[Abdullah Aymaz] Bir mozaik içinde kendi rengimizde

Tohumun sırrını toprak çözer” diyen M. Fethullah Gülen Hocaefendi‘nin tabiriyle kaderin sevkiyle neredeyse güneşin doğup battığı her yere savrulduk

SHABER3.COM

ABDULLAH AYMAZ 

“Tohumun sırrını toprak çözer” diyen M. Fethullah Gülen Hocaefendi‘nin tabiriyle kaderin sevkiyle neredeyse güneşin doğup battığı her yere savrulduk. Aslında İlahî bir takdirle hesaplıca dünyanın her tarafında ekilip dikildik. Bize dar gelen kendi diyarımızda cihanın geniş ve bereketli topraklarına İlahî bir sevk ile taksim-tevzi edildik. Gerçekten şimdilerde biz birçok şeyin farkında bile değiliz. Bu zelzeleli ve tsunamili süreçten sonra yitiklerimizi bulup hasar tespitinden sonra ümit ediyorum ki pek çok tevafuklarla karşı karşıya geleceğiz. Ama hangi diyarda hangi toplumun, hangi mozayiğin içinde bulunursak bulunalım mutlaka o toplumla uyum içinde kendi rengimizle çiçek açmak güzelliklerine güzellik katmak mecburiyetindeyiz. Bizim alanımız bu, bizim görevimiz bu… 


Biz aslında hiçbir toplumun rehbersiz kalmadığına inanıyoruz. Sadece Kur’an’da ismi sayılan rehberlerden ibaret değil her şey. Onların dışında olan manevî önderler de vardır. Semadan getirdikleri iman esaslarının yanında, ahlakı esasları ve insani evrensel değerleri de onlar getirmiştir. İnsanlar zamanla inanç esaslarını unutup itikadî yanlışlara girseler de toplumlarda ahlakî esaslar, insanî evrensel değerler örf-âdet, gelenek-görenek ve kültür halinde yerleşip devam etmiştir… Hz. Ali Efendimizin bütün insanlığı kaplayan, “İnsan Kardeşliği” adına işte tam bu paydada herkesle, her kesimle, her toplumla kaynaşabiliriz. Ortak hedefler, müşterek organizelerle huzur ve refah içinde beraber yaşayabilir. Hem de yaşamak zorundayız. 


Madem yepyeni bir toplumla karşı karşıyayız. Nasıl ki, hayvanlar koklaşa koklaşa, ama insanlar, konuşa konuşa anlaşır diyorsak, bunun şartlarını yerine getirmek zorundayız. Konuşmak için elbette geldiğimiz ülkenin insanları bizim dilimizi öğrenmek mecburiyetinde değil. Bilakis bizim onların dilini öğrenmek mecburiyetimiz var. Dil nasıl öğrenilir? Kurslara giderek. Ama en mühimi toplumla kaynaşarak ve toplumun bir parçası ve bir ferdi olarak. Ortak kaplar gibi birbirinden fıtrî alışverişler olur. Böylece gettolaşmaktan kurtuluruz. Topluma yepyeni bir enerji, bir tazelik ve renk katmış oluruz. Onlardan bir şeyler öğrenirken onlara bazı güzelliklerimizi aksettirmiş oluruz. İnşaallah bu hususta gayret göstermeliyiz ve birbirimize destekçi olmalıyız. Herkes kendi kabiliyeti, hobisi, temâyülü çerçevesinde toplumun organizelerinin bir yerinde olmalıdır. 


Bazı arkadaşlarımız birkaç senedir, yaşlılar evinde gönüllü olarak hizmet veriyorlardı. Dilleri fevkalade gelişti. Bizdeki hikmetli sözler ve eserlerden aktardıkları bilgiler çok dikkat çekti. Sanki bir gençlik aşısı gibi geldi. Çok seviliyorlar. Hatta birkaç arkadaşı duyduğuma göre, maaşlı resmi görevli olarak kabul etmişler. Aslında hayatın her ünitesi içinde olmak için sertifikalar ve kurslar almak bile gerekmektedir… Bütün bunlar bir disiplin ister, gayret gerektirir. Bunun için dernekleşmeye bile gerek yok. Küçük küçük insiyatiflerle rehberlikler yapılabilir. Eğer teşvikler sistemli olursa, insanlar bunun faydasını gördükçe birbirlerini teşvikle yaygınlaşabilir. Büyük toplumlara iltica ile gelmiş ve başarılı olmuş gruplara bakarsak bu hususta takipli teşviklerin onları başarıya götürdüklerini görürüz. 


Ben yedi sekiz sene önce bir araştırmada, en başarısız Türklerin olduğunu, birgün mutlaka Türkiye’ye döneriz düşüncesinde olduklarını görmüştüm. Bu süreçte gelen insanlarımızın çoğu yüksek tahsilli, dil öğrenmeye istekli oldukları için onların başarılı olacaklarından ümitliyim. Yine de bu hususlarda başarılı grup toplumlardan örnek almak, istişare etmek ve ortak akılla hareket etmek en uygun yol olsa gerek. 
<< Önceki Haber [Abdullah Aymaz] Bir mozaik içinde kendi rengimizde Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER