Gündeme ilişkin birçok başlıkta açıklamalarda bulunan Çelik'in açıklamaları şöyle:
"Yüksek mahkemeler arasında bir çelişki var. Bu gündemle ilgili ortaya çıkan durum. Milletvekilliği dokunulmazlığı söz konusu. Bir de bunun istisnaları var. AYM 'Yeterince açık belirtilmemiş' diyor. Yargıtay da 'Bu konuda oluşmuş içtihatlar var. Bir içtihat birliği var'. AYM 'Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcıdır' diyor. Anayasa'da birbirine muhalif hükümler var. Bütün bunlardan uzaklaşacağımız mesele Türkiye'de yeni bir anayasa yapmak. Yeni bir anayasa yapılmadığı sürece devlet organları arasında bu çelişkilerin ortaya çıkması mukadderdir. Yarın da başka bir şey çıkabilir. Toplum hayatının çeşitli meselelerinde çeşitli çelişkiler ortaya çıkabiliyor. Yargıtay'ın, Anayasa Mahkemesi'nin sınırları nerededir? Bu taraf haklıdır, bu taraf haksızdır diyeceğimiz bir mesele değil. Sayın Cumhurbaşkanımız 'Ben burada hakem pozisyonundayım' dedi. Bunun da ötesinde yazılımla ilgili mesele. Yazılım nedir, anayasadır. Dolayısıyla yeni anayasa olmadığı müddetçe siyasetle devlet hayatının önüne bu ve şimdi tahmin edeceğimiz bir sürü kriz gelecek.
Cumhurbaşkanlığı makamı olarak iki yargı kurumu arasındaki krizde hakem pozisyonu olduğunu söyledi. Yüksek yargı organlarının arasında çelişki hoş bir durum değil. Bunu giderecek şey yeni bir anayasanın yapılmasıdır. Cunta anayasası diyoruz, bir sürü müdahale yapılmış. Siyaset yapanların borcu yeni bir anayasayı yeni nesillere hediye etmektir. Bir anayasanın sahip olması gereken temel niteliklere sahip metnin her ortamda çıkarılabileceğini düşünüyorum. İdeolojik kavgaların parçası haline getirecek bir metin istemiyorsak. Bizim anayasal geleneğimizde zaman zaman anayasalar yasamaya zaman zaman yargıya zaman zaman yürümeye öncelik vermiştir. Daha önceki deneyimde illere kadar gidilip, vatandaşlarla bir araya gelinip, aşağıdan yukarıya bütün veriler alınıp, incelenip değerlendirdikten sonra bir noktaya gelinmişti. Ondan sonra malesef mümkün olmadı. Partide de yaptık, taslaklar ortaya çıkardık. Burada asgari müştereklerde buluşacak bir iradenin ortaya çıkması büyük bir sorumluluk olarak önümüzde duruyor.
Hepimiz maçı izlemek için hazırlık yapıyorduk. Sonra maçın iptal olacağı haberleri gelmeye başladı. 'Ne oluyor' diye baktığımızda bütün Türkiye'nin bildiği gelişmeler meydana geldi. Burada çok net bir şekilde söylersek, nihayetinde bu maçı FIFA kurallarına göre oynayacaksınız. Burada kulüplerimizin taleplerine göre bildirimler kabul edilmiş. Yeni bildirimler sözkonusu olunca 'Hepimiz FIFA kurallarına bağlıyız, zamanında yapılsaydı protokole bağlardık, şimdi protokol haricinde adım atamayız' denmiş. Burada 'şurası haklı, burası haksız, federasyon mu, kulüpler mi, Suudi Arabistan mı' tartışmasından çok bütün talepler protokole bağlansaydı muhtemelen bu kriz olmayacaktı. Mesele birden bire Atatürk tartışmasına döndü. İstiklal Marşı'nı, Türk Bayrağını ve formaların üzerinde Atatürk resmi ve imzasının kabul edilmediği söylendi. Aslında baktığınızda İstiklal Marşı protokole bağlanmış. Atatürk sonra gündeme gelmiş. Sayın Cumhurbaşkanımızı, hükümetimizi, partimizi suçlama kampanyasına dönüştü. Bütün bunlardan bağımsız olarak vatandaşlarımız hiçbir krizin parçası olmaksızın bayrak, milli marş ve Atatürk'le ilgili hassasiyetlerini ortaya koydu.
