Abdülhamit Bilici: Mesele, AK Parti-Cemaat kavgası değil, artık anlasak

Abdülhamit Bilici: Mesele, AK Parti-Cemaat kavgası değil, artık anlasak

Seçim sonucundan tek başına iktidar çıkmasına rağmen, toplumun büyük bir kesimi hala hak ve özgürlüklerinin sağlanacağından endişe duyuyor.

Bir zamanlar hem Batı'da hem İslam dünyasında yıldızı parlayan ülkemizin, aynı kadronun elinde son birkaç yıldır neden her alanda dehşet verici bir gerileme yaşadığı sorusuna herkes cevap arıyor. Gerçekten de önceki parlaklığın tam tersi şeyler olmaya başladı. Demokrasiden eser kalmadı. Özgür medya nefes alamaz hale geldi. AB hedefinin yerini Şanghay rüyaları aldı. Yargı baskı aracına dönüştü. Ekonomide hedefler saptı. Dış politika iflas etti.

Bazıları tüm bu olup bitenlere çok kolay bir cevap buldu: AK Parti-Cemaat kavgası. Her şeyin sebebi buydu. Kötü gidişatın onlara bir zararı olmayacağını sananlardan “yesinler birbirini” diyenler bile çıktı. Oysa bu yaklaşım kökten yanlıştı. Ulaşabildiğim herkese dilim döndüğünce bunu anlatmaya çalıştım. 4 Ocak 2014 tarihli yazımda da meselenin, AK Parti-Cemaat kavgası değil, Türkiye'nin hukuk ve demokrasiden uzaklaşıp otoriter Ortadoğu ülkelerine benzemesi olduğunu izah etmeye çalıştım. Kötü gidişatın, iktidara biat etmeyen herkesin kapısını er geç çalacağını söyledim. Maalesef çok az insan anladı. Daha sonra anlamamakta ısrar eden sağcı, solcu, liberal isimlerin pek çoğu mağdurlar listesine eklendi. Ama zaman kaybedildi. Hep birlikte itiraz etmek için geç kalındı.

AK Parti yönetimi, reformlarla dolu ilk 8-9 yılından sonra uğradığı güç zehirlenmesini kendisi bile fark edemedi. Lideri şiir okuduğu için hapse atılan, adı demokrasiyle ve mağduriyetlerle anılan parti gitmiş; yerine farklı düşünenleri hain ilan eden, gazetecileri, hakimleri, savcıları hapse tıkan anlayış gelmişti. Farklı kesimlerden insanları bırakın, partinin kurucularından Bülent Arınç, son iki yıldır TRT dahil her yerde kendisine ambargo uygulandığını söylüyor. Eskiden beri Hizmet Hareketi'nin en açık düşmanı olan Doğu Perinçek, “AKP bizimle aynı mevziye geldi.” diyor. Faili meçhuller aklanıyor, yeniden beyaz Toroslar konuşuluyor. Başkalaşmayı görmek için bunlar yeterli değil mi?

ÖZGÜRLÜKLER İÇİN BİRARADA DURMALIYIZ

En azından yaşanan bunca olaydan sonra, Hasan Cemal'in de, Can Dündar'ın da, Zaman'ın da, Birgün Gazetesi'nin de, Samanyolu'nun da, Bugün'ün de, Taraf'ın da hedef olduğunu gördükten sonra gözümüzün açılması ve eski bagajları bırakıp demokrasiye hep birlikte sahip çıkmamız gerekiyor. Ülkemizin istikrarlı bir demokrasi anlayışına sahip olamayışının bence en önemli nedeni, farklı toplum kesimlerinin birbirinin acısına karşı duyarsızlığı. Farklı mahallelerin yan yana ama birbirinden habersiz yaşaması. Dün de, bugün de otoriter zihniyetin en büyük kolaylığı, mahalleleri birbirine karşı kışkırtmak ve tek tek hepsinin icabına bakmak oldu. Demokrasi, hukuk ve adalet istiyorsak bu kısır döngüyü bozmamız şart.

Yoğun karamsarlığa rağmen bu hafta öncülük ettiğimiz “özgürlükler çağrısı”na farklı kesimlerden ve çok önemli isimlerden gelen büyük destek açıkçası bana büyük umut verdi. Çağrımız çok sadeydi: “Ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği için demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, medya özgürlüğüne birlikte sahip çıkalım.” O kadar destek geldi ki, bir günlük düşündüğümüz kampanyayı kesemedik. Her şeye rağmen demokrasi hassasiyetine sahip olan cesur aydınlarımızın olması çok sevindirici. Normal şartlarda yan yana bile gelmeyecek isimlerin demokrasi şemsiyesi altında buluşması, eminim sizler için de umut verici. Keşke sivil toplum ve siyaset bu gür ve temiz sesi, daha etkili başka demokratik platformlara taşısa. Nasıl düşünüyor ve nasıl inanıyor olursak olalım. Hangi partiyi destekliyorsak destekleyelim. Hepimiz bu toprağın çocuklarıyız. Samimi olarak “Herkes için demokrasi ve herkes için adalet” isteyenler el ele verirse bu birlikteliği kimsenin yıkamayacağına inanın.
<< Önceki Haber Abdülhamit Bilici: Mesele, AK Parti-Cemaat kavgası değil,... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER