NUMAN YILMAZ YİĞİT
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Eylül 2016'da tutuklandıktan sonra yargılanarak mahkum olmuş KHK mağduru eski öğretmen Yüksel Yalçınkaya'nın açtığı davada ihlal kararı vermesi Türk hükümetinin tepkisine yol açtı. öğretmen Yüksel Yalçınkaya'nın açtığı davada Türkiye’nin insan hakları ihlalinde bulunduğuna hükmetti. AİHM Büyük Dairesi’nin in bu 27 Eylül 2023 17:23 tarihli aldığı karar yüzbinlerce mağdur mazlum insana ümit, umut, moral oldu. Çünkü hayatın akışı içinde bylock kullanan, Bank Asya’ya para yatıran ,dernek ve sendikalara üye olan pek çok insanın şu anda bu mesnetsiz delillerden dolayı aldığı cezalarla hayatı kararmış durumdadır.
Bu kararın açıklanma tarihinin Mevlid-i nebevi ’ye denk gelmesi ,yapılan dualarla birlikte ,sarf edilen emeklerin neticesi olarak ,ülke ve insanımızın yeniden doğuşu, dirilişi ve barışı adına hayırlara vesile olacak bir dönemin ilk merhalesi olmasını dua ediyoruz. Bu karar ve AHİM müracaatları İslam tarihinde birkaç olayı hatıra getiriyor.
Bunlardan birincisi ;’Faziletli insanların Sözleşmesi, anlaşması, ittifakı ’ manasına gelen Hılfü’l-Fudûl’dur. Mekke’nin ileri gelenlerinin oluşturduğu Efendimiz (sav)in peygamber olarak gönderilmeden önce dahil olduğu bir cemiyettir. Mekke ticari bir merkezdi ve oraya sürekli -bilhassa haram aylarda- dışarıdan ticarete , alışveriş yapmaya gelen insanlar oluyordu. Oraya gelen bazı tüccar ve müşteriler sıklıkla bir kısım haksızlıklara ,zulüm ve gasp gibi olaylara maruz kalıyorlar, fakat dertlerini anlatacak bir mercii bulamıyorlardı. Bu durum Mekke’nin ticari potansiyelini tehdit ediyordu. Zira, Mekke’de bazı kişi ve kabilelerin keyfice bir hakimiyet kurarak , zayıfları ezmeleri, neticesinde güven , emniyet ve adalet atmosferinin yok olması insanları oraya gelmekten vaz geçiriyordu.
’Mekke ileri gelenleri, yaşının olgunluğu ve Mekke’deki konumu itibariyle Abdullah İbn Cüd’ân’ın evinde bir araya gelecek ve bu türlü durumlarda mazlumun hakkını zalimden alarak adaleti tesis edeceklerine dair aralarında kalıcı bir söz vereceklerdi.
İnsan haklarının hiçe sayıldığı, güçlünün haklı görülüp zayıfın da sürekli horlandığı cahiliye döneminde bu hadise, devrim niteliğinde bir adımdı ve İnsanlığın İftihar Vesilesi Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de, bu adımı atanlar arasındaydı. Yıllar sonra bu hadise yâdına düştüğünde, “O gün, Abdullah İbn Cüd’ân’ın evindeki sözleşmeye ben de şahit olmuştum. Benim için o, vadi dolusu kırmızı develerden daha hayırlıdır. Vallahi de ben, şimdi de böyle bir gayret için davet alsam, tereddüt etmez, bu davete icabet ederim.” buyuracaktı.(https://www.peygamberyolu.com/once-cephe-ardindan-mazlumun-yani-ficar-ve-hilful-fudul/ )
Efendimiz (as) hangi kabileden, hangi inançtan olursa olsun hakkı çiğnenmiş olan mazlum ve mağdurları korumak adına insanlığın ortak değerlerinden olan adaleti temin etmek, zulüm ve haksızlığa mâni olmak için daha Müslümanlığın henüz söz konusu olmadığı bir dönemde böyle bir heyette bulunmayı vicdani, insani bir vazife olarak görmüş ve destek vermiştir. Bu olay bize bir Müslümanın adil olmasını, adaletle hareket etmesi gerektiğini, adaletin yanında durmasının önemini, adalet kimde ve nerede temin ediliyorsa onlarla beraber hareket edilmesi gerektiğini ders vermektedir. Zira Allah isimlere değil ,özelliklere sıfatlara bakar, ona göre muamele eder. İşte Necaşi Hristiyandı, fakat onun adaletini tescilleyen Peygamber (as)dı. Ondaki adalet özelliğini takdir ediyor ve o konuda ondan istifade ediyordu. Onun içinde ilk hicret Habeşistan’a olmuştu.