Artık maç oynanmamış, kriz başka bir şeye dönmüş. Eminim herkes bununla ilgili ders çıkarmıştır. Oraya gidilmesi herkesin onayıyla olmuş. Böyle bir tablo ortaya çıksın istenmezdi. Keşke en başta İstiklal Marşı, bayrakla beraber keşke Atatürk'le ilgili bildirimler yapılsaydı. O gün CHP'nin genel başkanı ve sözcülerin açıklamalarına. Atatürk'e sahip çıktın, çıkmadın diye. Suudi Arabistan'la ilgili olarak ne gerçekleşti bilinmeden, sosyal medya üzerinden belli bir ırkı, ülkeyi aşağılamaya dönük, yanlış ve nefret suçu olacak yaklaşımlar. Bizi ve o ülkeyi bağlayan şey FIFA kuralları. Atatürk'le ilgili bir şey konuşulduğunda bütünleştirici konuşmak lazım. Ben Atatürk'le ilgili hassasiyete sahip çıkan bütün vatandaşlara teşekkür ediyoruz dedim. CHP 'Atatürk'e biz sahip çıktık, iktidar sahip çıkmadı' gibisinden kampanyaya dönüştürmeye başladı. Birisi Atatürk deyip başkasına saldırıyorsa bu sahip çıkma değil; saldırıdır. Atatürk, bayrak, İstiklal Marşı ülkenin ortak değeridir. Ayrıştırmaya gitmemek lazım. Bu toplumu radikalleştirme operasyonudur. Daha sakin, makul, soğukkanlı şekilde meselenin ne olduğunu tam anlayarak yapmak lazım. Ortak değerler üzerinden ayrıştırıcı söylem içerisine girmemek lazım. Bunu ilişkide olduğumuz ülkeler için de yapmamak lazım. Türkiye'ye yanlış yapıldığında tepkimizi gösteriyoruz zaten.
Suudi Arabistan 'protokole bağlı kalarak oynansaydı keşke' açıklaması yaptı. Filmi geriye saracak halimiz yok. Buradan herkesin ders çıkarıp, doğru protokollere bağlanması gerekir. Burada bir planlama hatası yapılmış. Şu sorumlu diye bir duruma girmemek lazım. Bundan sonrasında özellikle ulusal değerlerin bu tip tartışmaların konusu haline getirilmemesi lazım. Ulusal değerlerimiz ve sembollerimiz kullanılacağı zaman bu konulardaki hassasiyetleri yabancı ülkeyle karşılıklı imza atılan protokollere bütün ayrıntılarıyla yazılması lazım. Benim durduğum yer budur. O gece bunu bir siyasi kutuplaşma malzemesi haline getirmeye çalıştılar. Atatürk'le ilgili hassasiyete vurgu yapılıyorsa toplumu bütünleştiren dil kullanılıyorsa samimidir. Ama toplumu ayrıştıran, hemen tutup da meseleyi anlamadan Cumhurbaşkanlığı makamını, partimizi suçlama varsa bunun istismar olduğunu defalarca gördük. Herkes kendi değerlendirmesini yapıyor. Benim değerlendirmem, bütün bunların baştan protokole bağlanması lazımdı.
