AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı, Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında başladı.
Basın toplantısında konuşan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Türkiye ile İsrail arasında kesin anlaşma olmadığını söyledi. "Kesin anlaşma yok, henüz imza atılmış bir şey söz konusu değil. Bir taslak üzerinde çalışılıyor." diyen Çelik, şöyle devam etti: "Kuşkusuz, İsrail devleti ve İsrail halkı, Türkiye'nin dostudur. Şimdiye kadar ki eleştirilerimiz, İsrail hükümetinin aşırı davranışlarına, meşru görmediğimiz davranışlarına dönüktür. Mavi Marmara saldırısı bir dönüm noktası olmuştur. Bunun neticesinde Türkiye 3 şart ileri sürmüştür ilişkilerin normalleşmesi için. Özür dilenmesi, tazminat ve Gazze'den ambargonun kaldırılması. Birinci şartımız yerine geldi ama diğer iki şartımız yerine gelmedi. Böylesi bir taslağın bu parametreler etrafında şekilleneceği konusunda bir kuşku duymuyoruz. Türkiye'nin 3 şartı yerine gelmek kaydıyla baştan beri ifade edilen normalleşme süreci sağlıklı bir süreç olur. Ama bu şartlar yerine gelmediği takdirde sağlıklı bir süreç olmaz. İmzalama düzeyine gelinceye kadar görüşmeler devam edecek. Burada aranacak şart, bizim gözlemleyeceğimiz unsur bu 3 şartın yerine gelip gelmeyeceğidir."
Türk-Rus ilişkilerinin Rusya'daki yönetimin yanlış yaklaşımlarından çok daha büyük ve bunları aşacak tarihsel derinliğe ve bir gelecek perspektifine sahip olduğunun altını çizen Çelik, bir CHP milletvekilinin, Rus kanalında DAEŞ'in elindeki sarin gazını Türkiye'nin verdiği şeklindeki yalan ifadesini açık bir şekilde kınadıklarını söyledi.
CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem'in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan özür beklentisinin sorulması üzerine ise Çelik, "Eren Erdem'in kendisinin özür dilemesi gerekiyor. İki sebeple özür dilemesi gerekiyor. Birincisi Türkiye'ye bir Parlamento mensubu olarak bu iftirayı attığı için ve bu iftirayı attığı devlet yetkililerinden kendisinin özür dilemesi beklenir." karşılığını verdi.
HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın düşürülen Rusya uçağıyla ilgili açıklamalarının sorulması üzerine ise Çelik, "Kuşkusuz eş başkanın Rusya uçağının düşürülmesi açıklaması da, Eren'in açıklaması gibidir. Siyasetle ilgisi yoktur. Reyhanlı ve Yayladağı'nda hava sahası ihlalleri oluyor. Bunu herkes söylüyor, Rusya'nın DAEŞ'i değil o bölgedeki Bayırbucak Türkmenlerin bombalanması şeklinde gerçekleşiyor. Kurşunlu Camii'nin terör örgütü tarafından yakılması şeklinde bir olayla ilk defa karşılaşıyoruz. Yüksekdağ, Parlamento faaliyeti adı altında bu gayrimeşru yapıların peşine düşerek, hastalıklı bir şekilde Türkiye'nin karşısında yer alıyor. Demirtaş'ın bir hassasiyet içerisinde olmadığı gözüküyor. En son hendek siyaseti arkasında yığıldığı ortadadır. Herkesin gözü önünde gerçekleşen ibretlik yaklaşımlardır." şeklinde konuştu.
Çözüm süreci dönemlerinde Türkiye'deki silahlı unsurların ülke topraklarının dışına çıkarılması için yoğun görüşmeler yapıldığını anlatan Çelik, fakat zaman içinde terör örgütü ve onun şehirlerdeki uzantılarının çözüm süreciyle elde dilen hakları sabote edecek biçimde Kürt vatandaşların elde ettiği haklara düşmanca bir yaklaşım içerisinde şehirlerde, köylerde ve kırsal bölgelerde terörist faaliyetlere zemin oluşturacak yapılanmalara gittiğini söyledi.
"Birtakım mahkemelerin kurulması, birtakım oluşumların ortaya çıkması ve bölge halkı üzerinde baskı oluşturulması, devlet görevlisi taşıyan bazı insanların çeteleşme faaliyeti sonucunda bölge halkına yaptığı zulümler, 12 Eylül döneminde ortaya çıkan zulümler çok uzun zaman konuşuldu." diyen Çelik, sözlerine şunları ekledi: "Demokrasimizi tehdit eden hukuk devleti ilkesini tehdit eden bu yapılanmalara hiçbir devlet sessiz kalamaz. Türkiye'nin de hükümetimizin de sessiz kalması düşünülemezdi. Vatandaşlarımız üzerindeki bu baskı unsurlarının ortadan kaldırılması bu terör yapılanmalarının yok edilmesi amacıyla bu illegal terör oluşumlarına karşı operasyonlar başlamıştır. Gelinen noktada vatandaş üzerindeki baskıyı kaldıracak şekilde kararlı bir mücadele yürütülmektedir. Terör örgütünün Türkiye'deki amacının hiçbir şekilde belli bir hak mücadelesi olarak tanımlanması mümkün değildir. Gereken şu anda yapılmaktadır. Gerek bunların yurt dışındaki lojistiği Kandil başta olmak üzere, kırsaldaki yapılanmaları, şehirde YDG-H adı altındaki yapılanmaları tam anlamıyla demokrasimizi ve bütün vatandaşlarımızı tehdit etmektedir. Bu tehdide hiç kimsenin boyun eğmesi mümkün değildir. Mücadele kararlı şekilde sürdürülecektir. Şimdiye kadar gelinen aşamada çok ciddi mesafeler alınmıştır. Bu mesafeler neticesinde terör örgütünün ülke içindeki tüm yapılanmalarının son unsuruna kadar ortadan kaldırılması şeklindeki mücadele bundan sonrasında da kamu düzeni tam anlamıyla sağlanıncaya kadar devam edecektir." CİHAN