Çeviri / ahvalnews.com
ABD ile Türkiye arasında Suriye'de Kürtlerin de katılımıyla kurulması planlanan 30 bin kişilik Sınır Koruma Gücü ve YPG'nin Suriye'nin geleceğinde bir aktör olarak tanınması konusunda derin bir görüş ayrılığı bulunuyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın gerilimin dozunu arttıran açıklamalarıyla iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler iyice gerilirken, ABD'li ve Türkiyeli uzmanlar da ikili ilişkilerin geldiği noktayı ve bundan sonraki yol haritasının ne olabileceği konusunda analizlerde bulunuyor.
Ortadoğu Araştırmalar Merkezi Direktörü Joshua Landis'e göre, ABD artık Türkiye'yi güvenilir bir ortak olarak görmüyor ve Türkiye sayfasını kapattı.
Kendi bloğunda kaleme aldığı yazıda, Landis, ABD'nin Türk hükümetinden daha radikal adımlar gelmesine hazırlıklı olduğu görüşünde.
ABD'nin Kürtlere desteği ile ilgili de, "Washington, Suriye Kürtlerini terk etmez" yorumunu yapıyor Landis.
İşte o yazı:
Dışişleri Bakanlığı, artık Ankara'yı, ABD'nin güvenilir bir ortağı olarak görmediği için, Türkiye sayfasını kapattı. Çoğunluk, Washington'ın, Türk öfkesini yatıştırmak için Suriye'nin Kürtlerini terk edeceğini iddia ediyor. Bundan şüpheliyim. Washington, Erdoğan'dan daha fazla Amerikan karşıtı eylem bekliyor. ABD başkentindekilerin çoğu, Türkiye'de yükselen İslamcılığın, katılaşan diktatörlüğün ve gitgide kötüleşen İsrail karşıtı palavraların, ileride daha da artacağına inanıyor. Washington'ın akımı tersine çevirebileceği konusunda umutları yok.
ABD, İsrail ve Suudi Arabistan'a yaptığı yardımlarda geride kaldı. Açıkça belli ki Trump, rotasını belirledi ve Obama'nın İran ile KSA'yı dengeleme çabalarını tamamen tersine çevirdi. Trump, Washington'ın Orta Doğu'daki geleceğini geleneksel müttefikleriyle birlikte kuracak şekilde; İran ve Esad'ın canını yakmak üzere ilerliyor.
Bölgede güç kazanmasını sağlayacak en önemli aracı Kuzey Suriye ve Suriye Demokratik Güçleri gibi gözüküyor. Washington, Suriye'de Kürt ulusalcılığını körüklüyor. Türkiye, IŞİD yok edildiğinde, Washington'ın Suriye'den çıkacağını ümit ediyordu. Ankara bu konuda hayal kırıklığına uğradı.
ABD, Şam'ı zayıf tutup bölerek, İran ve Rusya'nın, zaferin meyvesini yemekten alıkoymayı ümit ediyor. Washington, bu Kürt yanlısı politikanın, bölgedeki ABD gücünü artırıp İran'ı zayıflatacağına inanıyor.
Yakın Doğu İlişkileri Bakan Yardımcısı David Satterfield, 11 Ocak 2018'de Senato'ya yaptığı açıklamada, ABD politikasının, Rusları, Suriye için yeni bir anayasa yazıldığına ikna etmek için tasarlandığını söyledi, ve Birleşmiş Milletler tarafından görmezden gelinen adil seçimlerde Esad kaybedeceğini belirtti.
Şam'dan, Kuzey Suriye'ye girişi engelleyerek ABD, bu açıklanan sonuçları elde edeceğine ikna olduğunu söylemiş oluyor. Buna inanan herhangi bir analist tanımıyorum. Tamamen gerçekdışı. Rusya, istese bile, Esad'ı bu tür bir ödün vermeye zorlayamaz. Birçok analist, bu tür Bakanlık formüllerini, daha karanlık amaçları gölgelemesi için tasarlanan konuşma başlıkları olarak düşünür.
Washington, Kürt yanlısı politikasının Türkiye'yi, Rusya'nın kollarına ittiğinin farkında, ama bu kayıp riskini göze almaya istekli. Afrin'i işgal etmekle Erdoğan'ın ne kazanç elde edeceği meçhul.
Bu durum, Washington'ın Batı Suriye'deki Kürtlerle ilişkilerine zarar vermez ya da zayıflatmaz. Büyük olasılıkla, tam ters etkisi olur. Washington'da Türkiye'nin güvenilir olmadığını ve yönünü şaşırmış bir ortakları olduğunu düşünenler, sonuçta Türkiye hakkındaki fikirlerinin onaylandığını görecekler.