TFF Başkanının istifası benim değerlendireceğim bir konu değil. Suçlu aramaktan ziyade bir planlama hatası var burada. Hem FIFA'nın uygun gördüğü takvimde hem maça gitme kararı alındığında hangi ülke olursa olsun, Rum kesimle oynandığında belli kararların alındığı söyleniyor. Burada tercihiniz ya bütün dediğinizi yaptırmak ya da maçı oynamak şeklinde oluyor. Burada birilerinin çıkıp Suudi Arabistan'a karşı olanı geçip, neredeyse belli bir kampanya şeklinde Kabe'yi aşağılamaya varan birtakım görseller üretmesi, buradan faşizan duygu çıkarmaya çalışması krizin başka bir şeye evrilmeye çalışıldığını gösteriyor. Hiçbir ülkeye karşı mesnetsiz nefret siyaseti yapacak bir şeye girilmemesi lazım. Zaten en baştan itibaren kulüpler kabul etmiş, karşı tarafın davetine icabet edilmiş. Daha sonra Suudi Arabistan'la ilişkilerimizi sabote edilmesini kategorik olarak reddediyoruz. Karşılıklı olarak bu mesajları onlar da görüyor. Onlar da 'bizim bağlı olduğumuz protokol' var diyorlar. Zaten Türkiye'ye 'kardeş ülke' diyorlar.
Bizim Atatürk'le bir meselemiz tabii ki yok. İlk Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk, ülkemizin kurucusu. Cumhurbaşkanımız sık sık ifade eder. 'Bu ülkeye hizmet etmiş, iyilik yapmış herkesi rahmetle anarız. Ülkenin kurucusuna gereken saygıyı gerektiği şekilde gösteririz' der. Atatürk istismarı yapanlarla aramızda bir tartışma. Kendi kafalarında engizisyon mahkemesi kurup kimin meşru olup, olmaya karar verme yetkisini gören sakıncalı bir zihniyet. Bu zihniyet demokrasi ile yanyana duramaz. Atatürk'e saygısızlık söz konusu olduğunda karşı çıktığımız gibi, Atatürk'le ilgili toplumu ayrıştırıcı istismar söz konusu olunca da buna karşı çıkıyoruz. Burada suni kutuplaşma yaratmaya çalışan bir operasyon var. Cumhuriyet rejimi kurulmuş. Atatürk Cumhuriyeti ilan etmiş. 100. yaşı kutluyoruz. Cumhuriyetin en temel umdesinin demokrasi olması gerekir. Defalarca darbe yapılmış. Defalarca Atatürk'ü korumak için yaptık desinler. Bu Atatürk'ün hatırasına düzenlenmiş en büyük suikasttir. Darbe ile Atatürk'ü nasıl yan yana getiriyorsunuz?
Biz kimlik tartışmalarını yeterli olgunluğa ulaştırmadığımız noktalar var. Aslında çok mesafe kat edildi. Tarihçi, entelektüel şu tarafta durur, bu tarafta durur. Siz siyasi sorumluluk makamındaysanız dikkat etmeniz gereken yerler vardır. Sizin meşruiyetiniz bu değerlere ve anayasal düzene dayanır. Birisi demokratik hukuk devleti içerisinde Meclis'e gelmiş ama terör örgütünü savuyor. O zaman meşruiyetiyle ilgili kendi kendisini çelişkili duruma düşürür. CHP'nin yöneticileri, tabii ki CHP'ye oy veren vatandaşlarımızı tenzih ediyoruz, bu vatandaşlarımızla ilgili bir tartışma değil. O gece sukunetli, birleştirici, bütünleşme mesajları yerine hemen Cumhurbaşkanlığı makamından başlayarak bir sürü suçlama arka arkaya yapıldı. Adını vermeyeyim bir film platformu Atatürk filmini kaldırdığında ilk açıklamayı ben yaptım 'kınıyoruz' diye. CHP tepkiyi gecikerek verdi.
