ANALİZ- SAMANYOLUHABER.COM
Eski CHP milletvekili Abdüllatif Şener’in seçimi Kılıçdaroğlu’nun kazanması halinde yaşanacağını iddia ettiği felaket senaryosu büyük şaşkınlığa neden oldu. Şener, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olması halinde Meclis çoğunluğu Cumhur İttifakı’nda olduğu için büyük kaos yaşanacağını ileri sürdü.
Acaba gerçekten durum böyle mi? Hayır, kesinlikle değil!
Şener’in bu tezi gündeme getirmesindeki niyetini bilemem ama ancak trollerin de işlediği bu argüman, tam anlamıyla ucuz bir manipülasyon. Halkı aldatıp Erdoğan’a kanalize etmekten başka bir şey değil!
Şener’in AKP kurucularından ve Erdoğan’ın eski yol arkadaşlarından olması, muhalif kesimlerin tabloyu yanlış okumasına neden oluyor. Şener’in yeniden vekil adayı gösterilmemesi nedeniyle kızgın olduğu ve Erdoğan’a yakınlaşmak için bu çıkışı yaptığı savı ileri sürülüyor. Ancak bu tez maalesef “kolaycılık” dışında bir anlam taşımıyor.
Abdüllatif Şener aslında Erdoğan’ın ve trollerin en güçlü tezini ve halkın da kafasını karıştıran endişeyi sahiplenmek suretiyle de olsa dile getiriyor. Millet İttifakı paydaşlarının Şener’in niyetiyle uğraşmak yerine, bu soruya halkı ikna edebilecek çok net cevaplar vermesi gerekiyor.
Başta da ifade ettiğim üzere, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olması yönetimde asla kaosa neden olmaz. Kaosun olmayacağını, hatta denge-denetleme mekanizması oluşmasına vesile olacağı için siyasi, toplumsal ve ekonomik istikrarı getirebileceğini söylemek dahi mümkün.
Kitabın ortasından konuşayım; hem Meclis’i hem de çok güçlü yetkilerle donatılmış Cumhurbaşkanlığı koltuğunu Erdoğan diktasına teslim etmek asla tercih edilebilecek bir alternatif değil. Zaten Türkiye’nin son 10 senedir yaşadığı tüm krizlerin ve çöküşün altında, tüm yetkilerin layüsel konumu verilen Erdoğan’a teslim edilmesi yatıyor.
Aynı yetkileri yine Erdoğan’a ve de eskisinden daha pervasız olacağı bir şekilde bırakmayı düşünmek hangi akla ve vicdana sığar?
Cumhur İttifakı’nın tamamen iktidar elde bulundurulduğu sürece devam edecek olan bir menfaat ortaklığı aşikar. AKP’nin Meclis’teki milletvekili sayısı 267. Yani parti olarak azınlık durumunda. İktidar nimetleri ortadan kalktığında MHP’nin AKP’yle aynı eşgüdümü devam ettireceğini düşünmek ve çaresizlik hissetmek mantıklı mı?
Öte yandan, önümüzde en azından yerel yönetimler nezdinde yaşanıyor olan misaller var. Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclislerinde üye çoğunluğu Cumhur İttifakında; ancak büyükşehir belediye başkanlıkları Millet İttifakı’nda.
Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, belediye meclislerindeki çoğunluk AKP ve MHP’de diye hiçbir iş yapamaz halde oturuyor mu? Hayır! Engellemeler olsa da çalışmalarını gayet de yürütebiliyorlar. Engellemeleri de halka şikayet ediyorlar, yollarına devam ediyorlar.
Aynı durumun Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı seçildiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaşanması kuvvetle muhtemel. AKP ve MHP’li milletvekilleri, Kılıçdaroğlu’nun halkın menfaatine olan icraatlarını engellemeye çalışabilirler ancak başarılı olamazlar.
Kılıçdaroğlu engellemeleri halka şikayet edebilir, partizan yaklaşan milletvekilinin art niyetini teşhir edebilir.
ABD’de başkanlık bir partide, Senato, Temsilciler Meclisi ve Kongre’deki çoğunluk diğer partide olabiliyor. Tablo böyle oldu diye ABD’de yönetim sistemi kilitleniyor mu? Hayır! Denge-denetleme mekanizması çalıştığı için idarede zaman zaman daha sağlıklı bir işleyiş bile oluyor.
Diğer taraftan, Erdoğan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini hazırlarken, Meclis çoğunluğunu kaybetme ihtimalini de düşünerek cumhurbaşkanı yetkilerini hiçbir demokratik ülkede olmayan şekilde güçlü bir şekilde dizayn etti.
Ülkeyi cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile yönetiyor; Danıştay ve Anayasa Mahkemesi de dahil olmak üzere kimse itiraz edemiyor. Seçildiği takdirde aynı yetkiler Kılıçdaroğlu’nun elinde olacak. AKP ve MHP, Meclis’te istedikleri kadar takoz koysunlar, Kılıçdaroğlu mevcut yetkilerle bariyerleri rahatlıkla aşabilir.
Özetle ifade etmek gerekirse, Meclis çoğunluğu AKP ve MHP’de diye enseyi karartmamak ve de Erdoğan ile trollerinin manipülasyonuna kapılmamak lazım.
En kötü senaryo, Erdoğan’ın tüm yetkileri yine eline aldığı ve bu güçle ülkenin altını üstüne getirmeye devam ettiği senaryodur, bunu asla unutmamak lazım.
“Güç yozlaştırır; mutlak güç, mutlaka yozlaştırır” kaidesince, yozlaşmışlığın nirvanasındaki Erdoğan’dan kurtulmanın en hayati mesele olduğunu gözden kaçırmamak gerek.