Kürtler kızacak. YPG ve PKK, Türkiye'deki Kürtleri harekete geçirmek için daha yakın işbirliğine girecek. Bu sebeple bence Erdoğan, Afrin'i işgal etmeyecek. Kendi mutsuzluğuna dikkat çekmek istiyor, kendi tabanını coşturmak istiyor ve yaklaşan seçimlere hazırlanıyor. Ama Afrin'i işgal etmeyi planladığından şüpheliyim. Geçtiğimiz birkaç gündür yaptığı gibi, Afrin'i top ateşine tutabilir, ama sanırım şiddeti burada son bulacak.
Peki ya Suriye?
Amerika'nın şu andaki Suriye politikası İran'ı zayıflatmak. Bu öngörüsüz bir hareket. PYD, üzerine ABD politikasını kurmak için zayıf bir dal. Ne Esad, ne de İran, ABD'ye karşı ödün vermeyecek veya Cenevre'deki Suriye muhalefetine karşı, çünkü Amerika SDF'yi destekliyor; bu sadece sınırlı bir güç sağlar. Suriye'nin enerji kaynaklarının --Suriye'deki en iyi tarım alanlarının yanı sıra bir de Fırat barajı-- yarısını kontrolü altında tutarak ABD, Suriye'yi fakirleştirebilir.
Suriye'yi fakirleştirmek ve yeniden yapılanma için finansman sağlamasını engellemek, kısa dönemli ABD hedefleri olarak uygun çünkü, İsrail'i koruyor ve savaş yatışırken yeniden devlet hizmetleri kurma ve yapılandırma mücadelesi veren Suriye'nin bel bağladığı İran'dan gelen kaynaklar konusunda da bir süzgeç görevi üstlenecek.
ABD, her iki tarafın da çıkarına olacağından, Esad'la pazarlık edebilmesi için PYD'ye yardım etmeli: Kürt otonomisi ve Suriye hükümdarlığı. Her ikisinin de ortak çıkarları var, bu da bir anlaşmayı mümkün kılıyor. Her ikisi de Türkiye'yi esas tehlike olarak görüyor. Bölgenin zenginliklerinden faydalanabilmek için her ikisi de işbirliği yapmalı...
Hiçbirisi yalnız olarak yeniden yapılanamaz. Şam'ın suya ihtiyacı var. Her ikisi de radikal İslamcılara güvenmiyor ve geri gelmelerinden koruyor. Suriye'nin Kürt bölgeleri, ürettiklerini Suriye'ye satabilmeli ve geçiş haklarını elde etmeli; Şam'ın suya ihtiyacı var, elektrik ve petrole de. Kuzey Suriyeliler kendi özgürlüklerini garantilemesi için Washington'a bakacaklar.
Fakat, her iki tarafa da yardım edip bir an önce bir anlaşmaya varmak en önemlisi. Bugün istekler yerleşik değil, kurumlar ve partliler daha kurulmamış, sınırlar daha kesinleşmemiş. Ama yarın her şey kesinlik kazanacak.
ABD'nin, Irak ve İran'ın zengin petrol depolarını Akdeniz'e bağlayacak boru hattı inşaatına izin vermesi gerekir. Suriye'nin yeniden inşa etmek için çabalarını engellemek yerine Batı, onları desteklemeli.
Orta Doğu'nun kuzeyinde gerçekleşen korkunç savaşların tek faydası bugün, Şam, Beyrut, Bağdat ve Tahran hükümetlerinin dostane ilişkiler geliştirmesi. Geçtiğimiz yüzyıl içinde, bu dört ülke arasında ilk defa işbirliği görülüyor. Neden bu mutlu tesadüf ticari ve ekonomik büyümeyi lanse etmek için kullanılmasın?
Neden bu hükümetlerin bölgeyi yol ağlarıyla, iletişim, ticaret ve turizmle örmesine izin verilmesin. Ürdün, Şam'dan Beyrut'a geçen ve şu anda kapalı olan ana ticaret hattını yeniden kurmak için sabırsızlanıyor. Çeşitli asi gruplar, sınır bölgesinde tutunuyorlar, Rusya ve ABD'nin ateşkes anlaşması yaptığı bölge veya "ihtilafsız" alan. Aynısı, Bağdat ve Şam'ı birbirine bağlayan karayolu için de geçerli. ABD'nin Tanf sınırında kurduğu askeri bölge sebebiyle kapalı.
ABD'nin bu pozisyonu, ticareti durdurmak ve olabilecek bir Lübnan-İran karayolunu engellemekten başka hiçbir işe yaramıyor. İran Hizbullah'ı havayoluyla senelerce besledi ve beslemeye de devam edecek. ABD'nin bu politikayla elde ettiği zavallı bir Esad ve bölünmüş bir Suriye. Bu İran'ı zayıflatmasa da, Suriye'yi hem İran hem de Rusya için, bir kazanç yerine yük haline getirir. Zaferlerinin meyvesini yemelerini engeller.
