Veysel Ayhan/ TR724.com
“Lanet” veya “lanetli” ile kastettiğim şey “fetö” sözcüğü
Korkunç bir iftirayı içinde barındırıyor. Şahsi kanaatim bu kelimeyi inanarak, kasten kullanan insanların kolay kolay iflah olmayacakları. Allah hepimizin akıbetini hayretsin. Kimsenin garantisi yok. O nedenle fazla ahkam kesmeye de gerek yok.
Söyleyeceklerimi demeden bir kaç vak’a aktarayım:
İmam-ı Azam Hazretleri Kûfe Mescidinde ders verir. Bir gün dersinden yorgun argın çıkmış, evine doğru yürüyor. Saygısız ve kıskanç bir adam peşine takılır. Söylenir durur:
– Sen İmam-ı Azam falan değilsin. Kibrinden dolayı kendine böyle dedirtiyorsun. Çok ilmin falan da olduğunu sanmıyorum… Böyle konuştukça konuşur. İmam-ı Azam Hazretleri dilinde virdi yürümeye devam eder. Evinin kapısına gelince peşine takılan saygısız adama tebessüm ederek döner:
– Ben evime geldim. Söyleyeceklerin bittiyse içeri gireyim der. Karşı taraftan ses gelmeyince yavaşça kapıyı açar içeri girer. Bu sabır ve tahammül karşısında peşine takılan adam şaşkındır, insafa gelir. Kapının arkasından seslenir:
– Demek ki sen gerçekten İmam-ı Azam’mışsın. Bu kadar kadar sabrı herkes gösteremez.
Hasan Basri Hazretleri’nin talebelerinden ehlullahtan Malik B. Dinar. Yolda yürürken yanında ilerleyen iki kişiden biri diğerine onun da duyacağı şekilde şöyle der:
– Şu yanda giden adamı biliyor musun? Malik b. Dinar’dır. Herkes onu veli falan sanır ama riyakarın tekidir. Gösteriş yapar halk da inanır. Yoksa senden benden öte bir vasfı yok.
Malik Bin Dinar yavaşça o tarafa döner ve bütün mülayemetiyle şöyle der:
– Allah senden razı olsun! Beni şimdiye kadar kimse böyle tavsif etmemişti. Hakkı söylediğin için teşekkür ederim. Ben de biliyorum halimi. Düzeleyim diye dua ediyorum.
Mevlânâ Hazretleri Konya pazarında ilerlerken bir meczubun şöyle bağırdığını duyar:
– Ben öyle bir adamım ki kim ki bana ters bakar bir kelime eder ise ona bin kelime ile cevap veriririm. Yüreği olan konuşsun! Mevlânâ Hazretleri yanına yaklaşır tebessüm ederek kulağına eğilir:
– Ben de öyle bir acizim ki kim bana bin kelime etse benden tek kelime bile işitmez.
Yine bir başka gün Mevlânâ Hazretlerinin tekkesine bir yobaz gelir ve ona:
– Sen Hristiyanlara müsamaha gösteriyorsun, kucak açıyorsun. Yahudilerle biraraya geliyorsun. Günah işleyenlere dahi “gel” diyorsun, sarhoşa el uzatıyorsun… Böyle yapmakla Müslümanlığın onurunu ayaklar altına alıyorsun, dinin izzetine dokunuyorsun. Sen zındıkın tekisin, seni Cehennem bile kabul etmez! Benzeri sözler söyler.
Hazreti Mevlânâ ona sadece “Sen de gel, sana da bağrımı açıyorum!” demekle iktifa eder.
HANGİ KÜLTÜRÜN ÇOCUĞUSUNUZ?
