Üztad Hazretleri eski eserlerinde tenkit meselesini ele alırken RENDEÇLEME tabirini kullanıyor. O mânada, bir işi, bir eseri daha güzel olması, daha düzgün hale gelmesi için, bir rende ile girintili ve çıkıntılı yerleri mükemmel hale getirircesine olumlu biçimde katkı sağlamayı kasdediyor. Bu farklı bir konu. Ama Hizmet içinde şeytanın kurmayları aramızı açmak için uğraştıkları için ufak-tefek tenkitler bile sıkıntı verebilir, damarlara dokunabilir. Onun için çok dikkatli olmak gerektiğinden Üstad Hazretleri bu hususta İhlas Risalesinde İKİNCİ DÜSTUR olarak diyor ki:
“Bu Hizmet-i Kur’aniye’de bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde fazilet-füruşluk (kendini övmesi ve caka satma) nev’inden gıbta damarını tahrik etmemektir. Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmâl eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder vazifesine muâvenet eder. Yoksa o vücud-i insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır.”
(Madem ki, Buharî ve Müslim hadis-i şerifleri mümin ve Müslümanları, birbirlerini sevmede, birbirlerine karşı merhamet ve şefkatte, tek bir beden gibi gösteriyorlar. Neticede nasıl ki, ‘Bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve aşırı ateş gibi durumlarda hemen onun yardımına koşarlar buyuruluyor. İşte Üstad Hazretleri, benzetmesini bu hadislerin gerçeğine uygun olarak ortaya koyduğunu görüyoruz. Üstad Hazretleri ikinci bir temsil ile meseleyi şöyle ele alıyor: )
“Hem nasıl ki, bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârâne uğraşmaz, birbirinin önüne geçip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkid edip, sây ve gayrete karşı şevkini kırıp atâlete uğratmaz. Belki bütün istidadlarıyla, birbirinin hareketini umumî maksada yöneltmek için yardım ederler; hakikî bir tesânüd, bir ittifak ile yapılış gayelerine yürürler. Eğer zerre mikdar bir taarruz, bir tahakküm karışsa, o fabrikayı karışsa, o fabrikayı karıştıracak, neticesiz, akîm bırakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak.”
“İşte, ey Risale-i Nur talebeleri ve Kur’an’ın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı manevinin âzalarıyız ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz. Ve sâhil-i selâmet olan Dâru’s-Selâma, ümmet-i Muhammediye’yi (Aleyhisselam) çıkaran Rabbanî bir sefinede (gemide) çalışan hademeleriz. Elbette, dört ferdden bin yüz on bir kuvvet-i mâneviyeyi temin eden İhlas sırrını kazanmak ile, tesânüd ve ittihad-ı hakikiye muhtacız ve mecburuz.”
(Yine Buharî ve Müslimde müminlerin, taşları ve tuğlaları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi birbirine bağlı olmaları gerektiğine dair emirlere uygun olarak Üstad Hazretleri fabrikaların çarkları üzerinden uygun bir temsil getiriyor. Aynı şekilde Buhari ve Müslim hadisinde buyuruluyor ki: ‘Kim kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir Müslümanı, bir sıkıntıdan kurtarsa, Allah da sebeple onu kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır… Kim bir müminin açıklarını kapatır buyuruyor.)
“Evet, üç elif harfi (üç tane 1 rakamı) ittihad etmezse, (ancak) üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet (sayı ve rakamlardaki sır ) ile ittihad etse, yüz on bir (111) kıymet alır. Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihâd-ı maksad ve ittifakı vazife ile TEVÂFUK edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört (4444) kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi, hakiki sırr-ı ihlas ile, on altı fedâkâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok tarihî vukuât şâhitlik ediyor.”
(Nitekim ‘Nice küçük topluluklar vardır ki, Allah’ın izniyle büyük cemaatlere galip gelir.” (2/249 buyurulmaktadır.)
“Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakiki, samimî bir ittifakta her biri ferd, diğer kardeşlerinin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir… Güya on hakiki müttehid adamın her biri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.”
(Haşiye: ) “Evet sırr-ı ihlas ile samimi tesânüd ve ittihad, hadsiz menfaate vesile olduğu gibi; korkulara hatta ölüme karşı en mühim bir siper, bir nokta-i istinaddır. Çünkü ölüm gelse bir ruhu alır. Sırr-ı uhuvvet-i hakikiye ile Rızâ-yı İlâhî yolunda âhirete müteallik işlerde, kardeşleri adedince ruhları olduğundan biri ölse, “Diğer ruhlarım sağlam kalsınlar; zira o ruhlar her vakit sevapları bana kazandırmakla mânevî bir hayatı devam ettirdiklerinden ben ölmüyorum.’ diyerek, ölümü gülerek karşılar. ‘Ve o ruhlar vasıtasıyla sevap cihetinde yaşıyorum, yalnız günah cihetinde ölüyorum’ der, rahatla yatar.”