ETHEM ÇELEBİ
15 Temmuz suskunluğu ve Sivas katliamındaki sis perdesi Türkiye’nin Erdoğan diktatörlüğüne geçtiği gündür 15 Temmuz. O gün bugündür Türkiye’nin 2 yakası bir araya gelmedi. Evvelinde de, bilhassa 17-25 Aralık soruşturmalarının üstünün örtülmesinden sonra devletin çivisi çıktı ama 15 Temmuz sonrası yaşanan Erdoğan darbesinin yaptığı tahribat bir başka oldu.
Her gün birbirinden kötü. Halkın son umut kırıntılarını da tüketen, canından bezdiren ve hatta intiharlara sürükleyen hadiseler yaşanıyor. İktidar sahipleri ise tam bir aymazlık, duyarsızlık, izansızlık içinde. Yaşanan rezaletlerin birçoğunun failleri bizzat kendileri. Hastalığın tedavisinde, karşımıza çıkan problemin çözümünde asli unsur nedir? Hastalığı, problemi doğru teşhis etmektir. Doğru teşhis etmek için tüm şikayetler dinlenir, tetkik ve tahliller yapılır, veriler değerlendirilir, raporlanır. Teşhis aşamasından sonra da o hastalığa uygun olan formüller, çözüm ve tedavi yöntemleri tatbik edilerek problem çözülmeye, hastalık tedavi edilmeye çalışılır. Google’a “problem çözme yöntemleri” diye yazdığınızda, bu ve benzeri sonuçlarla karşılaşırsınız.
Muhalefet partileri ve özellikle CHP, Türkiye’nin şu anki hale düşmesinde miladın 15 Temmuz darbe tiyatrosu ve akabinde Erdoğan’ın bizzat yaptığı 20 Temmuz darbesi olduğunu söylüyor. Bir hakikati ifade ediyor muhalefet. Peki, problemin kaynağı 15 Temmuz ise, muhalefetin Erdoğan’ın “Allah’ın lütfu” olarak nitelediği bu darbe tiyatrosunu araştırmaları gerekmez mi? Ki Erdoğan, en yakın arkadaşı Erol Olçok’un henüz cenazesi bile soğumamışken ve damadı Berat Albayrak’ın sırıtmaları eşliğinde söylemişti bu itiraf niteliğindeki sözleri.
Muhalefet partileri yetkililerinin 15 Temmuz yargılaması yapan mahkemeleri takip etmesi, ifadeleri okuması, sanık ve tanıkları dinlemesi, araştırma komisyonu kurmaları ve darbe iddiasını tüm boyutlarıyla araştırmaları lazım değil mi? Erdoğan’ın suret-i haktan görünerek yaptığı bir iki küçük hamlesine bile tahammül edemeyip durdurduğu Meclis Araştırma Komisyonu’nun yerine, kendi komisyonlarını kurup raporlarını kamuoyuna açıklamaları icap etmez miydi?
Muhalefet partileri, Erdoğan’ın kurgu ezberlerini tekrar etmekten ve birkaç kez cılız ifade ettikleri “tiyatro” söyleminden başka ne yaptı? Maalesef hiçbir şey yapmadı muhalefet. Çünkü haksızlıklara destek olmayı ve dilsiz kalmayı tercih eden AKP’li zevat gibi, muhalif isimlerin bir kısmı da bu tiyatronun, bu alçak kumpasın Hizmet Hareketi’nin bitirmek maksadıyla hazırlanıp uygulandığını biliyor ve bu yüzden susuyor.
Erdoğan, Hizmet Hareketi’ni bitirirken aslında Türkiye’yi bitiriyor, yer ile yeksan ediyor. Heyhat, kimin umurunda! 15 Temmuz tiyatrosuna dair suskunluk, gizli köşelerinde keyifle avuçlarını ovuşturma hali, çok önemli bir hakikati de ortaya koydu. Meğer tüm provokasyonlarda, kumpaslarda, programlı katliamlarda aynı durum yaşanmış. En yakın örneklerinden biri, Sivas katliamı. Sivas’ta Madımak Oteli’nde 37 kişi yanarak can verdi. Otelin önüne toplanan halk, 9 saat boyunca sloganlar attı, “yakın yıkın” bağırışları havada uçuştu ve nihayetinde otel yakıldı.
Devlet o gün Sivas’ta yoktu. Silahlarında kurşun olmayan bir manga asker, kısa bir süre otel önünde bekletildi ve hemen geri çekildi. SHP iktidar ortağı idi ve Sivas Valisi Ahmet Karabilgin, SHP Genel Başkanı Erdal İnönü’nün eski danışmanıydı. 2 Temmuz 1993’te yaşanan Madımak katliamında, Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne gelen 33 aydın ve sanatçı ile 4 otel çalışanı can verdi. Üç gün sonra Erzincan’ın Başbağlar Köyü’nde yine 33 köylü kurşuna dizilerek katledildi. Alevi-Sünni geriliminden beslenen kadim kanlı yapı, bir projesini daha hayata geçirdi. Bu gerilimden beslenen kesimler ise suskunluğa büründü. Tıpkı 15 Temmuz gibi, canlı yayında yaşanan ve kanlı bir katliamla sonuçlanan hadise ilgili gerçek bir soruşturma yapılmadı. Kurgunun idrakinde olanlar, katliamdan ne kadar nemalandıklarının hesabına girip olayın üstünü örttüler.
Görünüşte hasım ve rakip olanlar, kanlı bir “proje”de yine kardeş oluverdiler. Bugün Erol Olçok’un ve oğlu Abdullah Tayyip Olçok ile birlikte hayatını kaybeden yüzlerce insanın kim tarafından ve neden öldürüldüğünü merak etmeyen AKP’liler gibi, o dönemin suskunları da katliamı önlemediler ve olayı tüm boyutları ile ortaya çıkarmak gibi bir teşebbüste bulunmadılar. O dilsizlerin bir kısmı bugün 2 Temmuz’da Sivas’ta acılı insanların, diğer kısmı da 5 Temmuz’da Başbağlar’daki gözü yaşlı insanların yanında saf tutuyor. Ne yazık ki, hangi katliama, provokasyona ve kurguya bakarsanız bakın, aynı tabloyu görüyorsunuz. Erdoğan’ın 15 Temmuz tiyatrosu ile Sivas katliamının ortak yönü ve Türkiye’nin makûs talihi de işte bu!