Biz bu kültürden geliyoruz. Yeri gelince Yunus’un “Dövene elsiz gerek. Sövene dilsiz gerek.” şiirlerini terennüm ediyoruz. Veya böyle olduğumuzu iddia ediyoruz. “Biz yobay değiliz”, diyoruz. “Sevgi ve hoşgörü” bizim mümeyyiz vasfımız diyoruz. Ama iş fiiliyata gelince…
Sosyal medyada , Twitter’da Hizmet’i savunanlar var. Hizmet kurumlarıyla organik bağı olan insanlar var. Hizmet’i savunan ve mağduriyetleri dile getiren bu insanlar kendilerini değil Hizmet’i “temsil” ediyor. Yani bu işi “Hizmet” binasından dışarıya doğru yapıyorlar.
Mesela pencereden dışarı bir taş attıklarında taşın isabet ettiği kimse dönüp o şahsa öfkelenmiyor. Hizmet’e öfkeleniyor. Sen istediğin kadar “Benim sözlerim beni bağlar” de. Ya vaktiyle çalıştığın kurumdan veya gazeteden veya televizyondan dolayı her yaptığın işin faturası Hizmet’e çıkıyor. İstediğin kadar kendini avut.
Biz kimsenin kalbini yarıp bakmadık. Falan samimi, filan sahici, şu sahteci, bu münafık diyebilmek için yapılan işe, söylenen söze bakmamız gerekir.
SON BÜYÜK BAŞARI!
Son örnekten gideyim: Prof. Dr. Abdurrahim Karslı, Merkez Parti genel başkanı, İ. Ü. Hukuk Fakültesi Medeni Usul Hukuku ve İcra-iflas Hukuku ana bilim dalı başkanı. Risale-i Nur’a vukufiyeti var. Şimdiye kadar hemen her mecrada mağdurları savundu ve avukatlıklarını yapıyor.
Karslı, Hizmet hareketi mensubu değil. Dolayısıyla bu insandan sizin düşündüğünüz gibi düşünmesini bekleyemezsiniz.
Şunu diyor hep: “Diyorum ki bunlar terörist değil, silahı yok, Kur’an ve tefsir okur, Allah rızası içinde o camianın içinde bulunmuşlar. Suç işleme kasdı ve niyeti yok. Cezalandıramazsınız. Bunların ismini terör kelimesiyle anmak bile insafsızlıktır.”
Şunu diyor: “Bana yazıyor bazı arkadaşlar, insaf et konteynerde yaşıyorum. Kaç yıllık müdürüm pizza dağıtıyorum vs. Kaçmasaydın arkadaş. Hapiste burda yaşasaydın. Daha izzetli olurdun. Ben mi dedim kaç. Zilletle yaşamaktansa izzetle ölseydin daha iyi olmaz mıydı. Ölüm o kadar zor mu birader?”
Hakaret etmiyor. Soru soruyor. “Daha iyi olmaz mıydı?” diyor. Yani yapılan işi eleştiriyor.
Doğal olarak da bu eleştiri sizi üzüyor. Rencide ediyor. Bu, eleştiri değilse neye eleştiri diyeceğiz?
Ve şunu diyor: “Bakınız içerde yatanlara, çoğunluğu masum ve fakir Anadolu evlatları. Kumpasları çeviren, malına mal katan, makamını layık olmadığı halde yükseltenler ile onlara o imkanları tanıyanların hepsi dışarda. Gerçek failler sefasında, masumlar ise içerde ve sadece dua etmekteler.”
Karslı, Türkiye’deki herkes gibi 24 saat korkunç bir propagandanın etkisi altında. Dışarıdakileri bilmiyor. Hangi şartlarda yaşadıklarını, ne sıkıntılar çektiklerini de… Ve yukarıdaki kastını aşmış sözleri ediyor. Bunda Karslı’nın görüştüğü mağdurların ıstırap ve serzenişlerinin etkisini yok sayamazsınız.
Hizmet mensuplarının yüzde yüzünün, milyonda milyonunun masum olduğunu söyleyebilir misiniz? Hiç “hain” yok mu? Hiç hizmete ihanet eden yok mu? Girmeyi başarmış “tek bir “casus” bile yok mu?
