SAMANYOLUHABER.COM - ANALİZ
Türkiye’nin gündemi şu an Hiranur Vakfı merkezinde yaşanan çocuk istismarı olayına odaklandı. İnsanlar haklı olarak, 6 yaşında kız çocuğunun “evlendirilip” yıllarca istismar edilmesi rezaletini konuşuyor, tartışıyor. Ancak çok önemli bir başka hadise, maalesef gündemin yoğunluğunda dikkatlerden kaçırılıyor. Üstelik öyle bir olay ki, Erdoğan asla konuşulsun, tartışılsın, perde arkası aralansın istemez.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), bir kaç gün önce yine Erdoğan’ın en hassas olduğu noktadan bir hamle yaptı: Erdoğan ve ailesinin servetinin kaynağı! ABD Hazine Bakanlığı, Türk iş insanı Sıtkı Ayan ve şirketlerini, İran Devrim Muhafızları için petrol satışına aracılık etmek ve para aklamak yoluyla yaptırımları deldiği gerekçesiyle yaptırım listesine aldı.
Hazine Bakanlığı’nın açıklamasında, Ayan'a ait şirketler İran petrolü için uluslararası satış sözleşmeleri hazırlamak, gemi nakliyat işlemlerini ayarlamak ve Devrim Muhafızları'nın ülke dışındaki operasyonlarını yürüten Kudüs Gücü adına petrolün menşeinin gizlenmesine ve kazancın aklanmasına yardımcı olmakla suçlanıyorlar.
ABD yönetimi, Erdoğan’ı can evinden vurdu. Zira herkes biliyor ki, Sıtkı Ayan demek, Erdoğan demektir. 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonrasında ses kayıtları ortaya çıkan Erdoğan’la oğlu Bilal arasında geçen bir telefon görüşmesinde, Sıtkı Ayan’dan bahsediliyordu. Bilal Erdoğan babasına, Ayan’ın 10 milyon dolar vermek istediğini söylüyor, Erdoğan da “sakın alma" uyarısını yaptıktan sonra şunları söylüyordu: "Kendisi bize ne söz verdiyse onu getircekse getirsin, getirmeyecekse gerek yok. Başkaları getiriyor da o niye getiremiyor, laf mı yani. Hiç. Bunlar ne zannediyor bu işi ya? Ama şimdi düşüyorlar, kucağımıza düşecekler merak etme."
Sıtkı Ayan’ın adı, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı Man Adası belgelerinde de geçiyordu. Belgelere göre, Erdoğan’ın ailesi ve yakınlarının para gönderdiği Man Adası’ndaki şirketi Sıtkı Ayan kuruyor, daha sonra Kasım Öztaş’a devrediliyordu. Erdoğan’ın ailesi ve yakınları bu şirkete peyder pey on milyonlarca dolar gönderiyordu.
ABD Hazine Bakanlığı son hamlesiyle, Erdoğan’a kasalarından birini patlatma resti çekmiş oldu. Erdoğan’ın servetinin kaynağı söz konusu olduğunda yelkenleri hemen indirdiğini, süt dökmüş kediye döndüğünü gayet iyi bilen ABD yönetimi, en sağlam kozunu masaya sürdü. ABD eski Başkanı Donald Trump da 2019’da Türkiye’nin Suriye’ye yönelik Barış Pınarı harekatı gündeme geldiğinde aynı kozu oynamış ve istediğini almıştı.
Pekala, ABD Erdoğan’ı hangi sebeple ve neden şimdi en hassas olduğu noktadan vurdu? Adına ister rest deyin, ister şantaj, ister tehdit; ABD’nin son hamlesinin sebebi olarak iki olay öne çıkıyor. İlki, Türkiye’nin Suriye’de PYD’nin kontrolündeki bölgelere yapmak istediği kara harekatı, diğeri ise İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusu.
ABD yönetimi, Türkiye’nin PYD’ye yönelik kara harekatına itiraz ediyor, karşı çıkan açıklamalar yapıyor. Ancak asıl mesele, Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üye olmasını veto etmek istemesi gibi görünüyor. Erdoğan, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine itiraz ederek ABD’yi kendi kişisel çıkarlarını kabul etmeye zorluyor. ABD Başkanı Biden kendisini arasın diye açıkça şantaj yapıyor.
ABD ise Erdoğan’ın tehdit ve şantajlarına, servetinin kaynağına hamle yaparak tabiri caizse onun anlayacağı dilden cevap verdi. Erdoğan’ın bu saatten sonra Suriye’de ABD’nin izin vermediği tarzda bir askeri harekat yapması ve Finlandiya ile İsveç’in NATO üyeliklerine takoz koyması elbette mümkün değil. Tecrübelerle sabit. Üstelik ABD halen elindeki Reza Zarrab, Halk Bankası ve Sezgin Baran Korkmaz kozlarını saklı tutuyor.
Gazeteci Cevheri Güven’in konuyla ilgili son videosunda belirttiği üzere, Erdoğan, Türkiye için tam anlamıyla bir milli güvenlik sorunu haline geldi. Her ne zaman uluslararası bir gücün veya devletin çıkarları Türkiye’nin menfaatleriyle çatışsa, masaya hemen Erdoğan’ın mal varlığı getiriliyor. Vakti zamanında Erdoğan’ın “yakın dostu” Putin de aynı kozu masaya sürmüş, damat Berat Albayrak’ın şirketinin Suriye’de IŞİD’den alıp pazarladığı petrolün naklinin uydu fotoğraflarını ve belgelerini yayınlamıştı ve istediğini almıştı.
Türkiye’nin bağımsızlığı ve onuru hiçbir zaman bu denli ayaklar altına alınmamış ve payümal edilmemişti. Erdoğan kürsülerde nara atadursun, perde arkasında Türkiye’nin, 80 milyon insanın menfaatlerini kendisine yapılan şantajlar nedeniyle küresel güçlerin ayaklarının altına seriveriyor. Şantajlarla Türkiye’yi esir alan küresel güçlerin Erdoğan’dan kurtulmak isteyeceklerini düşünmek en hafif ifadesiyle safdillik olur. Onlar hallerinden gayet memnun.
Peki, Türkiye içine düşürüldüğü bu girdaptan nasıl kurtulacak? Kurtuluşun tek bir reçetesi var: Anadolu insanı kendi göbeğini kendisi kesecek!