O kalabalık içinde yaşayamayacağım diye çok telaş ederken, birden bir hiddet ve gazap alâmeti olarak soğuk o derece şiddetlendi ki; eğer o eski yerimde (tek başıma tecridde) kalsaydım, hiç dayanamayacaktım. O zahmet, benim hakkımda rahmete döndü.
“Kalbe geldi ki, ‘Gerçi Nur talebeleri, her koğuşta hem kendileri hesabına, hem senin bedeline tam Nur dersleriyle çalışıyorlar. Fakat bu Beşinci Koğuş, bir nevi tecrid yeri olmasından tazeleniyor, değişiyor; Nur dersine daha ziyade muhtaçtır. Hem (komünist) Rus’un dehşetli bir inkâr ile Allah’ı tanımamak ile hücumunu yazan gazetelerin yazılarını okuyan gençler ve ihtiyarlar, elbette Allah’a imandaki, O’nun varlığına ve birliğine dair gayet kat’î ve kuvvetli derslere pek ziyade ihtiyaçları var…’ diye tesbihat yaparken kalbe geldi. Ben de sabah namazından sonra eskiden beri on defa okuduğum ‘Lâ ilahe illallahü vahdehü…’ tevhid ve tehlilim on bir kelimesindeki delil ve müjdeleri ders vermeye Bismillah deyip yazmaya başladım…”
Zaten, bu Risalenin giriş kısmında “Bu ders zâhiren küçük, hakikaten pek büyük, çok kuvvetli ve çok geniş bir Risaledir. Hem benim tefekkürî hayatımın, hem Nur’un tahkîkî mânevî hayatının ilmelyakîn, aynelyakîn birleşmesinden çıkan îmanî bir meyve ve Firdevsî bir Kur’anî semeredir.”
Bu kısım birinci Makam’dır. Üstad Hazretleri ayrıca On Beşinci Şuâ’nın İkinci Kısmını yine Afyon Hapisanesinde yazmıştır.
Üstad Hazretleri, Afyon Hapisanesine “Üçüncü Medrese-i Yusufiye” diyor. Çünkü, Birincisi Eskişehir, İkincisi Denizli’dir… Bu Kısım, Fâtiha Suresiyle ilgilidir. Namaz kılan mahkûmların, hatta bütün müminlerin her rekatta okudukları Fâtiha Suresinin kelimelerinin, cümlelerinin ve âyetlerinin nasıl birer derin mânâ ifade ettiklerini anlatmış olması bakımından mesele çok mühimdir. Aslında bu hatırlatma ile sizlerin Üstad Hazretlerinin Şualar isimli kitabındaki bu bölümleri mütalaa etmenizi de istirham etmiş oluyorum. Hatırlatılması bizden…