Ahmet Altan öyle bir noktaya değindi ki...

Ahmet Altan bunca olayın ardından başına geleceklerden endişe duyan yandaşların yiğitlik sergilemeye çalışmasını eleştirdi.

Ahmet Altan öyle bir noktaya değindi ki...

Gazeteci Yazar Ahmet Altan yaşanan süreci değerlendirdi. Korkaklığın ne kadar ileri gittiğini ve kendi makamlarını korumak için iftira atmaktan çekinmeyen ve arada bir de iktidarı eleştirirmiş gibi görünen yandaşları ağır eleştirdi.

İşte Altan'In gündeme dair çok çarpıcı değerlendirmeleri:

"Neden asıl güçlüleri eleştiriyor gibi yapıp onların paçalarının arasına kafanızı sokuyorsunuz? Neden ısırır gibi yapıp üflüyorsunuz?
Bugünkü medyanın durumuna çok uyan eski bir söz vardır, “fare ısırdığı yeri üfler.”
 
Üfleyerek ısırdığı yerin acımamasını sağlar.
 
Özellikle “muhalif” gözüken medyanın önemli bir kısmının ısırdığı yere alabildiğine üflediği bir dönemden geçiyoruz.
 
Baskıcı rejimlerde, bir zarar görmeden, hatta “aferin” alarak muhalefet etmenin bazı aşağılık yöntemleri bulunur.
 
Çok da karışık değildir mekanizma.
 
Bu tür rejimlerin bazı temel şifrelerini kabul edersen, gerisinde istediğini söyleyebilirsin.
 
Askerî vesayette bu şifre, “ulu önder” sözleriydi, bunu söyledikten, “vesayetin” iktidarını bu sözle kabul ettikten sonra istediğini eleştirebilirdin.
 
Bugünkü iktidarın şifresi ise iki ayrı kelime, “paralel” ve “başkan”.
 
Bunları söylediğin, bunları kabul ettiğin zaman istediğin kadar eleştirebilirsin iktidarı, ayrıca böyle yaparak ileride şartlar değiştiğinde, “ben de onları çok eleştirdim” deme imkânına kavuşursun.
 
Çeşitli nedenler ve bahaneler bularak, “Başkan olsun” de, işini, sütununu, televizyon programını garantiye alırsın, bu kadar basit.
 
Sonra muhalifmiş gibi davranmaya devam edebilirsin.
 
Harika bir silahşor gibi tabancanı çekip ateş etme özgürlüğüne artık sahipsindir, sana izin verilir çünkü yanlış hedefe ateş ettiğin, asla gerçek hedefi vurmayacağın görülmüştür.
 
Hatta karşıtlarından, “aferin omurgasız herif, işte böyle biat edeceksin” türünden “güvenceli” övgüler de alırsın.
 
Biraz haysiyetin zedelenir ama kazandığın maaşın yanında biraz haysiyet fedakârlığının sözü mü olur, sen paranın haysiyetten daha önemli olduğunu bilecek kadar akıllısın zaten.
 
İkinci şifre sözcük ise “paralel.”
Hiçbir hukuki karşılığı olmayan bu “paralel” kavramının varlığını, suçunu, günahını kabul ettiten sonra yol açık artık senin için, yürü git, istediğini söyle, istediğin gibi eleştir.
 
Çünkü “paralel” diye bir gücün varlığını sen duruşunun temeline yerleştirdiğin vakit, iktidarın 17-25 Aralık’ta hırsızlık yapmadığını, hiçbir suç işlemediğini, bütün hırsızlıkların, suçların, hataların sebebinin iktidarın “dışındaki” bir güç olduğunu söylemiş, iktidarı aklamış olursun.
 
Paralelin toplumsal karşılığı herkesin bildiği gibi Cemaat.
 
AKP’nin 13 yıllık iktidarında sorunlu ne varsa bu “paralel” yapmış.
 
Nazi Almanya’sında Yahudilik neyse bugünkü Türkiye’de paralellik de o, her kötülüğün sebebi.
 
Üstelik artık bu “ön kabul” sorgulanamaz hale geldi, insanların herhangi bir sözleri nedeniyle “cemaatçi” sayılmaktan ödü patlıyor.
 
Bazı “muhaliflerin” şöyle sözleriyle karşılaşıyorsunuz, “bizi de paralelle aynı yere koyuyorlar.”
 
Bu, Nazilere muhalefet ederken, “bizi Yahudilerle bir tutuyorlar” demeye benziyor.
 
Sen Yahudilere Naziler kadar kızıp, onları Naziler gibi suçladıktan sonra senin gibi muhalefetin baş üstünde yeri var.
 
Cemaate bağlı birilerinin çeşitli haltlar karıştırdığı, eline geçirdiği gücü haksız kullandığı zamanlar olmuşsa, bunları elindeki somut kanıtlarla, somut suçlularla ortaya koyarsın.
 
Ama sen “somut insanların somut suçları” üstünde durmayıp, hukuki karşılığı olmayan “paralelin” bütün kötülüklerin anası olduğunu kabul ettiğinde, sadece bugünkü iktidarı değil geçmiş iktidarları da tümüyle aklayıp temizleyebiliyorsun.
 