Siyasetin dilini önemsiyorum. Siyasetin diline bu değerleri ifade ederken bütünleştirici hedefe dönük ifade edilmesi lazım. Kutuplaştırmaya dönük ifadeleri reddetmek, toplumsal hassasiyet lazım. Niye sürekli dışlayıcı, kutuplaştırıcı şekilde ifade ediyor. Tarihte her olay, her dönem tartışılmış. Bunların tartışılması başka bir şey, bunların karşı karşıya gelip husumet üretilmesi başka bir şey. Burada tarihin üzerinden bugün bir siyasi kavga çıkarılıyorsa, bunu yapanlar bugünkü iktidar pozisyonlarını, siyasi pozisyonlarını tahkim etmek için tarihi istismar ediyordur. Niçin Türkiye'de belli bir parti, kesim sürekli olarak Atatürk'ten bahsettiğinde toplumun belli kesimini, belli partileri, siyasi organizasyonları suçlayarak işe başlıyor? Engizisyon mahkemesi kurarak kimin makbul kimin değil diye bir şeye giriyor? Bu şekilde toplumun zehirlenmesine müsade etmemeliyiz. Atatürk, bayrak, marş gibi konularda bütünleştirme mesajı vermeliyiz, ayrıştırma mesajı vermemeliyiz.
Seçim dönemi yaklaştığında bu tartışmaların yoğunlaşmasıyla ilgili performans görüyoruz bazen. Bazen kendiliğinden gündeme geliyor. Gazze mitinginden gelen vatandaşımıza birisi elindeki kelime-i tehdit bayrağını 'Bu hilafet bayrağıdır' diye yumruk atıyor. Bu hem cahillik, hem barbarlık. Kelime-i tevhid ile hilafet bayrağının ne ilgisi var? Bu absürd suç duyurusunda bulunan da barolar. Bir vatandaşımızın elindeki bayrak La İlahe İlllalah Muhameden Resullullah yazıyor. Bunun rejim değiştirme talebiyle ne ilgisi var? Başka bir yerdeki görüntüyü ortaya koydular. Dünyada insanlar Gazze için insanlığın vicdanının ortak temelinde bir araya geldi. Gazze ile dayanışma mitinglerini bu şekilde sokmaya çalışanlar İsrail'in politikasındaki zihin yanlışlığın yanında saf tutuyorlar. Buradaki mesele insanlık vicdanı ile bir şey. Filistin devleti ile sonuçlanmazsa kimse insanlıktan bahsedemez, kimsenin dedikleri ciddiye alınmaz. Hıristiyan insanlar sahip çıkıyor, gözlerinden yaş geliyor. ABD Dışişleri Bakanı İsrail'de 'yahudi olarak geldim' diyor. Cumhurbaşkanımız ne dedi 'Ben buraya insan olarak geldim denmeliydi' diye konuştu. Burada vatandaşımız ne yapmış? Filistin'e destek vermiş, mitinge katılmış. Bunun rejim değiştirme talebi ile ne ilgisi var? Baroların ortaya koyduğu cahillik için bu kadar argüman ortaya koymaya gerek yok.
Vatandaşımıza yumruk atılmış, yüzü kan içerisinde. Bana göre bunun mutlaka müeyyidesi olması lazım. Şiddete karşı çıkma konusunda kesin prensibimiz olması lazım. Yargı kararı nasıl veriliyor ben değerlendiremem. En çok neye üzüldüm? Kadına şiddete karşı çıkan bazı muhalif partilerdeki kadın siyasetçi arkadaşlarımız bu şiddeti savundular. Buna çok üzüldüm. Yumruk atan gence 'Senin yaptığın yanlıştır, gittin birisine şiddet uyguladın, bir daha bunu yapmamalısın' demek yerine 'İyi yaptın, Cumhuriyeti korudun' denmesi, gençler için son derece yanlış olabilecek bir yol önermiş olmuşlardır. Bu ülkeye kötülük etmemek lazım. Bir yerde birisi şiddeti savunuyorsa, bu gencin attığı yumruk iyi bir şeydir diyen kim varsa bu ülkeye ve gençlerine kötülük ediyor demektir.
