Ahmet İnsel, “AKP-MHP iktidar bloğunun, 31 Mart 2019 seçim sonuçlarını işine geldiği yerde tanıyıp, işine gelmediği yerde tanımaması, sayım üzerine sayım talep etmesi, olmayacak gerekçelerle seçimin tekrarını istemesi, Türkiye siyasal tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı mıdır?” sorusunu incelediği yazısında, iktidarın telefisi çok zor bir adım attığını ve gidişatın seçimi de Orta Asya diktatörlerindeki plebisite dönüştürmek ve buna karşı çıkanları zorla susturmak olduğunu belirtti.
İnsel, Birikim Dergisi için kaleme aldığı yazısına göre; iktidarın seçim meşruiyetini yitirme zeminini kendi elleriyle hazırladı ve bundan sonraki herhangi bir seçimde, hele Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinde seçimi kaybetmeyi kabul etmeyebileceğini somut olarak gösterdi.
İnsel yazısına şöyle devam etti:
“ Bu son aşamaya gelmeden önce demokrasinin olmazsa olmaz kuralları zaten bir bir çiğnenmişti. Kemal Can, beş gündür yaşananları “iktidarın en önemli meşruiyet dayanaklarından birini kendi eliyle imha ettiği bir süreç” olarak değerlendirip, ‘her türlü adaletsizlik, haksızlık, hukuksuzluk iddiasını sandık sonuçlarını gerekçe göstererek meşru yapmaya çalışan, sandıktan çıktığı için her durumda haklı çıkacağına inanan, inandırmak isteyen iktidar(ın), kendisine kalkan yaptığı ve tek siyaset alanı haline getirdiği seçimi de siyasetin dışına’ taşıdığına işaret ediyor Kemal Can, AKP iktidarının 31 Mart seçimlerine kadar halkın iradesini gasp ettiği eylemlerin, siyasal alanı, medyayı, hukuk düzenini, yasal kurumları, yargıyı teker teker imha edişinin dökümünü yapıyor. Bunları tekrar hatırlatmaya gerek yok. YSK’nın bundan sonra seçim sonuçlarıyla ilgili vereceği kararlar ne olursa olsun, AKP’nin son meşruiyet dayanağı olan sandıktan çıkma meşruiyetini de yitirebileceği bir eşikteyiz.
CHP’nin ve müttefikinin, HDP’nin ve diğer muhalif partilerin sandık meşruiyetini koruma yönündeki büyük ve takdire şayan çabaları, sadece hak ettiklerini elde etme mücadelesi değildir. İslâmcı-milliyetçi iktidar ittifakının atmaya cüret ettiği bu son meşum adımın sonuçlarının herkes için bir kaos anlamına geldiğinin farkında olmanın verdiği güçle, Türkiye’de iktidar değişiminin demokratik yöntemlerle gerçekleşme kapısını açık tutma, bu inancı koruma azminin ifadesidir bu. Bunun hayati önemini, eğer bir beka meselesi varsa tam burada, bu azim ve inancın ayakta kalmasında yattığını anlayamayacak kadar iktidarı kaybetmenin telaşına düşmüş bir güruh, arkasına toplumun bir bölümünün koşulsuz desteğini alarak, ülkeyi büyük bir felakete doğru sürüklüyor.
Elbette bunun işaretleri epeydir vardı. AKP’nin içinde ve çevresinde iktidarı demokratik yollarla değiştirmeye çalışmanın, iktidar partisine muhalif olmanın ‘iktidarı darbe ile devirmeye çalışmak’ olarak algılandığının işareti Gezi protestolarından beri artarak geliyordu. 15 Temmuz menfur darbe girişimi bu gidişatı hızlandırdı, kesintisiz olağanüstü hal yönetimine zemin hazırladı. Bugün artık bunun işareti değil, eyleme geçmiş hali söz konusu. AKP-MHP iktidarı, bundan sonra işine gelmeyen seçim sonuçlarını da tanımama cüretinde bulunacağını, iktidarı vermemek için her türlü gerekçeyi bahane etmekten geri kalmayacağını göstererek, artık Rubicon’u geçmek için hamle etmeye hazır olduğunu gösteriyor. Yaşadıkları kaybetme paniği içinde, AKP sözcülerinin, karar alıcılarının ve akıl verenlerinin bunun ne anlama geldiğini idrak etmekten maalesef yoksun olmaları kuvvetle muhtemeldir.
RUBİCON’U GEÇMEK NEDİR?
Ahmet İnsel’in yazısında belirttiği “Rubicon’u geçmek” tanımının anlamı:
Adını italya’da bulunan Rubicon Nehri’nden alan deyim. Roma’da komutanlar askeri güçleri ve kimlikleri ile başkente giremezlerdi. Bu demokrasiye aykırı bir eylem gibi görüldüğü için Roma şehir sınırlarından biri olan Rubicon nehrini geçmek askerlere yasaklanmıştı. İşte deyimin aslı da buradan geliyor.
Roma’yı ele geçirmek yani darbe yapmak isteyen komutanlar ilk eylem olarak bulundukları karargahtan çıkarak Rubicon’u geçer ve bu artık geri dönüşü olmayan bir yoldur ki kararlarından vazgeçseler bile cezalandırılacaklardır. O yüzden Rubicon’u geçmeyi göze almak kritik bir karardır.