Sevinç Özarslan / Tr724
Haberi görmüş olmalısınız; Manisa Şehzadeler ilçesindeki Sultan Camii’nde düzenlenen kandil programına katılan İYİ Parti Şehzadeler Başkanı Güldane Dörtbudak ve arkadaşları, Peygamberimizin hayatını anlatan Sonsuz Nur (Fethullah Gülen) kitabını görünce soluğu önce cami imamının yanında, sonra da poliste almış. Ardından paranoyaya bağlamışlar: Kandil programına katılacağımızı bilen art niyetli insanlar bize provokasyon mu yaptılar? Bu kitabın burada ne işi var? diye soruşturuyorlar.
Hakikaten ben de çok merak ettim, o kitap oraya nasıl gitti? Artık kimsenin evinde o kitaplardan kalmadı ki! Hatta Kuran’ı Kerim bulundurmaktan korkanlar var.
90 derecede kaynatılan ‘sakıncalı’ kitaplar
Malum bizler, 1980 ve öncesindeki darbe dönemlerinde toplatılan, sobalarda, ya da banyo kazanlarında yakılan, olmadı bodrum katlarında saklanan kitapların hikayeleriyle büyüdük. Ama 15 Temmuz’dan sonra yaşanan kitap yok etme tecrübeleri bunları misliyle geçti. Öyle olaylar anlatılıyor ki, film karesi ya da fantastik bir hikaye gibi.
Abartılı mı geldi? O zaman size Türkiye’den kitap imha hikayeleri anlatayım.
Bir arkadaşım evindeki sakıncalı kitapları önce yastık kılıflarının için doldurdu, sonra çamaşır makinesinde 90 derece yıkadı. Makineden çıkan kitapları elleriyle parçaladı ki, iyice tanınmayacak hale gelsinler… Son olarak da poşetlere doldurup gece yarısı çöpe taşıdı. O çöp kutusu da evin karşısındaki değil, birkaç mahalle ötedeydi.
Başka bir arkadaşım kitaplarını çamaşır suyuna bastırdı. Leğenin içine biraz su, biraz çamaşır suyu koyuyor, sonra da hepsini teker teker işlemden geçiriyorsun. Çamaşır suyu, yaprağı ve yazıları eritiyor. Ne imha ettiğiniz belli olmuyor ama mesele sadece imha değil. Neyi yok ettiğinizi de saklamak zorundasınız.
Bir diğeri aynı mantıkla küvetin içine yatırdı kitaplarını. Sabaha kadar sayfaları parçaladıktan sonra poşetlere doldurup farklı çöplere taşıdı. Başka bir arkadaşım, İstanbul dışında yaşayan annesine götürdü. Kadın gözleme pişirme bahanesiyle ocağı yakıp hepsini yok etti.
Kadıköy’de yaşayan bir arkadaşım biraz aceleci davranarak sakıncalı kitaplarını önce evinin karşısındaki çöp kutusuna atmış. Aklı başına sonra gelmiş. Hiç evin karşısına bomba konur mu! Eşiyle birlikte telaşlanmışlar. Çöp arabası gelse alıp gitse ne olacak? Pencereden çöpü kolaçan ediyorlar. Gele gele biraz sonra bir kağıt toplayıcısı geliyor. Adamcağız, bir süre o kitapları eviriyor, çeviriyor, okuyor…
Afyon’un bir köyü hakkında anlatılan hikaye ibretlik. Kadın, memur olan oğlunun dini kitaplarını ahıra yığıyor. Tefsirler, risaleler, dua kitapları… Kur’an-ı Kerim de var aralarında. Fakat kadının içi rahat değil. O sırada düğün için İstanbul’dan gelen akraba kızını ve yanındaki arkadaşını evin civarından geçerken görünce, ürkek el işaretiyle çağırıyor ahıra ve soruyor: “Kızım bunları yakayım mı? Bunlar kötü kitaplar mı?” Kadın sonra yakıyor tandırı ve teker teker yakıyor kitapları.
Sakıncalı kitapların bir tarihi var. Bir de geleceği… Şimdi kitap imha hikayelerini dinliyor ve not alıyoruz. Bir gün bu eserler, Arjantinli sanatçı MartaMinujin, Yasaklı Kitaplar Tapınağı’ndaki yerlerini alacak o kitaplar da. Bunu biliyor ve o günü bekliyoruz.