Hilafet gibi gündemimiz yok. Bu tartışmadan kast edilen şey Türkiye'de rejim değişikliği talep etmekse bunun karşısında oluruz. Türkiye Cumhuriyeti'nin rejimi, anayasal düzeni devlet tarafından korunuyor. Anayasal düzen burada esastır. Bazıları İslam ülkeleri arasındaki işbirliği mekanizması olarak bunu gündeme getiriyor. Geçmiş geçmişte yaşandı ve bitti. Hilafet bayrağı diye bir bayrak yok. Hangi ülkede ise hilafet o ülkenin bayrağı hilafet bayrağı oluyordu. İslam ülkeleriyle aramızdaki işbirliği gelişmesiyle ilgili bir siyasetimizin olması başka bir şey bunların tek bir mekanizma altında birleşebilieceğini düşünmek mümkün olmayan bir şey. Tarihsel olarak geçerliliği kalmamış bir şey. Türkiye bir İslam ülkesi olduğu kadar aynı zamanda Türk dünyasının parçası. Aynı zamanda Akdeniz, Karadeniz ülkesi. Yüzyıllar boyunca güçlü bir Avrupa devleti. Bazıları Vatikan türü birliği gözeterek bir otoritenin olması, dağınıklığının ortadan kalkması gibi sebeplerle gündeme getirirler. Biz bunların dışındayız. Niye Anıtkabir'de birisi bu sloganı atar? Bunun doğal olmasını kabul etmek mümkün mü? Toplumumuz bütün bunları aşacak olgunlukta.
Biz en önemli mücadelemizi şanla, şerefle Cumhuriyetimizin demokrasi ile taçlanması için verdik. Demokrasi önündeki vesayetin kaldırılması için verdik. Bizim bugün temel meselemiz Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti olma vasfının güçlendirilmesi gerekir. Laiklik meselesini yıllarca toplumda din ve inanç hürriyetinin ortadan kaldırılması ya da baskı altında tutulması olarak gündeme getirdiler. Bu ideoloji olarak değil toplumsal barış meselesi olarak uygulanmalıdır. Türkiye din ve vicdan hürriyetinde gayet yetkin bir noktaya ulaşmıştır. Biz kuantum fiziği konuştuk ama hiç hilafeti konuşmadık. Ama şunu çok konuşmuşuzdur. Demokrasinin toplumsal hayatta daha derinleşmesi için özellikle de seçimlere giderken şehir siyasetiyle demokrasi ilişkisinin daha güçlü olması için neler yapmak gerektiğini konuştuk.
Siyasi mücadelemizin en büyük umdelerinden birisi siyasi yasakların, zihniyet üzerinden yasakların kalkmasıdır. Nefret suçu olmadığı müddetçe rahatça konuşabiliriz tabii ki. Burada genç arkadaşımız 'Ben kendimi ifade edemiyorum' diyorsa, yine de o arkadaşımızı hassasiyetle dinlerim. Niçin kendini ifade etmekte bir sıkıntı yaşıyor diye. Türkiye Yüzyılı gençlerin yüzyılıdır diyoruz. İfade hürriyetinin gelişmesi, kendi meselesini yüksek bir ifade derinliğiyle anlatabilmesi son derece kıymetlidir. Ülkenin bekası bunlar üzerinden kurulur. Konuşabiliyor olmamız en kıymetli şeydir. Türkiye'de biz bunu yapıyoruz. Siyasetçi olarak en yüksek sesle söylüyorum; önyargılarımız, adlarımız, meşreplerimiz, ideolojilerimiz farklı olabilir ama hepimizin soyadı Türkiye Cumhuriyeti'dir. Etrafımıza bakın kan var, gözyaşı var, sandık yok, cumhuriyet yok. Ortak değerlerimizi el sıkışmak için değerlendirelim. Yumruk yumruğa konuşacağımız bir şey yok. Şiddet, zihinsel ve duygusal yetersizliğin ifadesidir. Çocuklara vereceğimiz en büyük gelecek prensibi şiddetsiz bir dünyadır. Konuşmakla vardığımız yeri değil konuşmanın kendisini değer sayacağız. Yolun kendisi duraklardan daha kıymetlidir.
