Ama hiçbirinde dün akşamki kadar bunalmamış, kalbim sıkışmamıştı.
1.5 yıldır temsilci olarak bulunduğum Washington’da gelişmeleri izlerken adeta kahroldum.
Sabahın 4.30’unda TOMA’lar, çevik kuvvetler ve polisler medya binamızın önüne geldi.
Hani darbeciler sabahın köründe kapıları kırıp içeri giriyordu ya, bunlar da aynen öyle yaptılar.
CHP Milletvekili Eren Erdem’in tabiriyle ‘gözlerinden nefret fışkıran’ polisler mesai arkadaşlarımı yerlerde sürükledi.
Yüzlerine biber gazı sıktı.
IŞİD militanlarının kollarına bile girmeyen polisler muhabirlerimize ters kelepçe takıp götürdüler.
Kapıları kırdılar, gaz sıkarak, su sıkarak gazetecileri ite kaka medya grubumuza girdiler.
Polisler haber merkezlerimize girdi. Arkadaşlarımızı kolundan tutup atmaya çalıştılar.
Minibüse doluşup gelen kayyum efendiler (hiçbiri yasal değildi) koşa koşa yönetim katına çıktılar.
Gayet keyifli gözüküyorlardı.
Kurumumuzun legal ve meşru yöneticilerine ‘siz burada misafirsiniz, artık biz varız’ diye hitap etme terbiyesizliğini de gösterdiler.
Doğrudan rejiye inip Kanaltürk’ü kararttılar.
BUGÜN TV’ye müdahale edecekken Tarık Toros ve Erhan Başyurt’un cansiparane mücadelesiyle yayınımız kurtuldu.
Mesai arkadaşlarım kendilerini rejiye kapatıp yayını zor şartlarda sürdürmeye çalıştı.
Her dakika ‘her an yayınımız kesilebilir’ diyerek yayın yapmak zorunda kalan arkadaşlarımız Türk medyasının itibarını kurtardı.
Kendi kanalımızı kurtarabilecek miyiz bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var; yapılan bir darbedir.
Faşizmdir.
Atanan kayyumlar da gayrimeşrudur. Hedefleri net; bizi havuza çevirmeye çalışacaklar.
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