HÜSEYİN ODABAŞI- SAMANYOLUHABER.COM
Zulüm çaresizlik demektir. Mazlumlar çaresiz kalmasaydı zalimler olmazdı. Gece ve gündüz gibi. Hangisi büyürse diğerini azaltır.
Çaresizlik bir anlamda güçsüzlüktür. Bir şey yok olunca onu ya iç kaynaklarımızla oluşturur ya da dışardan ithal ederiz. Fakat; “elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz.” Yani kendi öz kaynaklarımızla dirilmenin yollarına bakmalıyız.
Zalimlere ve zulme karşı, mücadele gücünü ve kuvvetini mümkünse kendi içimizde bulmalıyız.
Güç ve kuvvetin yegâne kaynağı Allah Zülcelal Hazretleridir. Bütün azizleri zelil bütün zelilleri de aziz yapacak yegâne gücün sahibi Allah (cc)’nün bu gücüyle güçlü ve kuvvetli olabilmek için yeryüzüne Allah'ın yerleştirdiği güçlü ve kuvvetli olma şartlarını bilmemiz ve bu kanunlara riayet etmemiz gerekir. Rezzak -ı alemin Allah olduğunu biliriz fakat bu rızka ulaşmak için yeryüzünde Rabbimizin koymuş olduğu bazı şartlara riayetin gereği olarak çalışırız da. Aynen öyle de Hayyu Kayyum olan Allah'ımızın gücüyle güçlü hale gelebilmek için O’nun koyduğu esbaba riayet O’nun zatından yardım istemek(istimdat) anlamına gelir. Rızık gibi bu güce ulaşmak da sadece iman ve ahlak sahipleriyle kesinlikle sınırlı değildir. İnanan inanmayan her kim güç ve kuvvetin dünyadaki şartlarına riayet ederse Allah(c.c), herhangi bir ayrıma tabi tutmadan herkese kuvvet ve destekte bulunur.
Yoksa bu dünya başkalarına terakki bizim için tedenni ve sefalet yeri değildir. (Said Nursi)
Dua etmeliyiz.
Fakat, Risale -i Nur okuyan ve Kuran -ı Kerim’i hikmet gözüyle de takip etmeye çalışan bizlere göre de sadece dil ile yapılan değil esbaba riayet(eylemsel duruş) de bir tür duadır.
Yeryüzünde namusumuzu koruyacak kadar bir güce ulaşmak için esbaba ve şartlara riayet etmek, çevşen okumak gibi kavli(sözlü) dualardan daha etkilidir. Esasında kavlî(söz) ve fiilî dualar birbirinin tamamlayıcısı, mütemmimidir.
Ve sadece esbaba riayetle sorumluyuz.
Gerisini Allah’ın işi olarak bildiğimizden illa güçlü ve kuvvetli olmak zorunda da değiliz.
Evet, zalimlerin elinden hakkımızı alacak kadar bir güce ulaşmanın bütün şartlarına riayet etmek ve gerisini Allah’a havale etmek hem bir teslimiyet hem de bir tevekküldür.
Fakat meşru bir güce ulaşma adına sebeplere riayet etmeyi rızık kadar elzem bir mesele olarak görmeliyiz. Zira sebeplere riayet adetullahtır. Bir hadiste; “Veren el alan elden hayırlıdır.” (Buhârî, Zekât 18, Nefekât 2) buyurulur. Bu hadiste ‘ne yapın edin yardım etme gücüne ulaşın’ şeklinde bir teşvik vardır.
Kur’an’da müminlerin özellikleri anlatılırken “Vellezine hum liz zekati failun” denir. Bu ayete verilen bir anlama göre “Onlar (Müminler), zekât vermek için çalışırlar.”
(Müminun, 4) Zekât verebilmek için çalışmak o durumu ihraz etmekle, o güce ulaşmakla ancak mümkündür.
Başka bir ayette de Allah(c.c), bizden adaletle emretmemizi istiyor; “Adaletle emredin.” ( Nahl Suresi, 90) Öncelikle adalet dağıtmak ve adaletle emretmek zayıfların, fakirlerin, acizlerin ve sözü geçmeyenlerin işi olamaz. Bu ayet bize bir güce ulaşın ve o gücü adaletin emrine verin diyor.
Nisa Sure ’sindeki 141 numaralı ayet Allah’ın (c.c) müminlere bakışını net bir şekilde ifade eder: Ve len yec'alallahu lil kafirine alal mu'minine sebila.; “Allah kâfirler için müminler aleyhine asla bir yol vermeyecektir.” Fakat burada sadece zati itibarıyla değil daha ziyade sıfatlarıyla beraber tastamam bir mü’minlikten bahsedildiğini unutmamamız gerekir.
O zaman adalet dağıtacak güce ulaşmak için esbap ve şart -ı adi olarak nelere dikkat etmeliyiz.?
a-İhlas: Üstadımıza göre her işimizi Allah rızası için gerçekleştirmek anlamına gelen ihlasta bulduğumuz kuvveti başka şeylerde bulmamız, elde etmemiz mümkün değildir.
“Ey ahiret kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur'an 'iyede arkadaşlarım! Bilirsiniz ve biliniz: Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas en büyük bir kuvvet en makbul bir şefaatçi en metin bir nokta-i istinad en kısa bir tarîk-ı hakikat en makbul bir dua-yı manevî en kerametli bir vesile-i makasıd en yüksek bir haslet en safi bir ubudiyet: İhlastır.” (İhlas Risalesi)
“Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyor.” (Said Nursi)
Bu ihlası batıl davalarında gösterenlere de Allah bir güç verebilir.
b- Sevmek ve sevgi haleleri oluşturmak.
