Türkiye 2016’nın son üç ayında yüzde 3,5, senenin tamamında yüzde 2,9 büyümüş. Fert başına gelir de 10 bin 900 dolar olmuş. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) böyle söylüyor. Bundan böyle kimse ay ortası gelmeden cepte para kalmıyor diye dert yanmasın. Meğer her bir fert geçen sene 2 bin dolardan fazla zenginleşmiş.
İşsizliğin yüzde 10,9’a tırmandığı, turizm gelirlerinin çakıldığı, ihracatın 6 sene evvelki seviyeye indiği, enflasyon ve faizinin çift haneye yükseldiği, doların 80 kuruş arttığı bir senede hem ekonomi büyümüş hem de cebimizdeki para artmış. TÜİK, Nobel ödüllü iktisatçıları bile şaşırtacak bir performans göstererek Türkiye’yi ekonomik krizin eşiğinden kurtardı. 2016’nın üçüncü çeyreğinde bütün göstergeler eksi iken son üç ayda hepsi artıya döndü. Çarşı pazar kavrulurken, her gün binlerce esnaf kepenk indirirken Türkiye yüzde 3,5 büyüdü!
KASIM 2016’DA FORMÜL DEĞİŞTİRİLDİ, EKONOMİ UÇTU
TÜİK’in Kasım 2016’da Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla’yı (milli gelir) hesaplarken kullandığı formülde ciddi değişikliklere gitmesinin altında hakikatte krize giren ekonomiyi masa başında şahlandırma teşebbüsü olduğunu belirtmiştim.
Bu sinsi adımın ekonomiyi olduğundan daha parlak göstermekten başka bir maksadı yoktu. ‘İstatistikleri iyileştirme’ bahanesi ile milli gelirin 2002 sonrasındaki seviyesi ve büyüme eğilimi fazlasıyla yukarı çekildi. Sektör paylarında büyük değişiklikler yapıldı. Yatırım, tasarruf oranları yükseltildi. Böylece olmayan yatırımlar, azalan tasarruflar problemine kâğıt üzerinde çözüm bulundu.
AKP devr-i iktidarını ihtiva eden 2002-2015 arasında büyümeyi ortalama her sene için yüzde 1 yukarı çıkaran TÜİK, gece yarısı operasyonunda AKP’nin seleflerinin (1999-2002) açıkladığı büyüme rakamlarını aşağı çekmeyi de ihmal etmedi.
DÜNYA BU NUMARAYI YUTMADI
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, “Ekonominin gerçekleştirdiği bu performans Türk mucizesidir” dese de polit büro istatistikçiliğinin bu asırda dünyanın gözünden kaçtığı zannedilmesin. Commerzbank, TÜİK’in 2016’nın üçüncü çeyreğinde açıkladığı yüzde 1,9 küçülmeye karşılık ekonominin yüzde 4 civarında daraldığını hesaplamıştı. İşin farkında olanlar Türkiye’yi kendi rakamları ve bağımsız kurumların raporlarına göre takip ediyor. TÜİK’in açıkladığı rakamlar reel ekonomiyi birebir verseydi şu anda yabancılar yatırım için kuyruğa girmiş olurdu.
Hani nerede o yatırımcılar? Yenilerinden vazgeçtik daha evvel yatırımı olan yabancılarla mahdut kalmayan sermaye göçü yaşanıyor. Koç, Sabancı, Süzer, Eczacıbaşı ve Ülker gibi yerliler de yatırımlarını başka memleketlere kaydırıyor. İstikbali dışarıda görüyorlar.
MİLLÎ GELİR İDARÎ KAYITLARA GÖRE HESAPLANIYOR
Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (milli gelir), ekonomiyi oluşturan sektörlerde üretilen katma değerlerin toplamına eşittir. Temel verilere genellikle anketler yoluyla ulaşılır. Sektörlerin özelliklerinden kaynaklanan ölçüm güçlükleri ise yardımcı kaynaklarla giderilir. TÜİK’in elinde sanayi ve hizmet sektörlerini kapsayan üretim, iş, ciro istatistikleri ve bunları tamamlayan istihdam, ücret, maaş serileri vardır. Hepsi uluslararası standartlara uyarlanmıştır. Önceki milli gelir hesaplarının veri tabanı bunlardan oluşmaktaydı.
Yeni hesaplamada ise veri tabanı tamamen Maliye (özellikle Gelir İdaresi Başkanlığı) ve İçişleri bakanlıkları ile Bankacılık Düzenleme Ve Denetleme Kurumu’ndan (BDDK) elde edilen idarî ve bürokratik kayıtlara kaydırılmıştır. Şaşırmayın, idarî kayıtlar ne diyorsa TÜİK de onu diyor. Ankete, hesaplamaya ne lüzum var! Siyasetten özerk olması icap eden TÜİK hükümet kendisine veri olarak ne takdim ederse onunla iktifa etmiştir. Gelinen noktanın Avrupa Birliği İstatistik İdaresi (EUROSTAT) kriterleri ile zerre kadar alakası yok. Siyasetin güdümünde hazırlanan istatistiklerin sıhhatinden bahsedilemez.
Artık üretim yerine muhasebe kaydı, vergi beyannamesi esas alınıyor. Bu tür kayıtların reel ekonomiyi ne kadar ifade edeceği netamelidir. Kanundaki tanımları esas alın kayıtlar kural, vergi ve tanım değiştikçe elde edilecek netice de değişmez mi?
