Adliye koridorlarından Hollanda'ya...

Türkiye’de tarihler 15 Temmuz 2016’yı, saatler gece yarısını gösterdiğinde ülkede olup bitenin ne olduğu konusunda kafalar karışıktı. Darbe diyen de vardı, terör saldırısına karşı asker köprü kapatmış diyen de… Gece yarısından sonra ise darbe girişiminde bulunan askerlerden önce hakimler, savcılar lojmanlarında gözaltına alınmaya başlandı. Şimdilerde 4 binden fazla yargı mensubu hapishanelerde adalet bekliyor. Yargıçların dışında katipler başta olmak üzere binlerce adliye memuru ise ihraç edildi, tutuklandı.

SHABER3.COM

Tr724'ten Basri Doğan'ın haberine göre  bunlardan birisi de 26 yaşındaki adliye katibi olan Sinan Turpçu. İzmir Adliyesi’nde ağır ceza ve terör suçluları katipliğinde bulunan Turpçu, 4 yıl çalıştığı adliyede koridorlarında suçlu gibi yürütülmesi ve salonda sanık sandalyesine oturtulduğu o günü anlatırken gözleri doluyor: “Meğer biz adliye gelmeden listeler hazırlanmış. Katiplik yaptığım adliyede bir anda kendimi hakim karşısında buldum.” diyor.

KHK’lı genç adliye katibi Sinan Turpçu, nezarethanede başlayıp Hollanda’da bir kamp odasında devam eden ve ‘inanılır gibi değil’ diye tarif ettiği hikayesini Tr724’e anlattı.

ÜNİVERSİTEDE BAŞARILI BİR ÖĞRENCİ İDİM

1992 İzmir doğumluyum, ilkokul, lise ve üniversite yılları İzmir Bornova’da geçti. Lise son sınıfta her arkadaşım bir üniversiteye girme hayaliyle çalışırken ben KPSS sınavına girdim, meslek lisesinde okumamız sebebiyle çok iyi bir üniversite kazanacağımı düşünmedim, iyi üniversite okumayacaksam okuma gereği de duymadım. 2 yıllık üniversiteye geçiş hakkımı kullandım. Üniversite de başarılı bir öğrenciliğim oldu. Hocalarımız çalışın iş garantisi veriyoruz dediler. 2. Sınıfa başlarken bazı arkadaşlarımızın bir firmaya stajyer olarak girdiklerini ve okul bitiminde işe başlayacaklarını öğrendim. Hocalarıma ben başarılıyım onlar ise tembel ve başarısızlar, neden onlar da biz değiliz diye sordum, tabikî cevap yok. Baktım ki bu insanlardan bize fayda gelmeyecek, zabıt katipliğine hazırlanmaya başladım. Kendi imkanlarımla klavye çalıştım. Adliye sınavlarına girdim, kazandım. İşe başlama tarihini beklemeye koyuldum ama üniversite daha bitmemişti, yine üniversite hocalarına durumu izah ettim ama yapacak bir şey yok dediler, devamsızlıktan kalacağımı söylediler. Adliye de ise işe başlama tarihleri gecikti.

Bir pazartesi günü işe başlama tarihi açıklanmıştı ki 3 gün önce Cuma günü üniversitenin son günüydü. Genç yaşta memurluğa başlamıştım, öğüt veren çok oluyordu. Çok sevdiğim bir akrabam “oğlum siyaset parti mevzularına hiç girme, parti tutmuyorum ben anlamıyorum” dememi söyledi, onun dediğini yaptım kafam hep rahat oldu. İnsanlar seninle ilgili bir şeyler düşünüyorlar ama cevap bulamıyorlar. Mesleğimi severek ve gençliğin verdiği enerjiyle hızlı bir şekilde öğrenerek çalıştım, aylar ve yıllar geçti.