İkinci olarak Habeşistan’a hicret hadisesinin temelinde yatan sebep de yine hak, adalet, zulüm meselesidir. Mekke ‘de peygamberliğin beşinci senesinde müşriklerin Müslümanlara olan eziyet, zulümleri artmıştı. Müslümanların çoğu zayıf ve fakir insanlardan oluşuyordu. Müslümanlar henüz haklarını koruyabilecek güçte değillerdi. Şartlar çok ağırlaşmış hareket imkânı kalmamıştı. Bir çıkış yoluna ihtiyaç vardı. Allah Resulü (sav)bir toplantıda ashabına “Siz, bâri yeryüzüne dağılın! Allah Teâlâ sizi yine bir araya getirir” dedi. ‘nereye gidelim?’ diye soran ashabına “Habeş toprağında, idaresi altında hiçbir kimsenin zulme uğramadığı bir melik vardır. Orası emin bir beldedir.. Allah bir kapı açıncaya kadar oraya hicret etseniz!” (İbn-i Hişâm, Sîre 147)buyurarak ashabının Habeşistan’a hicret etmesini istemişti. Demek ki yaşanabilecek bir vatanda iki önemli özellik aranmalıdır; Birincisi adil, zulmetmeyen bir idareci ,ikincisi hukukun olduğu emin ve güvenilir bir ülke. Kişilerin ,güç odaklarının değil hukukun hâkim olduğu bir ülke aynı zamanda güven ve emniyetinde teminatıdır. Evet Mekke’de bu iki özellik olmadığı için, Allah Resulü ashabına , Hristiyanlığın bakiyesi ile amel eden ,ülkesinde adaleti , güveni temin etmiş olan hükümdar Necaşi’ nin ülkesi ,Habeşistan’a gidilmesini, orada derlenip toparlanmak tekrar bir araya gelmeyi tavsiye ediyordu. Kendi bulunduğu belde de zulme ve haksızlığa uğrayan insanların , haklarını korumak/duyurmak için farklı usul ve metotlarla seslerini yükseltmelerinde bir mahzur yoktur.’Allah, ağır ve inciten sözlerin açıktan söylenmesini hiç sevmez, ancak söyleyen zulme uğramışsa o başka. Allah her şeyi hakkıyla işitir ve görür.(Nisa,148)Eğer mazlum ve mağdurun derdini ,sesini kendi insanı, toplumu dinlemiyorsa tabi ki anlatabileceği başka kapılar araması ,araştırması son derece tabidir.
Evet AİHM kararları 15 Temmuz sözde darbe rüzgarıyla estirilen karambolde üretilen pek çok sahte ,asılsız delilin aslında ‘Delil’ niteliği taşımadığını gösterdi. Bu karar,15 Temmuz da medyanın ‘darbeyi siz mi yaptınız?’ sorusuna muhatap olan Fethullah Gülen Hoca Efendinin ‘Uluslararası bağımsız bir komisyon bu hadiseyi araştırsın, eğer ben yaptıysam döner yargılanırım’ mealindeki sözlerini haklı çıkardı.
