ATİLLA YEŞİLADA - PARAANALİZ.COM
Türkiye tarihinde ekonomik bunalım her zaman beraberinde siyasi krizi getirmiştir. 1960 ve 1980 ihtilalleri ve 2002 yılında siyasi sisteme format atılmasının başlıca nedeni ekonomik krizlerdir.
Ama bu güzel yurdumuzda siyaset bilimciler eknomistleri adamdan saymadıkları, ekonomistler de makat korkusundan politika konularına girmediği için bu çok bariz gerçek halkımız tarafından hazmedilmez, gazete köşelerinde bir sürü uzman ekonominin “E”sini anlamadan “seçimde şöyle olacak, böyle olacak” diye üfler-eser.
Halbuki, 24 Haziran’da yaşanan deprem azımsanacak boyutta değildir. AKP, Haziran’da Hazine 90 milyar TL harcamasına ve bütçeyi iflasa sürükleyecek yılda iki emekli ikramiyesi vaat etmesine rağmen 7 puan kaybetmiş, MHP’ye gelin olmuştur. Erdoğan ise MHP seçmeninin lidere sadakati sayesinde ilk turda seçilmeyi başarmıştır, AKP dışında tek bir oyu yoktur.
24 Haziran’dan bu yana ekonomi tam manasıyla altına etmiştir. Ayakkabıcı Hotiç’den lanjere üreticisi Mendo ve elektrik üreticilerine kadar yayılan “konkordato” dalgası kış aylarında işsizliğin ayyuka çıkacağını çok açıkça ispat etmiştir.
Artık resmiyete dökülen rakamlara göre Türkiye’de 1.5 milyon ya da 3 yıllık satılmayı bekleyen konut olduğu için inşaat paydostur. “Bizim dönemimizde kuyruk olmadı” diye övünen AKP, Türkiye’de artık 700’den fazla ilaç markasının bulunmadığını, un ihracatının kısıtlandığını, ülkede düvel kalmadığı için milletin şarbonlu mangal yaptığını nedense hatırlama zahmetinde bulunamamaktadır.
Ayrıca kuyruk da vardır, banka gişeleri önünde. Meydanlarda ve sosyal medyada “ABD’ye teslim olmayız. Bir gün esaret yerine, ebediyen aç kalırım” diyen o mangala oturma şampiyonları daha sabah 08:59’da bankalardan tüm dövizlerini çekip yastık altı yapmışlardır.
Bu ay %20 enflasyonla tanışacak olan bu kadim millet, Ekim’de kaloriferleri açınca hayatının şokuyla karşılaşacak, bir yanda donacak, öte yanda da AKP’ye burada benim dahi ağzıma alamayacağım galiz küfürler savuracaktır.
Halen bütün mega- ve mini-projeleri dondurarak bir kaç kuruş tasarruf etmeye çalışan Maliye, Ocak’ta yerel seçim baskısıyla harcamaya başlayınca, kredi faizlerinin %50’yi aştığını, kredi kartlarını ödemeyen ve yenisini de alamayan milletin kafayı sıyırtıp ülkede anti-depressan ve trankilizan stoklarını erittiğini de görecektir.
Tüm bunlar FÖŞ denilen meczubun zırvaları değildir, MetroPOLL anketinde bulgulanmıştır. Alıntı yapayım:
“Dolar kurundaki gelişmelerin, halkın ekonomik hayatında çok önemli bir role sahip olduğu göru¨lmektedir.
Halkın %93,5’i dolar kuru gelişmelerini takip etmektedir. Her ne kadar finansal veriler, hane halklarının bankalarda yaygın biçimde döviz endeksli hesaplarının olduğuna işaret etse de, halkın bu¨yu¨k çoğunluğu (%76,8’i) kur artışlarından olumsuz etkilendiğini ifade etmektedir. Kamuoyunun sadece %3,3’u¨, döviz kurlarındaki artışların geçim şartlarını olumlu etkilediğini belirtmiştir.
