Avrupa kıtasında kimi bölgelerde son 50 yılın kimi bölgelerde ise son 500 yılın en büyük kuraklığı yaşanıyor. Öyle ki, kimi ülkelerde kısmi olağanüstü hal ilan edilirken, Avrupa için çok önemli olan Ren nehrinde kimi seferler yapılamaz hale geldi.
Yaşanan kuraklık, yağmur duasını bir kez daha akıllara getirdi. İlahiyatçı ve yazar Sayit Kocer de bu sebeple muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bir yazısını derledi. Kocer, ‘Yağmur, Bereket ve Yardım Duası’ başlığıyla kaleme aldığı derlemede şu ifadelere yer verdi.
'YAĞMUR, BEREKET VE YARDIM DUASI'
“2012 yılında Türkiye’de yaşan kuraklık sebebiyle muhterem Fetullah Gülen Hoca Efendi çok önemli olmasına rağmen üzerinde durulmayan bir mevzuya dikkatlerimizi çekmişti: Bugün de yaşanan kıtlık ve kuraklıkla mücadele yolunda maddi sebeplere mutlaka riayet edilmelidir. Fakat, mü'minler her şeyden önce Müsebbibü'l-esbâb'a yönelmeli ve fiili dua ile beraber kavli duanın gereğini de ortaya koymalıdırlar…
Allâh Rahmândır, Rahîmdir. Şura Suresi 28’inci ayette: “O’dur ki insanlar artık ümitlerini kestikten sonra yağmur indirir, rahmetini her tarafa yayar. O, gerçek dost ve hâmidir, bütün övgülere ve hamdlere lâyıktır” buyrulmaktadır.
Süneni Ebu Davut’ta geçen bir hadiste Peygamber Efendimiz: “Allahım, senden başka ilâh yoktur. Sen hiçbir şeye muhtaç değilsin. Bizler ise muhtaç kimseleriz. Bize yağmur lütfeyle, bize verdiğin yağmuru da bir vakte yetecek kadar ver. İndirdiğini bize kuvvet ve güç kıl. Allah’ım, kullarını, hayvanlarını sula, rahmetini her tarafa yay, ölü olan beldeleri dirilt. Bizlere uzun süre yetecek kadar bol yağmurlar ve bereket ihsan eyle” mealinde dua etmiştir.
O Rezzaktır, rızık O'ndandır. Cenab-ı Hak dilerse, çölleri gülşene çevirir. Nasıl dilerse öyle verir; isterse az verir, isterse çok; isterse sebep ile verir, isterse sebepsiz.
Bir zamanlar gökten bıldırcın eti ve kudret helvası indirip çölün ortasında semavî sofralar kurduğu, bir asâ darbesiyle taşın bağrından on iki pınar fışkırttığı ve kendisini Hakk'a adayan Hazreti Meryem'i harikulade şekilde rızıklandırdığı gibi, Rezzak-ı Hakiki dilerse, bizim hiç anlayamayacağız şekillerde ve basit vesilelerle kullarını yedirip içirir.
Bugün medya organları vasıtasıyla kıtlık, kuraklık ve açlıktan haberdârız, o felakete bigâne kalamayız. Dünyanın neresinde olursak olalım, elimizden gelen maddi yardımları yapmakla beraber, en azından yürekten çıkan bir ‘amin’ sözüyle de kardeşlerimizin dertlerine ortak olmalıyız…”
İlahiyatçı Kocer yazısında yağmur, bereket ve yardım duasının yapılış şekline de yer verdi.
Yağmur, bereket ve yardım Duasının Yapılış Şekli:
“Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) kıtlık ve kuraklığa karşı bize istiskâ duasını talim buyurmuş ve onun usûlünü, âdabını bizzat göstererek ortaya koymuştur. Bu itibarla, mü'minler o âdaba uygun olarak el açıp dua etmelidirler. "Rabbimiz rahmet musluklarını mutlaka açacak" itikadıyla, O'nun sebepleri yaratıp hiç tahmin bile edemeyeceğimiz şekillerde rızık gönderebileceğine tam bir inanmışlık içinde Allah'a yalvarmalıdırlar.
Bir bölgede kuraklık olması durumunda o bölge sakinlerinin (ya da bu kuraklıktan haberi olan diğer mü'minlerin) açık bir alana çıkıp tövbe istiğfardan sonra Cenab-ı Allah'tan bolluk ve berekete vesile olacak yağmur göndermesini istemeleri, bunun için dua etmeleri, yalvarıp yakarmaları sünnettir.
Güneşin ilk ışınları açığa çıkınca (araziye veya bir tepeye) çıkılır ve Allah'a çokça istiğfar edilir. Sonra cemaatin içinden ehil biri yüksekçe bir yere çıkar, sırtını insanlara döner, elbisesini ters çevirir, elleri yukarıda (aşağıda gelecek şekilde) dua ve niyazda bulunur, cemaat de ‘amin’ diyerek onun duasına iştirak ederler.
İmam-ı A'zam'a göre, istiskadan maksad, yalnız dua ve istiğfardır. İnsanlar isterlerse tek başlarına namaz kılabilirler.
