“En çok dikkatimi çeken de Sever’in, bir basın toplantısı öncesinde Gül ile görüşmesini anlattığı bölüm oldu” diyen Bildirici, şunları köşesine taşıdı: “12 Ocak 2012’de Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev Türkiye’yi ziyaret ediyordu ve o gün Gül ile ortak basın toplantısı vardı. Beni çağırdı: ‘Ahmet, İlker Paşa hakkında konuşmak istiyorum. Bana, Başbuğ’un Yüce Divan’da mı, yoksa özel yetkili mahkemelerde mi yargılanması gerektiğine dair ne düşündüğümü sorsunlar.’ Gereğini yaptım. O soru soruldu.”
Faruk Bildirici’nin “Gücün söyleme etkisi” başlıklı yazısında konuya değindiği bölüm şöyle:
Köşkteki gazetecilik pratiği
“…Ahmet Sever’in, “Abdullah Gül ile 12 yıl” kitabında Başbakanlık’taki akreditasyon yasağı hakkında yazdıklarına bu köşede değinmiştim. Sever’in kitabında, Gül döneminde Cumhurbaşkanlığı’nda yaşanan gazetecilik pratiğini gözler önüne seren öyle somut bilgiler var ki, değinmeden geçmek hem eksiklik ve hem de haksızlık olacak.
Sever, bir gazeteciyle yaptığı söyleşinin metnini, yayımlanmadan önce almış, Gül’e okutup onaylatmış. Ayrıca Milliyet’te 28 Şubat 2003’te çıkan “Asker rahatsız” manşetinin kaynağını öğrenip, Gül’e aktarmış. Umarım haberin kaynağını Sever’e, yani Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı’na söyleyen bir gazeteci değildir.
En çok dikkatimi çeken de Sever’in, bir basın toplantısı öncesinde Gül ile görüşmesini anlattığı bölüm oldu: “12 Ocak 2012’de Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev Türkiye’yi ziyaret ediyordu ve o gün Gül ile ortak basın toplantısı vardı. Beni çağırdı: ‘Ahmet, İlker Paşa hakkında konuşmak istiyorum. Bana, Başbuğ’un Yüce Divan’da mı, yoksa özel yetkili mahkemelerde mi yargılanması gerektiğine dair ne düşündüğümü sorsunlar.’ Gereğini yaptım. O soru soruldu.”
Açıkçası, Gül soru sipariş etmiş, Sever de siparişi bir gazeteciye iletip sordurmuş. Bu yöntemin Sever’e doğal gelmesi anlaşılabilir. Neticede bürokrat kimliğiyle yapıyor bunu. Zaten AKP döneminde sipariş soru sordurma epey yaygınlaştı. Hatta bir keresinde TRT muhabiri, sipariş soruyu yanlışlıkla Erdoğan yerine konuk başbakana yöneltince ortaya komik bir görüntü çıkmıştı.
Bir gazetecinin, sipariş soru sorması kabul edilemez. Kulağına fısıldanan ya da eline tutuşturulan soruyu soran kişiye gazeteci bile denemez. Olsa olsa “gönüllü basın müşaviri” konumundadır artık…”
(CİHAN)