Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'in açıklamasıyla gündeme giren dövizle borçlanmaya sınırlama getirilmesi konusunda Merkez Bankası, Türkiye Bankalar Birliği gibi kurumların çalışmaları sürerken düzenlemeye ilişkin detaylar, öneriler, tartışmalar da daha belirgin hale geliyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dün AKP Üsküdar İlçe Kongresi’nde finans sektörünü “kur savaşı yapmayın” uyarısıyla düzenlemenin daha kuvvetli bir şekilde parçası olma konusunda uyardı. Bugün Dünya gazetesinde yayınlanan bir yazı bankacılık sektörünün konuya bakışını, kaygıları, orta yolu bulma çabalarını özetliyor.
İş Yatırım Direktörü Serhat Gürleyen, Dünya gazetesinde bugün yayımlanan yazısında dövizle borçlanmaya sınırlama düzenlemesinde dikkat edilmesi gereken konuları kaleme aldı. Finans sektörünün taleplerinin yansıması olarak da değerlendirilebilecek öneriler, düzenlemenin finans sektörü açısından olası risklerini de örtük olarak içeriyor.
Gürleyen kur riskinin bütüncül olarak ölçümü, mevcut döviz kredilerinin kademeli olarak azaltılması, döviz geliri tanımının genişletilmesi ve kur riskinin doğru ölçülmesi başlıkları altında dört öneri yaptı.
HAZİNE GARANTİLİ PROJELER KAPSAM DIŞI TUTULSUN
İlk öneri, kur riskinin bütüncül olarak ölçülmesinde büyük gruplar için şirket bazında değil holding bazında kur riski değerlendirme yapılması, proje finansmanı için özel olarak kurulan şirketlerin (SPV) kapsam dışında tutulmasını önerdi. Bu öneri özellikle mega proje olarak adlandırılan, büyük bölümü Hazine garantili kredi kullanan 3. Havalimanı, şehir hastaneleri gibi kamu-özel ortaklığıyla yapılan projelere istisna yapılması anlamına geliyor. Ki döviz kredi stokunda az sayıda ve önemlice bir bölümü yurtiçi gelirlere bağımlı projenin payı önemli düzeylerde.
BANKALARIN KARLARI TIRAŞLANMASIN
İkinci öneri döviz kredilerinin kademeli olarak azaltılması, yeterli şartları karşılamayan kredilerin kademeli olarak azaltılması ve yeni kredi alımlarında düzenlemenin uygulanması öneriliyor. Şirket borçlarının zamana yayılarak TL’ye döndürülmesinin “Londra swap piyasasında maliyetlerin gereksiz artması”nı önleyeceğini söyleyen Gürleyen, dövizden hızlı bir şekilde TL krediye geçiş sürecinin bankacılık sisteminin yurtdışı borçlanmasında ani bir artış ve dolayısıyla dar bir kanaldan talebin artmasına bağlı olarak da bu borçlanmanın maliyetinin yükselmesi anlamına geleceğine işaret ediyor. Erdoğan’ın söylemiyle birlikte düşünüldüğünde finans sektörünün bu geçişe hızlı zorlanmasının maliyet artışının bir bölümünü bankaların üstlenmesine yol açacağı kaygısı taşınıyor.
DÖVİZ GELİRİ TANIMI GENİŞLETİLSİN
İhracat dışındaki döviz gelirlerinin de kapsama alınmasını öneren Gürleyen, uluslararası nakliye hizmetleri, duty-free gelirlerinin yanına YEKDEM, RES, GES gibi enerji projelerinde devletin garanti ettiği dövize dayalı gelirlerin de dahil edilmesini öneriyor. Bankalar açısından kamu-özel ortaklığı dışında en büyük risk kalemlerinden birini oluşturan enerji projeleri de böylece kapsam dışında tutulmak isteniyor. Devletin döviz bazında alım garantisi verdiği projelerin geliri nihai olarak elektrik tüketim gelirlerinden oluşuyor ve TL bazlı gelirler. Şirketlerin döviz gelirinde bir tür kamu sübvansiyonu bulunuyor. Doğalgaz ve kömürden üretimde fiyat ve kur artışının yansıtılması gerektiği düşünülse bile, elektrik üretiminde yenilenebilir enerji payı ve diğer girdi maliyetleri düşünüldüğünde bu öneri de büyük oranda bankaların risklerinin telafisi odaklı görünüyor.
GEREKSİZ KORUNMAYA GİDİLMESİN
Şirketlerin açık pozisyonlarının doğru hesaplaması, hedge yani kurdan korunma mekanizmaları kullanılırken gereksiz ölçüde korunmaya gidilmemesi gerektiği de yazıda vurgulanmış. Son birkaç yılda kuru en maksimum düzeyde dikkate alan hedge mekanizmalarının yaygın olarak kullanıldığı, bu nedenle özellikle orta ve büyük ölçekli şirketlerde beklenenden daha az kur zararı yazıldığı biliniyor. Ancak Gürleyen’in de vurguladığı gibi aşırı korunmanın yüksek maliyeti finansal performansa başka şekiller de yansıyor.