15 TEMMUZ GECESİ ADLİYE MEMURLARI İLE MAÇ YAPIYORDUK

15 Temmuz gecesi arkadaşlarımla gece saat 23:00-24:00 arasında maç yapıyorduk, kenarda duran bir arkadaş televizyonda askerlerin açıklama yaptığını falan söyledi. Maç sonu eve dönerken radyoda, meydanlara sokaklara davet edilen insanlarını duyunca ‘bu gece ülkede iç savaş çıkartmaya çalışıyorlar’ dedim. Ertesi gün işe gittiğimde, AKP’li arkadaşlar büyük bir gururla konuşmalar yaptılar, vatanı milleti kurtarmışlardı çünkü, sokağa dökülerek. Ben sessizce onları dinledim. Devamlı olarak görevden alınanlar, hapse atılanlar hızlı bir şekilde süreç ilerledi. Ben o sıra İstinaf Mahkemelerine geçtim.

EVİMİZ BASILDI, KOMİSER ‘KELEPÇE TAKIN’ DEDİ

10 Ağustos sabahı evimize baskın yapıldı, hafta sonu bir akrabamın düğünü vardı ve evde memleketten gelen misafirler olduğu için çok kalabalıktık. Ben balkonda yatıyordum. Balkonun girişindeki demir kapıya sert bir yumruk ve ‘aç polis sesiyle’ fırladım. Bir dönem Sulh Ceza Hakimliği’nde görev yapmıştım, birçok operasyon kararları yazdım, sabah baskınları nasıl oluyor diye merak ediyordum ve canlı olarak kendim yaşadım. Arama el koyma evrakına baktım ve kararın yanlış yazıldığını söyledim. ‘Elektronik eşyaların imajını alabilirsiniz, cihaz şifreliyse el koyma hakkınız var’ dedim. Komiser ‘kelepçe takın’ dedi, ailem birden endişelendi bende sessizce izlemeye başladım. Evdeki insanlara aynı soruları yöneltip farklı cevaplar almak için uğraşmışlar. Evi aradılar, telefonuma el koydular, iş yerine gittik. Usb belleğe el koydular ve sonunda sağlık kontrolünden nezarete geçtik. Bu yolculuk sırasında ailem arabayla bizi hep takip etti, kaçırılan insanların haberlerini duyunca tedirgin oldular. Polis evin neden o kadar kalabalık olduğunu sordu, ben o an çok üzülmüştüm. Sevdiğim bir akrabamın güzel gününde yanında olamayacaktım.  O gün katiplere yönelik operasyon yapmışlar, hastane de iş arkadaşlarımı gördüm, karı koca küçük bebekleri vardı, komşuya bırakıp gelmişler.

KALDIĞIMIZ NEZARETİ YAPTIRAN POLİS MÜDÜRÜ DE ORADAYDI

Hastanede sıra beklerken bir polis memuru kimse yokken yanıma geldi; bankada hesabın var mı, dershaneye gittin mi, ailende gidenler var mı, gazete dergi üyeliği gibi çeşitli sorular sordu. Bu sorular gayri resmi bir biçimde oldu ve kötü niyetli olduğunu sezmiştim. Büyük bir nezarete girdim, 20 civarında koğuş vardı. Çeşitli mesleklerden insanlar bir araya toplanmış. Kaldığımız nezareti görevdeyken yaptırmış olan emniyet müdürü de oradaydı. Yaşça benden ufak askerler vardı. Komutanları darbe gecesi dışarıda diye çocukları da günler sonra içeri almışlar ve bir çoğu tutuklandı. Emekliliği dolmuş polis memurları, emekli olmuş memurlar, görevdeki emniyet, cezaevi müdürleri çok çeşitli insanlar vardı. Nezaret binanın 5. Katına yapılmış ve dışarısı görünüyordu. Aileler arka taraftaki parka gelerek yakınlarına uzaktan da olsa bakmaya çalışıyorlardı. Benim ailemde 2 gün sonra orayı keşfetti ve 12 gün uzaktan elimizle harfleri işaret ederek yazıştık. Çoğu zaman polis memurları bu davranışımızdan dolayı bizleri uyarıyorlardı. Bir polis memuru vardı, yaşlı babası aşağıda gözleri görmüyor, oğlu onu tanısın diye renkli bir havluyla cama çıkıyordu. Ailem, yaşlı amcanın ağlamasını anlatmıştı bana. Vücudunda dövme bulunan bir gardiyan vardı, polislerin geldiğinde sarhoş olduğunu söyledi. Ben şişebendi tarikatına üyeyim diye bizi güldürüyordu. Birisinin klostrofobisi vardı. Bir kere krize girdiğine şahit oldum. Benim yaşlarımda bir arkadaş vardı ruhsal olarak çökmüştü. Geceleri uyuyamıyor, kendi kendine konuşuyordu, soğuk terler döküyordu.