Döviz kurlarındaki artışın etkileri pek çok alanda hissedilmekle birlikte; “yeme içme/gıda”, “akaryakıt/ulaşım” ve faturalar/zam/vergi” alanlarında hissedenlerin oranı %38,2’yi bulmaktadır.
Daha da önemlisi nerdeyse %80’lik bir kesim, bu yaptırım krizinden Tu¨rkiye’nin ekonomik olarak daha çok zarar göreceğini öngörmektedir. Çoğunluk, sorunun uzlaşma yolu ile çözu¨lmesini istemekte ve bu krizinden ötu¨ru¨ ekonomide ciddi sıkıntılar olursa hu¨ku¨metin olası bir vergi artırımı gibi hane halkları u¨zerine ekonomik yu¨kler bindirmesini desteklememektedir.
Toplumun yaklaşık yu¨zde 60’ı, ABD ile ilişkilerin gerilmesinden ötu¨ru¨ “endişe” duymaktadır. “Endişe duymadığını”
ifade edenlerin oranı, yalnızca yu¨zde 26,7’dir. “Kararsız” olduğunu söyleyenler ise, yu¨zde 13,4 oranındadır.
Toplumun ağırlıklı olarak göru¨şu¨, ABD ile yaşanan krizden Tu¨rkiye’nin zararlı çıkacağıdır: Toplumun yu¨zde 80’e yakını, Tu¨rkiye’nin “zararlı çıkacağını” tahmin etmektedir. Sadece yu¨zde 21’lik bir kesim bu zıtlaşmadan ABD’nin “zararlı çıkacağını” du¨şu¨nmektedir.
Tu¨rkiye’de kamuoyu, ABD ile krizin uzatılması taraftarı gözu¨kmemektedir. Toplumun yu¨zde 56,4’u¨, ABD ile uzlaşılması gerektiğini du¨şu¨nu¨rken, yu¨zde 43,6’lık bir kesim “karşı yaptırımlar getirilmesini” desteklemektedir.
Özetle, Saray’ın önünde 2 yol vardır. Birincisi, “halkın iradesine boyun eğerek” paşa paşa Beyaz Saray ne isterse yapmak, ve artık ekonomiyi kurtarmak için çok geç olsa da, en azından kurunun yanında yanacak yaşları azaltmaya çalışmak.
İkincisi, dün Tahran’da bir kez daha tarihi, milli ve yerli düşmanlarımız olduklarını ispat eden Rusya ve İran’ın dümen suyundan gidip, gıda fırsatçılarına baskın yapma, ve döviz mevduata vergi koyarak bu krizi atlacağına inanma gibi para-patalojik hayallerle günleri geçirmek ve Mart 2019’de bütün büyük kentleri kaybetmek.
AKP’yi yerel seçimde MHP’yle ittifak da kurtarmaz, çünkü yerel seçimlerde ittifak olmaz. Adana’yla İstanbul’u trampa edemezsin. AKP’nin yeni Zihin Sinir fikri olan sol tandanslı semtlerde CHP’ye yakın aday çıkarmak fikri ise gerçekten şirindir. Nasıl yani? Mini etek giyen, feminist, çevreci, köpek seven, geceleri beylerle Boğaz’da iki kadeh rakısını alan bayanları mı aday gösterecekler? Ahh keşkem öylem bir ülkemde de yaşansam.
Güzel yurdumun şanlı ekonomisinin Ağustos ayında resesyona girmesi ile AKP iktidarı fiilen bitmiştir. ABD’yle papaz olma durumu ve Şark kurnazlığıyla bu bunalımdan çıkma çabaları resesyonu krize çevirecek ve AKP iktidarı hukuken de bitecektir. Olası bir yerel seçim yenilgisi 2019’de genel seçimin de yolunu açar. Halen ikbal umuduyla İYİP’den MHP’ye transfer olan zatlar, bir gecede avaneleriyle birlikte İYİP’e geri dönerler.
FÖŞ, 25 Haziran günü yazmıştır. Artık Türkiye’yi piyasalar yönetiyor. Saray, sadece ziyafet menüsüne ejder meyvesi smoothie’si koyma kararı alabilir.