Karslı, karşılaştığı mağduriyetlerin ıstrabıyla bunları demiş olamaz mı? Şimdi bunu dedi diye bir insanı, bir hukuk profesörünü, bir Risale-i Nur talebesini linç etmek mi gerekir?
Küfür yok. Ağır bir eleştiri var.
YAPILMASI GEREKEN…
Buna karşı ne yaparsınız? Kibarca bunun yanlış olduğunu anlatırsınız. Bilgi verirsiniz. Ki bunu yapan pek çok twitter hesabı oldu. Nezaket içinde cevap verdiler.
Size Karslı’nın attığı bir kaç tweet’e sahibi belli bazı hesapların ‘mention’larından bir iki örnek vereyim:
“Kasetin mi var” (daha iğrencini de diyor.)“İt”, “Hoşt” “Zındık”, “Pis fitnetör”, “Sahteci”,
“Münafık”, “Köpek”…
Peki bu sözler ne işe yarıyor?
Önceki güne kadar da hep “Cemaat” diyen ve Hizmet”i savunan Karslı öyle bir püskürtüldü ki bir önceki akşam şu twiti attı:
“FETÖ trollerinin AKP trollerinden daha süfli, daha basit, daha insafsız, daha akılsız, daha tahammülsüz olduğunu elhamdülillah bugün öğrendim.”
YÜREĞİNİZ SOĞUDU MU?
Evet, sayın “Hizmet savunucuları” mutlu oldunuz mu?
Şimdiye kadar onlarca insana böyle “yobazca” saldırarak bu lanetli kelimeyi ettirdiniz, bu noktaya getirdiniz. Burada da kalmadı daha kötü twitler atmaya devam etti.
İnsanları ya siyah veya beyaz olmaya mahkum ettiniz.
Ortada insan bırakmadınız.
O lanet kelimeyi etmeyenlere ettirdiniz.
Hep böyle devam edin!
Cemaat diyene “fetö” dedirtin,
Hizmeti savunanları düşman edin!
Siz bu hakaretleri yaptığınız için Hizmet’te inkişaf mı oldu?
Hakaret ettikleriniz hidayete mi erdi? Siz bu “kapak”ları yaptığınız için insanlar hizmete hüznü zan mı beslemeye başladı?
Bu iğrenç tweetlerle Allah’ın rızasına erdiğinizi mi düşünüyorsunuz?
Bediüzzaman Hazretleri “Bir gemide dokuz cani, bir masum bulunsa yine o gemi hiç bir kanunu adaletle batırılmaz.” diyor. Siz dokuz masum bir cani olan gemileri batırmakta beis görmüyorsunuz.
İmam-ı Azam, Hz. Mevlânâ, Malik B. Dinar örnekleri sizin için bir şey ifade etmiyorsa sizin için kimler bir şey ifade ediyor?
İdolünüz AKP trolleri mi? Onların üslubunun mu takipçisisiniz?
Bediüzzaman Hazretleri bu ahlakı mı telkin ediyor?
Hocaefendi, kitaplarında bunu mu anlatıyor? Altın nesil bu mu?
Bunu yapanlar AKP trolü olup “Hizmet mensubu” gibi görünen hesaplar değil.
Maalesef adı sanı belli isimler. Aslında her biri birbirinden kıymetli insanlar. Muhtemelen Twitter’da gezdiklerinin kırkta biri kadar zaman bulup evrad okuyamadıklarından dolayı asabi ve aşırı hırçınlar. Öfkelerini çıkaracak yer arıyorlar.
Eleştireni eleştirmiyorlar. El yükseltip küfrediyorlar.
Ama keşke dil ve üsluplarını koruyamayan bu isimler, hiç hizmeti savunmasa.
Keşke Hizmet ve mağdurlar böyle “kirli bir dille” savunulmasa.
Böylece milyonlarca mazlumun masumiyetini “bu dille” lekelenmese…