BİR HAFTA ÖNCE DEVLETİN SAYGIDEĞER MEMURUYDUK, BİR GÜN DE POLİS NEZARETHANESİNDE AŞAĞILAN İNSAN OLDUK

Yaz aylarıydı ve çok bunalıyorduk. İnsanlar grup halinde hakimliğe çıkartılmak üzere gidiyorlardı. Bir hafta öncesine kadar devletin saygıdeğer bir memuruyduk ama şimdi polis nezaretinde aşağılanan bir insan olmuştuk. Fiziksel olarak bir darp görmedik ama sözlü olarak tacizler yapılıyordu. Doktor kontrolleri çoğu zaman usulen yapıldı. Camdan bakıp bu günler bitecek mi diye sormuştum kendime. İş arkadaşlarımızla uzun uzun muhabbetlerimiz oldu. Bir kısmı tutuklandı, bir kısmı serbest kaldı. Tutuklananların arasında yıllar önce işinden istifa eden ve emekli olan arkadaşlarımız da vardı.

4 YIL KATİP OLARAK GÖREV YAPTIĞIM ADLİYE SALONUNDA BU DEFA SANIK SANDALYESİNDE OTURDUM

25 Ağustos günü Sulh ceza hakimliğine çıktık, 33 kişiydik. Ben burada çalıştığım için usulü biliyordum, ön sıraya geçtim ve hakimi dikkatlice izledim. Önünde birkaç sayfalık bir kağıt parçası vardı, herkesle alakalı bir paragraf yazı olduğunu gördüm. Bir kişiye oradan bir şeyler okuduğunda anladım ki istihbarat raporuymuş. Tutuklayacağı kişileri dinledikten sonra yuvarlak çizip üzerine çarpı attığını fark ettim. Hakim oradaki insanlara ‘anlat’ diyordu, onlarda hiçbir şey söylemeden oturuyorlardı. Böyle 5-6 kişi konuştu. Sıra bana geldi. Hakim ‘anlat’ dedi. Dosyada benimle ilgili ne suçlama var hakime hanım ona göre savunma yapacağım dedim. Cevap olarak, sen anlat benim önümde yazılı her şey dedi. Boş bir dosya olduğu uzaktan belliydi, ufacık bir klasör 33 kişi sorgulanacak.

HAKİME ‘SUÇUM NEDİR?’ DİYE SORDUM, CEVAP VEREMEDİ

Terör soruşturmalarında bir şahıs hakkında en az bir klasör dosya olur normalde. Ben hakime uzun uzun açıklama yaptım. ‘Benim ne yanlışımı görmüşler, kime bir kötülük yapmışım gibi suçum nedir?’ gibi sorular sordum. Hakime hanım hiç cevap vermeden dinledi. Duruşmaya ara verilmişti, benden önce yurtdışına çıkan iş arkadaşım da oradaydı ve ameliyatlıydı. Ayağımda sorun var, fizik tedavi görmem gerekiyor, sakat kalma ihtimalim var diye söylemesini önerdim ama hakime hanım bir daha söz vermedi. Yine bir avukata istihbarat raporu ile insan tutuklanamaz, konuşma sırası size geldiğinde bunu belirtin dedim ama o da söylemedi, bir can pazarı vardı sanki. Hakim kararı açıklarken isimleri okudu ve bunlar serbest dedi, okunmayanlar tutuklu diyemedi. Oradaki bir çok insan ilk başta sevinç çığlıkları attılar, herkes serbest kalacak zannettiler, hakime hanım daha sonra ‘ismi okunmayanlar tutuklu’ deyince birden bir feryat koptu, insanlar birden yıkıldı. Karı koca olarak hakimliğe çıkartılan 2-3 aile vardı, kocaları tutuklandı. Hamile bayanlar serbest kaldı, geri kalanlar arasından seçmece tutuklandı. 33 kişi önüne göndermişler bunların bir kısmını tutukla, sana kalmış. Durum aynen buydu. O gece çıkarken çok üzülmüştük, arkadaşlarımız içeride kaldı, bizler dışarı bırakıldık. Ben aylarca üzüntüden kendimi sorguladım, onlar niye tutuklu sen niye serbestsin diye. Görevden uzaklaştırıldığıma hiç üzülmedim, hatta göreve başlamak dahi istemiyordum. Yapılan hukuksuzluklara, haksızlıklara, aşağılık hareketlere daha fazla tahammül edemezdim. İnsanların davranışlarına anlam veremiyordum, aylarca aynı mekanda aile gibi çalıştığımız insanların tavırları değişti, korku atmosferi her tarafı sarmıştı.

