15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili olarak "subliminal mesaj verdiği" iddiasıyla gözaltına alınan ve yaklaşık dört aydır kardeşi Prof. Mehmet Altan'la birlikte tutuklu bulunan yazar Ahmet Altan'ın avukatı Ergin Cinmen, medya aracılığıyla öğrendikleri iddialar konusunda soruşturma ve yargı makamlarını eleştirdi. Son olarak Anadolu Ajansı haberinden, Ahmet Altan'ın, hakkında yakalama kararı çıkarılan kapatılan Taraf gazetesinin sahibi Başar Arslan'la "darbe girişimiminin medya ayağını oluşturmak"la suçlandığını öğrendiklerini belirten Cinmen, "2012 yılında gazeteciliği bırakan, o tarihten sonra ismi geçen insanlarla bir kere bile görüşmemiş olan müvekkilimizle, suçlanan diğer insanlar, 2016 yılında darbe girişiminde bulunan bir 'terör örgütünün medya ayağını' nasıl oluşturabilirler" diye sordu.
Avukat Ergin Cinmen"Soruşturma makamlarının, kendilerine bilgi vermezken medyaya bilgi sızdırma alışkanlığını sürdürerek suç işlemeyi sürdürdüklerini" kaydeden Ergin Cinmen, "Müvekkilim gazeteden ayrıldıktan sonra Başar Arslan’la, Mehmet Baransu’yla ve daha önce iki veya üç kez karşılaşmış olduğu Alaaddin Kaya ile bir daha karşılaşmamış, görüşmemiş, konuşmamıştır... 2012 yılından sonra bir kez bile görüşmemiş insanların 2016 yılında darbe girişiminde bulunan 'terör örgütünün medya ayağını oluşturduğu' hükmü hangi somut kanıta dayandırılmaktadır? Böyle bir kanıt olmadığı, olamayacağı açıkça ortadayken böyle bir hüküm nasıl verilmiştir" görüşünü dile getirdi:
Ahmet Altan'ın avukatı Ergin Cinmen'in yaptığı yazılı açıklamanın tam metni şöyle:
"Kapatılan Taraf Gazetesi’nin imtiyaz sahibi Başar Arslan hakkında yakalama kararı verildiğini medyadan öğrendik. İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin yakalama kararında “Başar Arslan’ın, Ahmet Altan’ın, Mehmet Baransu’nun terör örgütünün medya unsurlarından oldukları, Alaaddin Kaya tarafından verilen talimatlarla haber hazırlayıp yayınladıkları” hükmüne vardığından da gene medya yoluyla bilgimiz oldu.
Anadolu Ajansı’nın bu konudaki haberi çeşitli gazetelerde yer aldı. Bu bizim için bir ilk değildir. Yargıç ve savcıların dosyanın içeriğini müvekkilimiz Ahmet Altan’la ve vekilleriyle paylaşmazken, suç işleyerak basına sızdırma alışkanlığının bir devamıdır. Bu sızdırma alışkanlığıyla ilgili daha önce yasal işlemlerde bulunmamıza rağmen, aynı alışkanlığın, aynı görevi kötüye kullanma ve suç işleme iradesinin hâlâ sürdüğünü görmekteyiz.
Öte yandan, Anadolu Ajansı’nın haberine baktığımızda müvekillimiz Ahmet Altan adına bir açıklama yapmayı da zorunlu görüyoruz:
Bu konuda bir yargılama hatta bir sorgulama bile olmadan 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin böylesine keskin bir hükme nasıl vardığını hukuken anlamak mümkün değil.
Müvekkilimiz Ahmet Altan asıl mesleği olan romancılığa dönmek üzere 2012 yılında Taraf Gazetesi’nden ayrılarak gazeteciliği bırakmıştır. O tarihten sonra çeşitli dillere çevrilen iki roman yazmış, yeni bir romana başladığı sırada da tutuklanarak cezaevine konmuştur.
Gazeteden ayrıldıktan sonra Başar Arslan’la, Mehmet Baransu’yla ve daha önce iki veya üç kez karşılaşmış olduğu Alaaddin Kaya ile bir daha karşılaşmamış, görüşmemiş, konuşmamıştır.
2012 yılında gazeteciliği bırakan, kitaplarını ve yazılarını yazmak için evine çekilen, o tarihten sonra ismi geçen insanlarla bir kere bile görüşmemiş olan müvekkilimizle, suçlanan diğer insanlar, 2016 yılında darbe girişiminde bulunan bir “terör örgütünün medya ayağını” nasıl oluşturabilirler?
Böyle bir hükmün hukuki ve mantıki gerekçeleri nelerdir ?
2012 yılından sonra bir kez bile görüşmemiş insanların 2016 yılında darbe girişiminde bulunan “terör örgütünün medya ayağını oluşturduğu” hükmü hangi somut kanıta dayandırılmaktadır? Böyle bir kanıt olmadığı, olamayacağı açıkça ortadayken böyle bir hüküm nasıl verilmiştir ?
Ayrıca müvekkilimiz Ahmet Altan’ı tanıyan herkes onun hiç kimseden talimat almayacağını, hiç kimsenin ona talimat vermeyi aklından geçirmeye bile cesaret edemeyeceğini bilir.
Müvekkilimiz Ahmet Altan dört aydır tutuklu. Hâlâ hakkında bir iddianame yazılamadı.
Tutuklanarak kendini savunma imkânları elinden alınan Ahmet Altan hakkında karalama kampanyaları, algı operasyonları yürütmek ve “dolaylı hükümler” vermek yerine iddianamenin artık yazılmasının hukuka daha uygun olacağını düşünüyoruz.
Gazeteciliği dört buçuk yıl önce bırakmış bir romancı hakkında medya üzerinden öğrendiğimiz suçlamalar, iddialar, tutukluluğu uzatılarak verilen bir ceza var ama iddianame yok.
Bu durumu daha fazla uzatmak sadece müvekkilimize karşı değil, bizzat hukukun kendisine karşı da bir haksızlığa dönüşmektedir.
Artık buna bir son verilmesini kamuoyunun önünde açıkça talep ediyoruz."