İran ve Irak'ın, Suriye'den Tartus'a ya da Tripoli'ye kadar boru hattı döşemesine izin verererk Batı, Avrupalı Toplumların gaz ve petrolünü garanti altına alacak. ABD, Yakın Doğu'nun gelecekte Asya yerine Avrupa'ya doğru yönelmesini garantiileyecek.
Avrupa, Rusya'yla rekabet edebilmek için, çok gerekli bir enerji kaynağı kazanacak. Dahası inşaat, Yakın Doğu ülkeleri ve İran gençleri için istihdam sağlayacak. Tutarlılık ve bölgesel denge sağlamak için iş imkanı ve parlak bir ekonomik gelecekten daha önemli bir şey yoktur. Amerika'nın anti-terörizm hedeflerine ulaşmasına, göstereceği başka herhangi bir çabadan çok daha fazla yardımcı olur.
Tüm analistler Arap Baharı dediğimiz ayaklanma ve radikal eylemlerin sebebi olarak fakirlik ve işssizliği gösteriyor. Yakın Doğu'da, yenilenmiş bir ekonomi mültecilerin de eve dönmesini teşvik eder. Milyonlarca mülteciyi barındıran Ürdün, Lübnan ve Türkiye üzerindeki yük hafifler. Filistinliler gibi hırçınlaşmak yerine, Suriyeli mülteciler hayatlarını yeniden inşa edip tünelin ucunda ışığı görebilirler.
Şu andaki ABD yönetimi böyle bir bir politika izlemeye hazır değil. Bunu önermemin tek sebebi mantıklı olması ve apaçık ortada durması. ABD karşı ticareti durdurarak ve orduya zarar vererek Esad'a karşı güçlenmeyi umuyor. Hem Yakın Doğu hem de İran'da ekonomik büyümeye izin vererek ABD, sadece bu ülkeler için değil, aynı zamanda, bölgesel refah üzerinden ilerleyen komşularına da, iş ve umut sağlayacak.
Bu tür bir politika, ılımlı yaklaşımı olanları, sert olanların önüne geçirir. Halihazırdaki İran-karşıtı ve Suriye-karşıtı politikalar, Amerika hedeflerine ulaşamadan, daha fazla acı ve yıllarca devam eden kargaşa yaratacaktır. Esad'ın İran'la olan ilişkilerini bozmasına ya da iktidarı Suriye muhalefetine devretmesini sağlamaz. Uzun vadede ABD'ye olduğu kadar bölge insanlarına da zarar verir
Nihayetinde, Orta Doğu'da zenginliği ve güçlü bir orta sınıfı öne çıkarmak Amerika'nın en büyük umudu. Bu refah ilkesi bir zamanlar ABD'nin dış politikasının temel dayanağıydı; ABD'ye dünya çapında saygı kazandırdı. Bugün, ABD politikasının temel dayanağı, yaptırımlar ve askeri müdahale haline geldi.
Serbest ticaret, hukukun üstünlüğü ve ulusal egemenliğe saygı bir kenara bırakıldı. Demokrasi, ABD düşmanlarını yakalayıp onlara zarar vermeye ve rejim değişikliği için kötücül bir araç olarak kullanmayı bir kod haline geldi. Nadiren ABD, demokrasiyi dost otoritelere sunuyor. Amerikan dış politikası, demir attığı konuları değiştirdi.
Sadece basit gerçeklere dönmek, refahın ABD çıkarlarını geliştireceği, ABD'nin terörizmi durdurmasına, demokrasiyi öne çıkarmasına ve bölgeden akın akın çağlayan mülteci selini yavaşlatmaya başlar. Demokrasi, ılımlılık ve liberal değerlerin kabulü, ancak eğitim ve ekonomik büyüme ile sağlanacaktır.
Bölgenin sorunlarına hızlı bir çözüm yok. Suriyeli ve İranlıların, rejim değişikliği talep edeceğini ümit ederek yoksul kalmalarını sağlamak kötü bir politika. Yıllarca süren yaptırımlara rağmen işlemedi. Bölgeye yalnızca çöküş, savaş ve yıkım getirdi.
Suriyelileri bölüp onları fakir bırakmak, kısa vadeli ABD çıkarlarını güvence altına alabilir; Amerika'nın bazı müttefiklerini memnun eder; ama uzun vadede, başarısızlığı ve daha çok savaşa yol açacaktır. Sadece büyümeyi ve birliği teşvik ederek Birleşik Devletler istikrar, hukukun üstünlüğü ve liberal değerler geliştirebilir.