NEZARETHANE SONRASI İŞTEN UZAKLAŞTIRILDIM

Nezaretten sonra evdeki ilk sabahımda annem uyandırdı, ‘Misafirler geldi’ dedi. Uyku sersemi hangi camda diye sordum halada nezarette zannettim kendimi. 2 ay işten uzaklaştırıldım, bu süreçte tutuklanan arkadaşlarımın ailelerini ziyaret etmeye çalıştım. 2 aylık süreç dolduğunda kalem arkadaşım telefonla aradı ve uzaklaştırma kararının devamına haberini verdi. birkaç saat içinde annem telefonla aradı ve ‘oğlum kapıda polisler var’ dedi. Tamam anne araba almaya gitti de ‘Telefonu bana ver’ dedim. Polis telefonu açtı, neredesin hemen gel, araba almaya gittim geleceğim dedim. Aklımda teslim olmama fikri vardı ama bir destek aradım. Akşam oldu eve döndüm ve hazırlandım, akrabalarımla vedalaştım. Beni seven bazı insanlar gitmemi istemedi, ısrarla teslim olma dediler. Onları dinledim ve saklanma süreci başladı.

AYLARCA DIŞARI ÇIKMADAN SAKLANDIM, GÜNLERİMİ KUR’AN-I KERİM VE MEAL OKUYARAK GEÇİRDİM

Uzun bir dönem polisten kaçtım. Aylarca dışarıya çıkmadan saklandığım günler oldu. İlk günler çok bocaladım, evde hapis gibi çıkmadan kalmaya alışma süreci zor oldu. Bir tanıdık hapisten çıkmıştı ve onun ruh hali beni çok etkiledi, odaya kapat kendini Kur’an oku dedi. O günden sonra okumaya başladım, Kur’an’ı Kerim’i okudukça içim rahatlıyordu. Günler içinde hatim indirmeye başladım ama yeterli gelmiyordu. Sonra mealini okumaya başladım, anlamaya başlayınca çok şaşırıyordum. Yaşadıklarımın benzerleri kuranda hep vardı, bir haber geldi mi Kur’an da karşılığını bulmaya başladım. O günler benim ömrümdeki en değerli günlerdir. Çok güzel bilgiler öğrendim, sosyal medyada yayınlanan yazıları videoları takip ettim. Ramazan programlarını hiç kaçırmadım. Aylar ve günler böyle geçti.

İZMİR’DE ŞEHİT EDİLEN FETHİ ABİYE ÇOK ÜZÜLDÜM, BİR GÜN SONRA KHK İLE İHRAÇ EDİLDİM AMA KENDİ İHRACIMA ÜZÜLEMEDİM

6 Ocak 2017 tarihinde çıkartılan kararname ile ihraç edilmiştim. Bir gün önce İzmir’de yaşanan bombalı eylemde Fethi abi şehit olmuştu, ihraç olmama üzülemedim. Şehit olan Fethi abiyi işe girdiğim ilk günlerden beri tanırdım. Çok sevdiğim saydığım bir insandı, bilirkişilik de yapardı, hem iş arkadaşımızdı hem de bizim can güvenliğimizi sağlıyordu. Aranırken dışarıya çıktığım zamanlarda bir kere polis çevirmesine yakalandım, arabayı başkası kullanıyordu, GBT yapmadılar. Yine başka zamanlarda polis çevirmesi jandarma çevirmelerine denk geldim ama hiçbir zaman bulunduğum aracı durdurup kimlik kontrolü yapmadılar.