Bugünkü iktidar askerî vesayetin artıklarıyla kol kola girdiği için, bu hem bugünkü iktidar için hem de “eski düşman, yeni müttefik” darbeciler için müthiş bir aklama sağlıyor ve iki taraftan da alkış alıyor.
 
Artık Balyoz bir darbe girişimi değildir.
 
Artık Ergenekon yoktur.
 
Artık binlerce faili meçhul cinayet işlenmemiş, insanlar sokaklarda vurulmamıştır.
 
Artık 17-25 Aralık bir hırsızlık değildir.
 
Bu tertemiz ülkede, “paralel” denilen kötü bir cadı “darbeyi”, “faili meçhulleri” “hırsızlıkları “uydurmuştur.
 
Bunu kabul ettikten sonra istediğini istediğin gibi eleştir.
 
Üstelik “paralel” denilen ezilmiş, parçalanmış, yenilmiş bir “gücü” suçladığın, hedefe onu koyduğun için hiçbir biçimde cezalandırılman da söz konusu değildir.
 
Darbecileri destekleyenlerle, hırsızları tutan iki büyük kesimi de arkana alıyorsun.
 
Vur vurabildiğin kadar.
 
Ne kahramanca bir davranış.
 
Bu büyük rahatlığa ulaşmak için biraz dürüstlükten şaşıyormuşsun, gerçekleri biraz çarpıtıyormuşsun, ne olacak, bunun için canını mı sıkacaksın?
 
Bu ülkenin medyası korkak ve alçaktır.
 
Hep bu oyunları oynar, hep asıl iktidarı değil başka bir gücü suçlar.
 
Askerî vesayet varken hedef AKP’dir, AKP iktidarı ele geçirdiğinde hedef “paralel”dir.
 
Asıl iktidara asla dokunulmaz ve iktidarın temel şifreleri kabul edildikten sonra bir de “muhalif” kılığına girilir.
 
Yiğitlerim benim.
 
Aslan yüreklilerim.
 
Bir de, 17-25 Aralık’ta hırsızlık yapıldığını söyleyen ama aynı zamanda “paraleli” suçlayanlar var.
 
17-25 Aralık “hırsızlıksa”, o hırsızları yakalayan polisler niye içerde?
 
17-25 Aralık “hırsızlıktır” dediğinde bu soruyu sormak zorundasın.
 
Yok, hırsızlık değilse, o polisler yalan söylediyse, o zaman da neden 17-25 Aralık’a hırsızlık diyorsun?
 
İktidar, “Balyoz’u, Ergenekon’u, hırsızlığı” aynı “paralel” sepete koydu, böylece hem geniş bir cepheyi harekete geçirdi, hem de Balyoz’u aklayanların hırsızlığa karşı çıkmasını engelledi.
 
Bu bir paket.
 
“Bütün suç paralelde” dediğinde, darbeciliğin olmadığını da hırsızlığın olmadığını da kabul etmek zorundasın.
 
Bu ülke, korkaklığın çok geniş bir alana yayıldığı bir ülke, bunu anlayabiliyorum.
 
Özellikle medyadaki insanların büyük bir kısmı işlerini kaybetmekten, yargılanmaktan, hapse girmekten korkuyorlar.
 
Bunu da anlıyorum.
 
Korkuyorsanız sesinizi kesip oturun, kimseyi kızdırmayan yazılar yazın.
 
Neden bir de yiğit muhalif olmaya uğraşıyorsunuz?
 
Neden kendi yiğitliğinizi kanıtlamak için hedef olarak “gücü” kalmamış olanları seçiyorsunuz?
 
Neden asıl güçlüleri eleştiriyor gibi yapıp onların paçalarının arasına kafanızı sokuyorsunuz?
 
Neden ısırır gibi yapıp üflüyorsunuz?
 
Üstelik bunları yaparken sandığınız kadar da güvenceye almıyorsunuz kendinizi, karşınızda paranoyası hergün biraz daha büyüyen bir iktidar var, “paralel” diye hukuki olmayan bir suçun varlığını kabul ederseniz yarın bir gün sizden kuşkulandıklarında sizi de o sepete koyup içeri atabilirler.
 
Kendi mahkumiyet gerekçenizi şimdiden yazmış olursunuz.
 
Ben kendi inandığım düsturu yazayım.
 
İktidarda kim varsa ona muhalefet edilir.
 
Bugün iktidarda AKP var, yüreğiniz yetiyorsa ona muhalefet edecek, bütün suçu “paralel” diye hukuk dışı bir kavrama yıkmayacaksınız.
 
Suç işleyen Cemaat mensupları varsa onları somut kanıtlarla suçlayacaksınız.
 
Naziliğin, “suç işleyen Yahudiler var” demekle, “Yahudi olmak suçtur, bütün kötülüklerin sebebi Yahudilerdir”” demek arasındaki farkta yattığını bileceksiniz.
 
Ama tabii bunlar insanlar için geçerli ölçüler.
 
Isırırken üfleyen fareler için değil."
<< Önceki Haber Ahmet Altan öyle bir noktaya değindi ki... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER