Türkiye tarihinin en acılı sayfalarından biri olan Marmara Depremi'nin üzerinden tam 19 yıl geçti. Depremden sonra alınan pek çok önlem ve yapı güvenliği ile ilgili çıkarılan yeni yasalara rağmen, aradan geçen 19 yılın ardından ülkedeki yapıların yarısı hala depreme karşı güvensiz ve tehlikeli.
DW Türkçe'ye konuşan uzmanlara göre, hükümetler de arazi ve konut sahipleri de 'rant ekonomisi'ne boyun eğerek, depremin etkilerini en aza indirecek koşulları yaratmak konusunda başarısız oldu.
17 bin kişi hayatını kaybetmişti
Merkez üssü Kocaeli'nin Gölcük ilçesi olan 7.4 şiddetindeki Marmara Depremi, resmi rakamlara göre 17 bin 480 kişinin ölümüne, 23 bin 781 kişinin yaralanmasına ve 505 kişinin sakat kalmasına neden oldu. Depremde 285 bin 211 ev ile 42 bin 902 iş yeri büyük hasar gördü.
Büyüklüğü, sebep olduğu insani ve maddi kayıpları açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biri olarak nitelendirilen Marmara Depremi, Türkiye ekonomisinin merkezi olan Marmara Bölgesi'nde yarattığı ağır maddi tahribatla da ülke ekonomisini uzun yıllar olumsuz etkiledi.
İMO: Toplanma yerleri AVM'ye dönüştürüldü
Türkiye topraklarının yüzde 92'si deprem kuşağında bulunuyor. 81 milyonluk ülke nüfusunun da yüzde 95'i bu deprem kuşakları üzerinde yaşıyor. Buna karşın, yapılaşmada hala 'deprem bilinci' tam olarak sağlanabilmiş değil.
İnşaat Mühendisleri Odası'nın (İMO) verilerine göre, yalnızca İstanbul'da bulunan yaklaşık 2 milyon binanın yarısı, hala olası bir deprem açısından 'tehlike' arz ediyor. Yine İMO verilerine göre, Türkiye'nin 11 metropol kenti ve tüm sanayi tesislerinin yüzde 75'i de bu deprem kuşakları üzerine kurulmuş durumda.
17 Ağustos sonrası yalnızca Türkiye'nin değil dünyanın en kalabalık kentlerinden biri olan 15 milyon nüfuslu İstanbul'da 493 toplanma ve çadır kurma alanı belirlenirken, geçen süre zarfında bu alanların 4'te 3'ü imara açıldı; çoğu AVM ve gökdelenlere dönüştü.
İstanbul en riskli 10 kentten biri
17 Ağustos'un 19. yılı dolayısıyla bir basın açıklaması yapan İMO İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna, Türkiye'deki 20 milyon yapının yarısının "güvenli olmaktan uzak" olduğunun altını çiziyor. Bu yapıların mühendislik hizmeti alınmadan, kaçak ve ruhsatsız olarak inşa edildiğini anlatan Suna, dünyanın deprem riski en yüksek 10 kentinden biri olan İstanbul'da yalnızca temmuz ayı içinde 3 binanın çöktüğüne işaret ediyor.
Peki Türkiye'de Marmara Depremi'nden alınan dersler, aradan geçen 19 yılda neden hayata geçirilemedi?
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırmaları Enstitüsü Jeofizik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Aktar'a göre, aradan geçen 19 yılda Türkiye deprem önlemleri konusunda yeterli performansı gösterememesinin altında kentsel dönüşümün 'rant alanı' olarak değerlendirilmesi yatıyor.
Finansal kaynakların bol olduğu son 10-15 yılda özellikle İstanbul'daki konut yenileme çalışmalarının istenen seviyeye ulaşamadığını dile getiren Aktar, DW Türkçe'ye yaptığı açıklamada, "Hala konutların çoğu güvenlik riski altında. Bundan sonra kaynaklar daha kısıtlı olacağı için yenileme çalışmaları daha da yavaşlayacak" diye konuşuyor.
"Rant sistemine kurban gitti"
Devletin yapması gereken okul hastane, köprü ve yol yenilemelerinin beklentinin ancak yüzde 50'sini karşılayabilecek durumda olduğunu kaydeden Aktar, şahısların sahip olduğu yapı ve konutlardaki yenilemelerin ise 'rant sistemi'ne kurban gittiğini vurguluyor. Aktar, şunları söylüyor:
"Bu alanda kamu denetimi çok yetersiz kaldı. Kentlerin önce ranta açık bölgeleri, kentsel dönüşüme girdi. Bugün İstanbul'a baktığımızda, Kadıköy'de yenileme var ama örneğin Merter'de yaprak kımıldamıyor. Depreme karşı toplum bilinci son 19 yılda artmış olsa da, her yıl 17 Ağustos tarihinde bir iki gün konuşuyoruz, sonra unutuluyor."
Marmara Bölgesi'nde bundan sonra daha büyük bir deprem olma olasılığına ilişkin yapılan spekülatif açıklamalara bakarak hareket etmenin doğru olmadığını da dile getiren Aktar, "Depremin olursa nerelerde olabileceğini biliyoruz. Ama ne zaman olacağını hala bilmiyoruz. Bu konuda son 20 yılda teknoloji daha fazla gelişmiş olsa bile, hala depremin zamanına dair net bir şey söyleyemeyiz" diyor.
"Gelecek depreme karşı hala savunmasızız"
17 Ağustos depremi sonrasında olası yeni depremlerin etkilerini minimuma indirmek için hayata geçirilen yasal düzenlemelerin o dönem toplumda umut yarattığına işaret eden Şehir Plancıları Odası Başkanı Orhan Sarıaltun da, "Hükümet ve belediyeler eliyle hızlı bir kentsel dönüşüm süreci başladı. Ancak daha ilk dönemlerde yanlışlıklar oldu. Çıkarılan yapı denetim kanunu ile konut denetimleri adeta özelleştirildi ve özel sektörün eline bırakıldı" diye konuşuyor.
Bu gelişmeden sonra kamunun denetimlerde kendini geri çektiğini ve konutlara ilişkin kararların denetim firmalarının eline geçtiğini söyleyen Sarıaltun, DW Türkçe'ye yaptığı açıklamada, "Yapı denetim kamunun kontrolünden çıkınca, usulsüzlükler yaşanmaya başladı. Kentsel dönüşüm alanları, rant alanlarına döndü" değerlendirmesinde bulunuyor.
Orhan Sarıaltun'un dikkat çektiği bir başka konu da en son 24 Haziran seçimleri öncesinde yürürlüğe sokulan imar affı. İmar affıyla birlikte aslında denetimsiz olan binlerce yapının sadece sahibinin beyanı üzerinden affedildiğine dikkat çeken Sarıaltun, "Yani kaçak yapılar, fazla kat çıkanlar ve bunun gibi güvenlik riski olan binalar imar affına uğramış oldu. Şu an Türkiye'deki mevcut yapı stoğu açısından bir denetim olmadığını söyleyebiliriz. Ne yazık ki gelecekte olacak bir deprem için hala savunmasız durumdayız" şeklinde konuşuyor.