Yüz binlerce insan yıllardan beri ,kendi vatanında ,en ağır şekilde ,ülke ve insanına ihanet etmiş muamelesi gördü. Bu durum onlarda ,eş ve çocuklarında psikolojik ağır travmalar oluşturdu. Hizmet hareketi ve hizmet gönüllüleri şayet hukukun ve demokrasinin hâkim olduğu bir başka ülkede bu hizmetleri yapmış olsalardı, herhalde o ülke insanları tarafından halk kahramanı olarak görürlerdi. Fakat onların hiçbir zaman böyle bir beklentileri olmadı, olmazda. Ancak bu maddi manevi eziyet de neyin nesi? Onlar sadece Allah rızası için ülke ve insanlığa hizmet ettikleri halde bin bir yalan ve propaganda ile onları suçlu psikolojisine sokmak da nedir? Bu insan vicdanının kabul edemeyeceği ağır bir sendromdur. Bu insanlar ‘Biz kendimizi ülkemize ve insanlığa hizmet ediyor zannediyorduk, meğer bu yaptıklarımız suçmuş’ psikolojisi ile neredeyse iyilik duygularını kaybedeceklerdi. Ülke geneli oluşturulan maddi manevi mobbingle , insani, dini, vicdani faziletli pek çok davranışın neredeyse yanlış olduğuna ,kendilerinin de suçlu olduğuna inanacaklardı. Neredeyse kendilerini ,olup biten olayları anormal ,yalancı, müfterileri ve yaptıklarını ise normal görmeye başlayacaklardı. AİHM in bu kararı ile onlar akli, fikri , kalbi ve psikolojik olarak rahatlamış oldular. Demek ki tarafsız bir hukuki bakış ile bakıldığında ,kendileri ve yaptıkları normal, bu suçlamayı yapanlar ve yaptıkları da anormaldi. AİHM'in aldığı kararlarla mağdurların suçluluk psikolojisinden kurtuldukları ,morallerinin düzeleceği muhakkaktır. Yeryüzünde bir yerlerde hukuk ve adaletin olması insanlık için umut vericidir. Tıpkı Mekke döneminde Habeşistan’ da olduğu gibi. Bu karardan rahatsız olanlar mutlaka olacaktır. Fakat ‘Adil’ ism-i celilinin çarkları , zamanla her şeyi yerli yerine oturtacaktır. Bu biraz zaman alabilir. Bu kararın bir an önce eyleme dönüştürülerek desteklenmesi en büyük umut ve ümittir.
AİHM'in bu kararları Türkiye hariç tüm dünya da herkese Hizmet hareketi ve hizmet gönüllülerinin ne derece feci , hukuki bir suikasta maruz kaldıklarını gösterdi. Bu karar onların mazlum ve mağdur , ta baştan beri haklı olduklarını, üzülerek söylemek gerekirse , ülkemizi yöneten ve Siyasal İslamcı olduklarını iddia eden yöneticilerin de zalim, haksız ve hukuksuzluk içinde bulunduklarını ortaya koydu. Dolayısıyla, bu belki Türkiye ‘ye musallat olan zihniyet açısından çok fazla bir şey ifade etmeyecek/etmemiş olsa da bu kararlara önem veren tüm ülkeler nezdinde ,Hizmet hareketi ve hizmet insanları , bir kere daha itibar ve güven kazanmış oldu.
Dileriz AİHM'in aldığı bu kararlar her iki taraf açısından da hayırlara vesile olur. Hatasından dönmek isteyen fakat bunu bir gurur meselesi yapanlar belki de sığınılacak bir koy bulmuşçasına bu karardan istifade eder, hatalarını telafiye başlarlar. Yıllardır hukuksuz yere cezalandırılan KHK lı ve Hizmet hareketi insanları da bu mesnetsiz iftiradan ,hukuki süreçlerden kurtulmuş olurlar.