Bu aktüel olayla ilgili söyleyeyim. Biz bir toplantıya gittiğimizde emin olun 100'e yakın not veriliyor. Sorumluluğumuz gereği özel kalemlerimizde bir kişiyi görevlendirmişizdir. Uygun bulduklarını iletin demişiz. Bazısı gündelik işler, hastane, iş hayatıyla ilgili. Orada bakan yardımcısı arkadaşımıza haksızlık ediliyor. Hepimizin elinde yüzlerce not vardır. Belli bir kesimden not gelmiyor. Vatandaşımız bunu iletiyor. Bu da demokrasinin bize özgü iletişim kanallarından bir tanesi. Notunu güzel bir şekilde yazıp iletiyor. Kişiye özel bir kadro mu açılmış, hepsini takip ediyoruz. Burada hakkaniyetle davranmak gerikyor. Her birimizin önünü kesmeye çalışan oldu. Onlarla mücadele ettik. Allah nasip etti bir noktaya geldik. Önümüzü kesenlerle aynı noktaya gelmek istemeyiz. Biz bunu aramızda da konuşuyoruz. Bu meseledeki vatandaşımızın kaygılarının azaltılması gündemlerimizden bir tanesi. Bu sistematik olan bir şey değil. Bir yerde oluğu zaman üstüne gideriz. Bizim bildirim hatlarımız var. Vatandaşımız bu konuları hem bakanlık birimlerine hem partimize istediği şekilde iletebilirler. Bize iletmeleri takip sistemimizi kolaylaştırır.
Burada esas olan şudur. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği tak vatan, tek devlet, tek millet, tek bayrak ilkesi. Bunun dışındaki talebi doğru bulmuyoruz. Ben aynı zamanda şunu söylemek isterim, dünyanın başka ülkelerinde demokrasiyi geliştirmek için gündeme getirilmiş olan federasyon, özerklik, bölgesel yönetim gibi prensipler Türkiye'de demokrasiyi zehirleyen, demokrasi karşıtı mekanizma olarak gündeme geliyor. Bizim devletimiz üniter devlet olarak kuruldu. Buradaki sorun geçmiş zamanlardaki uygulamalardaki eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasıydı. Bu vesayetin ortadan kaldırılması ve demokratikleşme perspektifinin derinleşmesiyle oldu. Türkiye'de bütün vatandaşlar birinci sınıf vatandaştır. Türkiye'de federasyon, özerkliği iyi bir şey olarak önermek yanlıştır. Başka yerlerde, coğrafyalarda başka dinamikler sebebiyle bir barış modeli olarak gündeme gelen bu konular Türkiye'de toplumsal barışı dinamitleyen, demokrasiyi zehirleyen sonuç doğurur. Biz üniter devletin korunmasını, hayatın getirdiği gelişmeler etrafında ortaya çıkan eşitsizlikler varsa topyekün demokratikleşme perspektifiyle halledilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yapılan reformlar demokrasi perspektifinin genişletilmesi çerçevesindedir. Bu modellerin yakın coğrafyamızda da başarılı olmayacağını düşünüyorum. Etnik iddiada bulunan terör örgütü vardır ama Türkiye'de etnik mesele yoktur. Türkiye'de mezhebi bir ayrışma da yoktur. Bizim temel prensibimiz, Cumhurbaşkanımızın söylediği tek vatan, tek millet, tek vatan, tek bayraktır.