Bir dönem İzmir’in çevre ilçesinde kaldım, bu sırada seyyar olarak gıda ürünleri sattım. Arabayla köyleri dolaşıyor ve tezgah açıyordum. İlk günler biraz zor oldu ama 3-4 hafta içinde güzel para kazanmaya başladım, 6-7 ay satış yaptım. Köylüler benim bu işi yapmama şaşırıyorlardı, sınava hazırlanıyorum cep harçlığım çıksın diye bu işi geçici olarak yaptığımı söylüyordum. Hatta birkaç kişi bana iş bile bulmuşlardı, yaşlı bir esnaf abi işyerlerinde çalışmamı istediğini defalarca belirtti. İnsanlar benim o işi yapmama anlam veremiyorlardı ve hayretle karşılıyorlardı. Arabayla oradan oraya gidip durdum ama hiçbir şey gelmedi başıma, Allah korudu. O dönem hızlı geçti diyebilirim. Sonra yine mekan değiştirmek zorunda kaldım ve bu sefer yine dışarı çıkma zorlukları yaşadım. Gece saat 3-4-5 gibi hava karanlık herkes uyurken eve girip çıkıyordum, kimse fark etmesin diye.

EN YAKINLARIM SIRT ÇEVİRDİ

Kaçak dönemimin ilk bir yılında öfke nöbetleri geçiriyordum kendi kendime. En yakınlarım sırt çevirmişti, yıllarca beni tanıyan bilen insanlardan dirsek yemiştik. Ama bir süre sonra o durumları atlattım, şu an kimsenin söylemi veya davranışı beni üzmüyor. Gelecek günlere bakarak o insanların  hatalarını unutmaya çalışıyorum.

Hapisten çıkan bir arkadaşım telefonla bana ulaştı. Yurt dışına çıktığını söyledi ve benim durumumu sordu. Kur’an da hicret ile ilgili okuduğum ayetten korkuyordum ve yurt dışına çıkma düşüncesi bende de vardı. Bende çıkmaya karar verdim. İzmir’den uzun bir yolculukla meriç kıyısına kadar gelmiştim. Kaçakçılar aynı anda çocuklarla beraber 16 kişiyi geçirmeyi planlamışlar, bizleri  sağ salim nehre kadar getirdiler. Kalabalık olduğumuz için iki seferde atlatacaklarını söylediler. Hızlı bir manevra ile bir tarlaya attılar bizi. Orada bulunan birisi çalıların arasında bir süre bekletti. Yürüme başladı, gitgide kurbağa sesleri arttı ve sivrisinekler ısırmaya başladı. Nehirden önce bizi bir bataklıktan geçirdiler, kimsenin üstü başı ıslanmadan geçmeyi başardık. Daha sonra adanın üzerinde biraz yürüdükten sonra nehrin büyük bir uzantısının önüne geldik. Yine 2 grup halinde karşıya geçtik şükür kimseye bir şey olmamıştı. Bu sırada Ay bize bir lamba görevi görüyordu, çok parlaktı ve nehirde ise akıntı yoktu. Grubun önünde ben ve bir arkadaşla beraber uzun bir yol yürüdük, geldiğimiz nokta bir ada parçasının köşesiydi. Gece Yunan polislerini aradık yardım istedik. Isınmak için ateş yaktık ve o sırada artık yolumuzu aydınlatan Ay yoktu. Sabah 9 gibi bir polis teknesi geldi ve 2 grup halinde yine bizi karşıya ana karaya çıkardılar. Biz geçtikten sonra nehrin üstünde akıntı başlamıştı.