Kur'an-ı Kerim ilk muhataplarına ikaz ettiği gibi eğer bir kavim dinden dönerse bu kutsal emaneti sırtına yükleyeceği güçteki cemiyetin ilk özelliği sevgidir:
“Onlar Allah’ı çok sever Allah da onları sever.” (Maide Suresi, 54)
ikna ve rızaya dayalı Soft power denilen yumuşak gücün en etkili olanı sevgidir. Sevenlerin aşamayacağı dağlar yoktur. Bu bakımdan içten mayalanmayı meydana getirip sevgi haleleri oluşturmak için önce samimi olmak sonra da sevgiyi meydan getiren sebeplere riayet etmek gerekir.
Bitmez ve tükenmez bir kaynak olan sevginin gücüyle mermerleri dahi delmek, yumuşatmak mümkündür.
De ki: “Ben buna (yaptığım tebliğ görevine) karşılık sizden, akrabalıktan doğan sevgiden başka bir ücret istemiyorum.” (Şura Suresi, 23)
İbn ı Haldun’un ifadesiyle bu ayeti anlamaya çalışırsak; “kabile ve cemiyetlerin fertlerini bir tutkal gibi bir arada tutan asabiyet sevgisi oluşsun istiyorum” demektir.
Ve Allah’ın gönüllerde mayalayacağı sevgiyi öyle altınlarla servet dağıtarak elde etmek de mümkün değildir. “Ve onların kalplerini uzlaştırdı. Sen, yeryüzündekilerin tümünü harcasaydın bile, onların kalplerini uzlaştıramazdın.”(Enfal Suresi, 63)
Allah'ı sevmek ve insanları da Allah'tan ötürü sevmek dışarıya karşı önemli bir güç kaynağıdır.
Sevgi bağı ile birbirimize bağlanırsak yalnızlık çekmeyiz.
c-İzzet ve tevazu(zillet) noktalarını iyi ayarlamak.
“Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı vakarlıdırlar.”(Enfal Suresi, 63)
Ayetin orijinalinde müminlere karşı tevazu durumu “zillet” kelimesiyle; Kafirlere karşı olan vakar da “izzet” kelimesiyle anlatılır. İzzet ve zilletli olma halinde bir ters orantı vardır. Kendi kardeşlerine karşı izzetli olandan ve büyüklük taslayanlardan Allah(c.c) o izzeti yani gücü, kuvveti alır götürür.
“Allah'a ve Peygamberine itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, sonra zayıflarsınız ve kuvvetiniz kalmaz ve sabredin, şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfal Suresi, 46)
Fertleri kendi aralarında zilletli toplumlara Allah izzet; izzetli toplumlara da Allah düşmanları karşısında zillet veriyor. Hatırı sayılır petrol zenginlerinin yaşadığı Ortadoğu'nun zilletli hali bu duruma güzel bir misaldir.
Bir oluğu yerleştirme meselesi söz konusu olunca Roma ve İran gibi iki süper gücü yok eden Hz. Ömer, cumada hutbede cemaatin duyacağı şekilde; “Ya Abbas, o evin yanına beraber gideceğiz ve orada sen benim başıma basacak ve o oluğu eline alıp yerine yerleştireceksin” deme zilletinde bulundu.
Hz. Ömer’in Roma ve İran'ı dize getiren izzetinin altında kendi halkına karşı gösterdiği zilleti vardır. Bunun örnekleri çoktur.
d-Meşvereti özellikle dünya işlerinde esas tutmak.
“Asya kıt ’asının ve istikbalinin keşşafı ve miftahı şûradır." der Bediüzzaman hazretleri.
Kahvehane sohbetlerinden farklı olan meşveretin nasıl bir motor gücü meydan getirdiğini anlamak için Hocamızın şu beyanını iyi idrak etmeliyiz:
“Meseleler her zaman belli bir heyetin meşveretinden çıkmalıdır ve alınan kararlara da mutlak manada itaat edilmelidir.” (Pırlanta Ölçüler, 4, sf; 80)
“İstişare ile emret” (Al i İmran 159) ayetine göre de yetki sahibi idareciler, sözü istişare ile kesmeliler.
Ve istişare ile alınan karalara mutlak manada itaat edilmelidir.
İtaati netice veren her meşveret o toplumu seviyesine göre adalet dağıtma gücüne yükseltir.
Yine istişare anlamına gelen Şura Suresi’nde istişarenin ele alındığı bu birkaç ayet(36, 39) sebep sonuç ilişkisi içinde dikkatli bir şekilde okuyup üzerinde düşürsek dirilmenin ve ayağa kalkmanın formülünü bulmuş oluruz:
1.İhlas: “Allah’ın yanında bulunanlar ise daha hayırlı ve kalıcıdır.
2. Sebeplere Riayet: “Bu mükâfat, inananlar ve Rablerine tevekkül edenler”
3. Allah ve insan sevgisi: “Büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar, öfkelendikleri zaman bağışlayanlar,”
4. Rabbani olma: “Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namazı dosdoğru kılanlar”
5. İstişare: “İşleri, aralarında şûrâ (danışma) ile olanlar,”
6. Fedakarlık: “Kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayanlar.” İstişarede alınan kararları uygulamak için elimizi taşın altına koymalıyız. Elini taşın altına koymayanlarla istişare etmemek gerekir.
7. İstişarenin gündemi; yardımlaşma: “Bir saldırıya (zulme, haksızlığa) uğradıkları zaman, aralarında yardımlaşanlar içindir.” (Şura; 36, 39)
“Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?”(Nur Suresi, 75)
Bu ayeti kerimeye göre mağdurun, mazlumun, yolda kalmışın, hicret etmek isteyenin, zayıfların, fakirlerin, ihtilaf ve iftirak içinde kıvrananların, cehalet bataklığında yürüyenlerin imdadına koşmak için adalet gücüne muhtacız.