhataplarına’ da soramıyorlar.
15 Temmuz’a ait HTS ve radar kayıtlarını istiyorlar ancak mahkeme duymazdan geliyor.
Akar’a sorulması gereken onlarca soru var.
Şu soruyu buraya bırakıyorum. Belki bir meslektaşımız sorar; “15 Temmuz akşamı Dalaman’daki 3 helikopterlik time ait radar kayıtlarını kim sildi? Sönmezateş’in Genelkurmay ve Akıncı Üssü ile yaptığı görüşmelerin kaydı neden mahkemeye verilmiyor?”
Sizce de tuhaf değil mi?
Neredeyse üç yıl oluyor ama 15 Temmuz akşamının en kritik olayına dair soruşturma bile yok.