Pazar günü İstanbul adayımızı açıklayacağız. Büyük oranda çalışmalar açıklamayla ilgili tamamlanmış durumdadır. Pazar günü sayın Cumhurbaşkanımız açıklayana kadar adayımız belli değil diyoruz. Cumhurbaşkanımız haftalardır titiz bir çalışmayı yoğun şekilde sürdürdü. Geçen yerel seçimlerde Kasım gibi açıklandığı için ona göre geç kaldı deniyor. Takvimimizde aksama yok. Bu hafta Cumhurbaşkanımız bir konuşma yapacaklar, İstanbul ve İstanbul'a mücavir iller açıklanmış olacak. Daha sonra seçim beyannamemizi ve kalan adaylarımızı açıklamış olacağız. Sonra yerel seçim için sahaya inmiş oluyoruz. Yeni bir seçime gidiyoruz. Büyük mücadelelerin, engellemelerin içinden geldi sayın Cumhurbaşkanımız. Önemli olan yolu yürümektir. Hangi durakta durduğunuz ve hangi durağa vardığınız çok önemli değildir.
Bizim siyasi hareketimizin bir önceki aşamasında Türkiye'ye örnek olmuş halen de kendi alanında rakibi olmayan Recep Tayyip Erdoğan belediyeciliğidir. Yerel yönetimler konusundaki iddiamız, vatandaşımızla direk temas ettiğimiz birim olduğumuz için, aşağıdan yukarıya siyaset yapmayı önemsediğimiz için yerel seçimleri demokrasi mücadelemizin önemli parçası olarak görüyoruz. Medeni şehirlerde herkesin yaşama hakkı vardır. Muhalefette olan belediyelerde vatandaşlarımızın bu yakınmalarını görüyoruz. Oraları bu belediyecilik anlayışıyla buluşturmak için yoğun mücdele vereceğiz. CHP cephesinden gelen açıklamalara şu şekilde bakmak lazım; onlar seçim sonuçlar açıklanmadan sayın Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı diyordu, aynı yanılgıyı bu seçimde de yaşayacaklar. MHP heyeti ile çalışmalarda sorun yok. Diğer heyetlerle de çalışmalar devam ediyor.
Her şehrin kendine göre kimliği var. İstanbul'un çok özel kimliği var. Bizim teşkilatlarımız müthiş bir organik yapıya sahiptir. Tüm teşkilatlar genel başkanımıza bakar. Genel başkanımız bütün teşkilatları dinler, kararını verir. Her zaman temayül yaparız. İllere arkadaşlarımız gider, anket yaparız. Seçim İşleri ve Yerel Yönetim Başkanlığımız 5 sene bu işlere bakar. Tüm Türkiye'yi tabiri caizse hücrelere kadar bilir. Bu kadar büyük bir data hazinesine rağmen Cumhurbaşkanımız 'daha çok dinlemeliyiz' diyerekten tek tek genel merkezde, bütün büyükşehirlerle görüştü, arkaından da büyükşehir olmayan yerlere zarflar dağıtılarak adaylık bildirimi için kanaatleri soruldu. Bir de o değerlendirme yapıldı.
Hangi şeye karar verirseniz verin her seçim kendi karakterini önünüze getirir. Siyasi partilere, siyasi ortama, dünyada ve Türkiye'deki gelişmelere bağlıdır bu. Türkiye'de gerçekleştirdiğimiz büyük devrimler, reformlar, hizmetler bir bütün. Bizim belediyeciliğimiz de bu bakımdan pozitif yönleriyle değerlendirilen bir şey. Hangi perspektiften bakılacağını bu pazar konuşmayla önümüzdeki seçim beyannamesi gösterecek. Arkadaşlarımız Yeniden Refah Partisi'yle görüşmelerini yapıyorlar. Birkaç gün içinde belli olur. Herkesin talebi, bizim hassasiyetlerimiz vardır. Her müzakerenin kendine ait bir doğası oluyor.