DEĞİŞİKLİKTEN EVVEL, DEĞİŞİKLİKTEN SONRA
2010-2015’te sanayi üretim endeksi, ortalama yüzde 5,3 büyümüştür. Aynı dönemde TÜİK’in eski GSYH serisindeki sanayi sektörü katma değeri de yüzde 5,4 arttı. Yani birbirine yakın bir büyüme ile karşı karşıyayız. TÜİK’in masa üstü değişikliğinden sonra rakamlar bir anda havalanıyor. 2010-2015’te sanayi sektörü katma değeri ortalama büyüme hızı yüzde 8,3 oluveriyor. Bu ani sıçrama nasıl izah edilebilir? Yabancı girdi kullanımını aşağı çeken hızlı bir ithal ikamesi mi? Bütün girdi kullanımlarını düşüren ani bir teknolojik hamle mi? Rakamlarla oynayarak millî geliri de yukarı çıkarmayı başardılar!
İktisatçı Osman Aydoğmuş, sözü geçen revizyonları yapan OECD ülkeleri ile Türkiye’nin milli gelir düzeylerinin 2012’de hangi oranlarda değiştiğini karşılaştırmış. Buna göre OECD ülkelerinde milli gelir düzeyleri yüzde 3,8, Türkiye’de ise yüzde 10,8 yukarı çekilmiştir.
Yeni/eski farkı 2015’te daha da açılıyor, yüzde 19,7’ye ulaşıyor.
TÜRKİYE G20 LİGİNDEN DÜŞECEKTİ
TÜİK utanmasa Türkiye’yi millî gelirde 17 trilyon dolarlık ABD’nin yerine koyacak. Formülü değiştirirken AKP iktidarının arifesindeki bunalımlı dönemin (1999-2002’nin) ortalama büyüme hızını aşağı çekerken, AKP’li yılların (2003-2015’in) ortalama büyüme temposu eskisine göre 1 puan yükseltildi. Senelik büyüme temposunda bir puanlık artış, Türkiye’yi beyne’l-milel karşılaştırmalarda dinamik ekonomiler arasına taşıyor. Muhtemelen bu masa başı işlem yapılmasaydı Türkiye, bu sene G20 içinde kalamayacaktı.
Hâsılı zordaki AKP için formül değişikliği bütün dertlere deva oldu. Fert başına gelir 10 bin dolarda patinaj yapmıyor. Orta gelir tuzağı aşılıyor. Sermaye birikimi yüzde 30’lara çıktığı için tasarrufların oranı da yüzde 25’lere kanatlanıveriyor. Cari açığın millî gelire oranı da düşüyor. Zira millî gelir, hem TL hem de dolarlı nevinden yükseltildi.
Korkut Boratav’ın “Yıllardan beri Türkiye’yi inceleyen iktisatçıların ve (başta IMF) uluslararası kurumların ortak teşhisleri olan ‘düşük yatırım ve çok daha düşük tasarruf’ hastalığı, böylece (ve iyileştirilen yeni veriler sayesinde) yok olmaktadır.” tespiti yabana atılmamalı. Hükümetin çözemediği iktisadî meseleleri TÜİK’in tek kalemde hallediyor.
İNŞAAT VE RANT EKONOMİSİ
TÜİK’in yeni serisinde inşaatın katma değer büyümesinin yüzde 3,8’den yüzde 8,3’e çıkarılması ekonominin rantiyeye nasıl teslim edildiğini tescili adeta. Maliye verilerinde, şirket bilançolarında arsa rantı da var. Kâğıt üzerinde ‘kâr’ diye geçse de nakite dönüşmediği sürece bu kalem, millî gelir artışına dâhil edilebilir mi? Ancak servet artışı diye gösterilebilir bu veri. Yeni seriye bakılırsa inşaat sektörü üçüncü çeyrekte (önceden duyurulduğu gibi) yüzde 1,4 değil yüzde 4 büyüdü. TÜİK’in kendi açıkladığı verileri bile çöpe attığı bir hesaplama bu!
Üçüncü çeyreğin değiştirilmiş ve değiştirilmemiş rakamları arasında çok fark gözükmese bile asıl fark dördüncü çeyreğe gelince görülüyor. Mesela, hizmetler sektörünün büyümesi değişiklikten evvel yüzde 8,4 gerideydi. Amma velâkin formül değişikliğinin yapıldığı son çeyrekte pozitife geçip yüzde 1,8’e kadar yükseldi.
Yunanistan geçmişte Avrupa Birliği’nin hormonlu istatistiklerle aldatmıştı. Yunanistan 2008’den beri krizden çıkmaya çalışıyor. TÜİK’in manipülasyon kokan hormonlu millî gelir hesabına itimat ederek yatırım ve büyüme planları yapacak kadar aklını peynir ekmekle yemiş holding sahibi, banka genel müdürü olacağına ihtimal vermem.
2016’DA YÜZDE 2,9 BÜYÜDÜYSEK BU RAKAMLAR NEYİN NESİ?
–İşsizlik: Yüzde 10,9
–Enflasyon: Yüzde 10,1.
–Faiz*: 4 puan arttı (Yüzde 7,75’ten yüzde 11,75’e çıktı).
–Doğrudan yabancı yatırım: Yüzde 50 azaldı.
–İşsizlik maaşı müracaatları: Yüzde 33 arttı
–Turizm gelirleri: Yüzde 35 azaldı.
–İhracat gelirleri: Yüzde 1 azaldı.
–Dolar/TL: Yüzde 20 arttı.
–Dış borç: 404 milyar dolar.
–Karşılıksız çek tutarı: 27,4 milyar TL
–Protestolu senet tutarı: 13 milyar TL
–Kapanan iş yeri sayısı: 104 bin
–Merkez Bankası döviz rezervleri: 5 milyar dolar azaldı
–Yurt dışına giden doğrudan yatırım: 7 milyar dolar
(*) TCMB’nin bankalara uyguladığı fonlama maliyeti.
Semih Ardıç / TR724.com