"Mesela: Fâtiha Sûresi'nin on dört tane ismi vardır. Bunlardan üç tanesi de Vâfiye (yeter, tam), Kâfiye (yeterli olan, tamam) ve Kenz (hazine)'dir. Hz. Ebu Said (r.a.) anlatıyor: “Biz, Resulullah'ın (s.a.s.) çıkardığı askerî bir seferdeydik. Bir yerde konakladık. Yanımıza bir câriye geldi ve, ‘Obamızın efendisi Selim'i bir zehirli soktu. Onunla meşgul olacak erkekler de şu anda yoklar. Sizde rukye yapan biri var mı?' dedi. Bunun üzerine bizden rukye hususunda mahâretini bilmediğimiz bir adam onunla gitti ve adama okuyuverdi. Adam iyileşti. Kendisine otuz koyun verdiler. Bize sütünden içirdi. Ona, ‘Sen rukye bilir miydin?' dedik. ‘Hayır, ben sadece Fâtiha okuyarak rukye yaptım.' dedi. Biz, kendisine, ‘Resulullah'a (s.a.s.) sormadan bu verdiklerine dokunma!' dedik. Medine'ye gelince durumu O'na söyledik. Aleyhissalatü vesselam, ‘Fâtiha'nın rukye olduğunu (tedâvi maksadıyla okunacağını) sana kim söyledi? Verdikleri koyunları paylaşın, bana da bir hisse ayırın!' buyurdular.” (Buharî, Müslim)
Fâtiha Sûresi, aynı zamanda bir kenz, bir hazinedir... Bir Allah dostunun bulunduğu yerin bahçesinde güzel bir ağaç vardır. İlkbaharda hoş bir güzelliğe mazhar bu ağacın sonbaharda yapraklarındaki renk cümbüşü insanı bayacak kadar harikadır. Fakat ağacın kenarına kazılan fosseptik çukuru bu ağacı kurutur. Bahçesinin bakıcısı da, “Manzarayı bozuyor.” diyerek onu kökünden keser. Bu duruma Allah dostu çok üzülür ve “Ben penceremden ona bakıyor ve Fâtiha üzerinde tam konsantre olacağım anı bekliyordum. Çünkü o halde Fâtiha'nın bereketiyle ona yönelip uzanıldığında yeniden yeşereceğine inanıyordum. Fâtiha bir hazinedir. İnanarak Fâtiha'yı okuyun, ölü dirilir. Babam rahatsızlığının son demlerinde bana dedi ki: “Birisi kansere yakalanmıştı, ben de Fâtiha şifadır, diyerek Fâtiha Sûresi'ni yazıp verdim. O da samimi bir niyetle alıp temiz bir suyun içine bırakıp şifa niyetiyle içmiş. Cenab-ı Hak da ona şifa nasip etmiş. Sen de oğlum, Fatiha Sûresini benim için yazsan.” Fakat ben bir türlü o konsantreyi kendimde bulamadım.” der."
...