ATİNA’DA 3 GÜN NEZARETHANEDE KALDIM

Hicret edenin günahları silinirmiş. Polisler bizi kafes gibi bir araca bindirdiler. Çok sert bir yolculuk oldu, ben o sıra günahlarımın döküldüğünü düşünmüştüm. 3 gün nezarette kaldık, şartlar kötüydü. Daha sonra 4. günde hapisten bozma bir yere getirdiler, bu sırada ailemize haber veremedik bizi merak ettiler. Bir haftanın sonunda kampa geçtik, kampta çok acayip bir hava vardı. Herkes Avrupa ülkeleri ile ilgili bilgi alıyorlardı, sanki kamptan çıkar çıkmaz uçak bizi bekliyordu. Kampta ilk defa diğer milletlerden Müslüman mültecileri gördüm ve çok üzüldüm. Bir konteynırda kalmak için gittiğimizde oradaki gençler bize yatak vermek istemedi, Yunanlılar bizi kabul edip oraya getiriyorlar ama oradaki diğer milletlerden gençler bizleri istememişti. O dönem geçişlerin yoğun olduğu bir dönemdi ve bekarları hapse yine koyuyorlardı ki ailelerin işleri hemen halledilsin. 9 gün daha hapiste kaldık ve sonunda özgürlüğümüze kavuşmuş olduk. Bir gece Selanik de kalıp 4 arkadaş Atina’ya geçtik ve bir ev tuttuk.

Atina da geçen günler bana zorlu geldi. Türkiye’deki manevi hava yavaş yavaş kayboldu. Atina’ya gelesiye kadar Türkiye’deki yolculuk dahil olmak üzere polislerden, yakalanmaktan, hapse girmekten, hiçbir şeyden korkmuyordum. Ama Atina’dan çıkış uğraştırıcı ve stresli geldi bana, belki ruhsal açıdan belki fiziksel açıdan bilmiyorum. Sonuçta sahte bir evrakla usulsüz bir yolla ülke değiştirmeye çalışıyorsun, hayatın olağan akışına aykırı bir durum. Denemeler arka arkaya yapılmaya başladı, arkadaşlardan ikisi gitmeyi başardı. Ben 75 günün sonunda İspanya üzerinden Hollanda’ya geldim.

Sabah uçak iniş yaparken Hollanda’nın doğasına hayran kaldım, hery er yemyeşildi. Ve bizimde iltica sürecimiz başladı.

Yunanistan’daki şartlar kötüydü ama o insanlar bizi ülkesine kabul ettiler, onlara kesinlikle kötü bir şey diyemeyiz, hatta Yunanlılara teşekkür borcumuz var, Allah onlara selamet versin. Yunanistan da kamp-nezaret sürecinde tanıştığımız güzel insanlar oldu, 3 gece 4 gündüz Meriç de mahsur kalan 2 aile bizim bulunduğumuz yere gelmişlerdi. Yaşadıklarını anlattılar hiç eşyamız kalmadı dediler, orada bulunan 30-35 kişi bir şeyler getirip bıraktı. Güzel anılar biriktirdik.

Yunanistan’dan çıkarken Türkiye’de yanıma aldığım tüm para bitti ve çıkışım öyle oldu. Bir çok arkadaşında başına benzer şeyler geldiğini duydum, hatta para bitmeden çıkış olmaz esprileri bile yapılıyordu. Atina’da acı tatlı günler geçti, çok yıpranan arkadaşlarımız oldu.

Benden sonra Yunanistan’a gelen bir iş arkadaşım daha oldu, onunla kader birliğimiz var. Yaşadıklarımız hemen hemen birbirine yakın. Arkadaşım 20 ayı geçik bir süre cezaevinde kalmıştı, katiplerin hepsini bir yere vermişler. Cezaevinde yapılan muameleyi ve başından geçen olayları bir gün anlatacaktır.