Yağmursuzluk Yağmur Duasının Vaktidir
Yağmur namazı ve duası bir ibadettir. Yağmursuzluk, o ibadetin vaktidir. Yoksa o ibadet ve o dua, yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf o niyet ile olsa; o dua, o ibadet halis olmadığından kabule layık olmaz.
Nasıl ki güneşin batması, akşam namazının vaktidir veya güneşin ve ayın tutulmaları, küsuf ve husuf namazları denilen iki özel ibadetin vakitleridir. Yani; gece ve gündüzün nurani ayetlerinin perdelenmesiyle Allah’ın büyüklüğünü ilana sebep olduğundan, Cenab-ı Hak kullarını o vakitte bir nevi ibadete davet eder. Yoksa o namaz, (açılması ve ne kadar devam edeceği, astronomi hesabiyle belli olan) ay ve güneş'in açılmaları için değildir. Aynı onun gibi; yağmursuzluk dahi, yağmur namazının vaktidir. Cenab-ı Allah kullarını o vakitte duaya ve namaza davet eder. Yağmursuzluk o ibadetlerin zamanı olmuş olur. Yoksa o ibadetler yağmurun yağması için değildir. Bu açıdan yağmursuzluğu mutlaka bir ceza olarak görmemek gerekir. (bk. Bediüzzaman, Sözler, Yirmi Üçüncü Söz)
Her ibadet gibi yağmur namazında da Allah’ın rızası esas alınır. İbadet sonunda yağmursuzluk afetinden kurtuluş için Allah’a dua edilir, ondan yardım dilenir.
Yağmursuzluk ibadetin vakti olduğuna göre, bu vakit bitinceye kadar ibadete devam etmek gerektir. Yani yağmursuzluk ibadetlerinin vakti olan yağmur yağışının olmaması durumu, ancak yağmurun yağması ile son bulacaktır. Dolayısıyla yağmur yağmadı diye bu ibadeti bir defa yapıp bırakmamalı, bu vakit bitinceye kadar, yağmur yağıncaya kadar devam ettirilmelidir.
Kuraklığın nedenleri arasında, iklim değişikliği, doğanın acımasızca kullanılması ve tahrip edilmesi dile getirilmektedir. Ancak bütün bu sebepler dua etmemize engel değildir. Tarihin her devrinde kıtlık, kuraklık olmuştur.
İklim zirvelerinde alınan tedbirlere riayet etmenin yanında Kâinatın ve hepimizin sahibi, her şeyin dizginleri elinde olan Allah’a yönelmek gerekir.
Pandemide ortak dualar edildi. Pandeminin yayılmasını önleyici tedbirler almanın yanında dua da edildi.
İnsanlığın ortak dertlerine duyarlı olmak bir erdemdir, insani bir tavırdır… Bizler kul olarak yağmur yağmadığı zamanlarda duamızı yaparız. Ama bizim o mevzudaki mülahazamız da şudur; tutunduğumuz o memeden süt getirinceye kadar ya yırtılırız, ya ölürüz ya çatlarız, ya sütü alırız. Himmet âlî tutulmalı, duada ısrar, temadi ve mümkün oldukça kalabalık olmalı.
Ancak dua ediyorum diye bir de şov yapılmamalı. Koyunu, kuzuyu, danayı, ineği götürüp meleştireceksiniz orada. Çocuklarınızın bağırmasını sağlayacaksınız. Annelerin inlemesine, babaların ağlamasına bir zemin olacak orası. Bütün bunların ardından halis, günahsızlığına inandığınız bir adamın el açmasını sağlayacaksınız. Önce inanmak lazım; Allah, dertlerin döküleceği tek varlıktır. İçini en samimi duygularla o ulu dergâha dökmek lazım.
Sonra Allah'ın musibet ve belaları karşısında Allah Resûlü, "Her türlü belaya karşı dua ile mukabele buyurun" diyor. Yürekten Cenab-ı Hakk'a teveccüh ederek, toplu, herkesi çıkararak yapılacak dualar. Kuraklıkta da olabilir, zelzelede de olabilir. Eskilerin ifadesiyle afat-ı semaviye ve afat-ı araziyede hepsinde Allah'a dua edilir. Fakat ondan daha öte herkes insanlık için çok önemli bir mesele olan böyle bir hususta bazı gecelerini feda ederek kalkıp seccadesiyle buluşarak, alnını yere koyup orada içini Allah'a dökerek, Cenab-ı Hak'tan fereç ve mahreç dilemelidir.
"Ne olur Allah'ım bizim için bir çıkış noktası lütfet!" deyip yalvarsın herkes. Böyle bir şeyi lüzumlu görmüyorsa o kadar inanıyor demektir. O kadar inananlara, Allah'tan müstağni davrananlara Allah'ın böyle bir muamelesini normal görmek lazım. Cenab-ı Hak, bazen sarsar, tazarru ve niyazda bulunsunlar.. ama O'nu nankörlükle, körlükle karşılarlarsa şayet, kalbsizlikle karşılarlarsa musibeti ikileştirmiş olurlar.