İşte Sefer Can'ın o yazısı:
AKP’DE İSTİFALAR NASIL SAĞLANIYOR?
“Direnmenin bedeli ağır olur” diye tehdit etmişti, AKP Genel Başkanı (Cumhurbaşkanı) Tayyip Erdoğan. O günden sonra istifası istenen belediye başkanları ve parti yöneticileri bir bir görevi bırakıyor. Direnen çıkmadığı için bedelin ne olduğu konusu netleşmedi. Ama ufak tefek tepkilerden şantajın büyüklüğünü tahmin etmek zor değil.
Bugüne kadarki en cesur çıkış Zonguldak’ta AKP’li Gökçebey Belediye Başkanı Vedat Öztürk’ten geldi. “Şimdi bir belediye başkanı halkın oyuyla gelmiş. Bu kadar mı vefa olur… İnsanın hatası olur mu, olur. Herkesin hatası olur mu, olur. ‘Hatası olmuş, onu şöyle yapalım, düzeltelim’ denir. Muhatap bulamıyorsunuz arkadaşlar. Bu ne demek biliyor musun? Yüzde 50’yi silip atmak demektir. Onların düşüncesi şu: 2019’a kadar yeni belediye başkanını hazırlarız, hem toparlanırız. Ben de diyorum ki 2019 seçimlerinde o sandıktan top mu çıkar bomba mı çıkar hep birlikte göreceğiz.”
GÖKÇEK DAHİ DİRENEMEDİYSE…
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş işareti alır almaz ikiletmedi bile. Bursa’da Recep Altepe sadece kem küm edebildi. Hititlerden beri Ankara’yı yönettiği makaraları yapılan Melih Gökçek minder dışına kaçarak iki hafta kazanabildi. O iki haftaya niye ihtiyaç duydu bilinmez ama şu anda en onur kırıcı muamele ona yapılıyor. Kendisiyle özdeşleşen fıskiyeyi söküp attılar. Dinozorlarını toplayıp depoya kaldırdılar. Bununla da yetinmeyip sekiz milyonu bulan faturaları sızdırarak gazetelere manşet yaptırdılar. AKP’nin tavuğuna bile kışt diyemeyen medya, ortak merkezlerde hazırlanmış haberlerle Gökçek’i köşeye sıkıştırdı. O da gazetecilere ayarlanıyor gibi yaparak kendini savundu. Ama onu da abartmadı. Şimdi Egemen Bağış’tan boşalan sosyal medya müftülüğünü deruhte ediyor. ‘Gökçek dahi direnemediyse…’ cümlesi çok şey anlatıyor.
Aslında hikayeyi önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den başlatmak gerekir. Eşi Hayrünnisa Hanım Köşk’ten ayrılırken “Bizi çok üzdüler. Ben her şeyi biliyorum. Şimdi ben de susuyorum, ama fazla susmayacağım; asıl intifadayı ben başlatacağım” diye patlamıştı. Onlar da az tahkir edilmedi. Ne Gül ne de eşi bir daha tepki gösterebildi, intifada başlamadan bastırıldı. Bülent Arınç kendisine bağlı TRT’nin ambargosuna muhatap oldu. İddia ettiği özgül ağırlığı ile orantılı bir cevap veremedi. Yine de ölü taklidi yapan ekipte hayat belirtisi gösteren nadir kişilerden. O da üç cümle kurmak için kırk dereden su getirmek zorunda kalıyor.
TEHDİDİN BOYUTU, YAPILAN AÇIKLAMALARDA GİZLİ
En acınacak durumda olan ise eski Başbakan Ahmet Davutoğlu. Marmara Üniversitesinde vermek istediği konferans iptal edildi. Tepkisi ancak şu kadar oldu: “Biz tüm mücadeleyi 28 Şubat’ta konuştuğum üniversite kürsülerinin kendi iktidarımızda bize kapanması için yapmadık. Bütün bu yaşadığımız her şey bize yeni sınamalarla karşı karşıya kalacağımızın işaretidir. Bu sınamalarda hepimize düşen görev bu sınavların neresinde olursak olalım hep beraber omuz omuza olmaktır.” 28 Şubat’ın yapmadığını kendi partimizden gördük sızlanması ne yazık ki karşılık bulmuyor.
Başbakanlık’tan tart edildiğinde biraz onurlu durabilseydi belki bugün konuşmaya hakkı olurdu; sitemlerine taraftar toplayabilirdi. Koltuk altından çekilirken ancak şunları söyleyebilmişti: “Daha önce 2 kez sizlerle birlikte olduğum bu salonda zaferle sonuçlanmış bir seçimden kısa bir süre sonra yeni bir kongre için karşınıza çıkmak benim arzu ettiğim bir şey değildi. Bu durumun sizin ve milletimizin maşeri vicdanında oluşturduğu rahatsızlığın da farkındayım. Ama meselemiz, derdimiz, davamız, bütün şahsi hallerin üzerindedir.”
Bu kadar kerli ferli adamlar, böylesine aşağılanmayı sindirebiliyorlarsa direnilmesi zor bir gözdağı ile karşı karşıya olunması gerekir. Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur istifa ederken nadir gördüğümüz tepkilerden birini verdi. Uğur’un “Ailenize, evinize kadar ulaşan baskılar, tehdide varan müdahaleler var. Bu katlanılacak bir durum olmanın ötesine geçmiştir. AK Parti’de siyaset yapma imkanımız ortadan kalkmıştır” sözleri tehditin boyutunu gösteriyor. Türkiye’de AKP’liler dahil kimse kendini güvende hissetmiyor. Erdoğan Ailesi dışında diye belirtmeye gerek var mı?