YAMANLAR’A OPERASYONU BENİM ÇALIŞTIĞIM HAKİMLİK YAPTI

Sulh Ceza Hakimliğinde çalıştığım dönemde saçma bir sürü şeyle karşılaştık, bir kısmı hatırımda dahi değil. Yamanlar okullarına operasyon bizim Hakimlikten alınmıştı, dönemin savcısının katibi, ben ve hakim odada dosya ile ilgili konuşuyorduk. Hakim bana bir şey sordu o sıra, katip de gidip savcıya ‘Sinan hakimi yönlendiriyor’ demiş. Bu katip arkadaşla tanışıklığımız vardı, iyi bir insandı niye böyle bir şey yaptın diye hiçbir zaman sormadım, onun durumunu anlamaya çalıştım. O gece duruşma devam ederken savcı telefonla arayıp bilgi istediğinde bana ‘şu meşhur Sinan sen misin’ diye sordu. Birkaç gün sonra savcının tanıdığı bir katip beni kaleme çağırdı, o da çalışıyordu. Sen hakimi yönlendirmişsin o gün dedi, ben kabul etmedim. Ama bana yönelik bir şeyler yapacaklarını hep düşündüm. Bir süre sonra zaten yerim de değişti.

ADLİYEDE FİŞLEME İÇİN İNSANLAR GELİYORDU

Sulh Ceza Hakimlikleri açıldığında bende görev almıştım. 4 hakimlik açıldı ve 8 katip vardı. Yavaş yavaş F..ö dosyaları gelmeye başladı ama gelen dosyalar hep aynı hakimden karar alıyordu. Bir hakim noterliğe başvurup gitti, diğer 2 hakimde yer değişikliği istedi. 3 hakimlik daha açıldı ve 6 yeni hakim görevlendirildi. Ama F.. dosyalarının gizli kararları yine aynı hakimden alınmaya başladı, diğer hakimler ne şiş yansın ne kebap şeklinde karar veriyorlardı çünkü. Koşulsuz tutuklama yapacak hakimi uzun müddet bulamadılar. Sonrasında bu yerlere yeniden hakimler atandı, zaten benim görev yerim de değişmişti.

AKP’Lİ KADIN MÜDÜR “SEN F…ÜLERE BENZİYORSUN BİRAZ EHLİ DÜNYA OL” DEDİ

Adliye mescidine değişik insanlar geliyordu, ben fişleme yapmak için gelen insanların olduğunu düşünüyordum. Adliyede çalışan birkaç kişinin bunlardan olduğu sonradan ortaya çıktı zaten. Ben çoğu zaman adliyenin yanındaki PTT binasına namaz kılmaya giderdim. Bir gün PTT kapısının kilitli olduğunu gördüm ve görevli çıkarak buradan giriş yasak Başsavcının emri var dedi. Adliye mescidinin girişine kamera takılmıştı, artık gelen giden bütün herkes kolayca tespit edilebilirdi. 40‘lı yaşlarda başı kapalı bir müdür vardı, kendisini AKP’li olarak tanıtıyordu. Bir gün bana ‘sen çok temizsin, F..cilere benziyorsun, genç adamsın gez dolaş’ dedi. Bunu söyleyen insanda namaz kılıyordu ve benim yaşlarıma yakın bir çocuğu dahi vardı. Akıl almaz bir durum. Görevden atılan, hapse giren arkadaşların bir kısmıyla çalışırken tanışmıştım, hepimizin ortak özellikleri temiz, düzenli, çalışkan, kötü alışkanlıkları olmayan, gayri meşru ilişki yaşamayan, yalansız doğru insan olmaktı. Bunu, bizi yakından tanıyan insanlar korku ortamı kalktı mı kendileri itiraf edeceklerdir.

HOLLANDA’DA İLTİCA SÜREMİN TAMAMLANMASINI BEKLİYORUM

Meriç’ten geçerken giydiğim botlarımı Yunanistan’da tamir ettirdim ve hala yanımda, hatıra olarak saklayacağım. Hollanda’da 1 Euro’ya ikinci el ayakkabı aldım. Şuan Hollanda kamplarında kalıyorum, kendi çabamla Felemenkçe dilini öğreniyorum, iltica süresini tamamlamayı bekliyorum.

Tr724
<< Önceki Haber Adliye koridorlarından Hollanda'ya... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER