Mahkemede Ahmet Altan’ın savunması şöyle;
Bu tuhaf macera bizim TV’de darbecilere “sübliminal mesaj” verdiğimiz iddiasıyla gözaltına alınmamızla başladı.
Nedir sübliminal mesaj? Görülmeyen, duyulmayan, bilinçle algılanmayan, somut kanıtla ortaya konulamayacak bir iddiadır.
Dünyayı güldüren bu iddiayla başlayan süreç, darbeye iştirak ettiğimizi söyleyen ağırlaştırılmış müebbed hükmüyle sonuçlandı.
Peki, biz silahlı askerî darbeye nasıl iştirak etmişiz? Mahkeme kararına göre “manevî cebir” uygulayarak iştirak etmişiz.
Manevî nedir? Maddî olmayan, somut olmayan, elle tutulmayan, gözle görülmeyendir. Somut kanıtla kanıtlanamayacak iddiadır.
Peki “manevî cebir” uyguladığımın kanıtı nedir? Karara göre “Balyoz darbe planının gerçekliğine hâlâ inanmakta” olmamdır.
İnanç nedir? Maddî olmayan, somut olmayan, somut bir kanıta dayanmayandır.
Şimdi ağırlaştırılmış müebbetle biten süreçteki iddiaları sıralayalım: Sübliminal mesaj, manevî cebir, inanç…
Bu iddiaların bir tanesi bile somut değildir. Bir tanesinin bile somut kanıta dayandırılması mümkün değildir.
Bizim ceza yasamızda “manevî cebir” diye bir suç yoktur. Bizi mahkûm eden mahkeme olmayan bir suç uydurmuştur.
Bir şeye inanmak ise Engizisyon kalktığından beri Türkiye de dahil hiçbir yerde “suç” olarak kabul edilmemektedir.
Bir hukukî davada üç temel olgu gerekli: 1)Eylem 2)Bu eylemin kanunda suç sayılması 3)Sanığın eylemi yaptığını gösteren kanıt.
OLMAYAN DAVADA MAHKUM OLDUK
Bizim davamızda somut eylem yok, bu tür suçlar kanunda yok, hâliyle kanıt da yok. Olmayan davada yargılanıp mahkûm olduk.
Bizim davamızda hukuku ve adaleti temsil eden yargıçlar değil, biz sanıklardık… Bir ülkede bu oluyorsa yargı çöker.
Bu hukuksuzluğun yeniden değerlendirildiği aşamadayız. Yargıdaki bu çöküntüyü tamir etmek sizin elinizde.
Benim talebim açık ve net… Ortada somut bir eylem, somut bir yasa maddesi, somut bir kanıt yoksa bu davayı bitirin.
Vereceğiniz karar, benden ziyade yargının ve devletin geleceğini belirleyecektir.
ALTAN, GİZLİ TANIK SÖĞÜT’ÜN İDDİALARINA CEVAP VERDİ
Ahmet Altan, kendisinin Alaattin Kaya’nın talimatıyla Taraf’ta yazı yazdığını iddia eden “Söğüt” kod adlı gizli tanığın iddiasını cevaplıyor: (Söğüt kod adlı tanığın Aladdin Kaya ile telefonla konuştuğunu iddiasında bulunduğu beyanını okudu) Bir paragrafta birçok hata var. Söğüt’ün değindiği yazıda F. Gülen’i eleştirdiğini hatırlatıyor: “Hem Gülenci diye mahkûm oluyorum hem Gülen’i eleştiriyorum.” Biz uzun süre cemaati suçlayan yayın yaptık. Alaattin Kaya bana geldi. “Bize haksızlık ediyorsunuz” dedi. Ben de bunu yazdım. Ertesi gün Alaattin Kaya aradı. Bir sözünü yanlış yansıttığımı söyledi. Ben bunu da aynen yazdım ve özür diledim. Olay bu. Benim yönettiğim gazetede kimse yazıların nasıl olacağı emrini veremez. O yazarlar çıksın söylesin, bir satırları değişti mi? Biz bomba atan insanlarla birlikte aynı cezaya çarptırıldık. Bir tek kanıt istiyorum. Yalancı tanık istemiyorum. Benim ümidim yargının bu ayıbının bu mahkemede temizlenmesi. Manevî cebir kavramı faşizmdir, suçtur.