Altı masa ucube bir yöntem üretmişlerdi. Gelinen nokta herkesin en ağır cümlelerle diğerine saldırdığı muhalefet tablosu. 6'lı, 7'li masanın milletten özürdilemesi lazım. Mayıs'tan bugüne kadar 7-8 ay geçti. Bu kadar zaman içinde bu kadar ağır yanılgı ortaya koyanların milletten ciddi özür borçları vardır. Arabayı sürerken göz ucuyla dikiz aynasına bakarsınız. Bu başka bir şey. Ama ana stratejinizi bunlar üzerine kurarsanız akıbeti pek iyi olmaz. Bunca yıllık seçim tecrübemiz var. Anladığımız kadarıyla İYİ Parti ayrı aday çıkarıyor. Öteki parti bir netleşsin. Tabii ki söyleyeceklerimiz var.
CHP'ye siyasal değişim demeyin. Bu makam değişikliği düzeyinde. Kemal Kılıçdaroğlu en azından gibi yapıyordu, demokrat gibi davranıyordu. Şimdiki CHP yönetimi, genel başkanı Kılıçdaroğlu ve yönetiminden daha geriye düştü. Şiddeti destekleyen tavır ortaya koyduktan sonra. CHP yumruk atmayı destekleme organizasyonu oldu. Bizim için hangisi olsa çok fark etmiyor. Bizim yoğunluğumuz yüksetir. O da olsa, bu da olsa, başkası olsa fark etmez. İyi bildiğimizi yapmaya devam edeceğiz. Bizim sicil amirimiz millettir. Köylerden, mahallelerden, beldelerden başlayarak vatandaşımıza gideceğiz 'bize talimatınız nedir' diyeceğiz.
Sayın Cumhurbaşkanımız açıkça ekonomi yönetiminin arkasında olduğunu ifade etti. Biz bugünkü şartlardan çok daha iyi şartlarda da Türkiye'yi yönettik, bugünkü şartlardan kötü şartlarda da yönettik. Yüksek bir siyasi kapasitemiz var. Bugün bir türbülansın içinden geçiyoruz. 1 sene içerisinde Türkiye hem yabancı sermayeye ulaşma konusunda, yatırımlarda bir refaha, bolluğa kavuşacak. Türkiye usta bir kaptanla ne yaptığını bilerek ilerliyor.
Şimdiye kadar İsveç'te, başka yerlerde çeşitli tedbirler alındı. Terörle ilgili konularda. Bunların komisyon aşamasında yeterli olduğu değerlendirildi. Yüce meclisin iradesine bir şey söyleyemem. Bunu değerlendirecektir. Yüce meclis komisyonun görüşüne uygun şekilde geçirdiği zaman süreç bizim açımızdan tamamlanmış olur. Terörle ilgili işbirliğinin artırılması, nefret suçlarla mücadelede aldığı tedbirler var, süreç devam ediyor. O çerçeve komisyon aşamasında yeterli bulundu. Yönetim öyle düşünmese de F-16 yanlış bir değerlendirme yapıyor. ABD Başkanı kongre üzerinde etkili yapabileceğini söyleyor. Esas mesele burada NATO'nun yazılımında güncellenmesi gereken kafa karışıklığı olduğu gözüküyor. Silah sisteminin Türkiye'ye verilmesi ortak güvenliğe tehdit olur NATO konseptinde.
Onların bize güvenmesi için sebep milyonlarca, bizim onlara güvenmeme sebebimiz milyonlarca. Gazze ile ilişkilerin yakın şekilde sürdürülmesi lazım. Gidişat kötü, savaş uzuyor. Blinken'in en çok gidip gelmesi gereken yer elbette Türkiye'dir. Burada Almanya'nın liderlik yapıp AB temelinde sayın Cumhurbaşkanımızla diplomatik bir köprü oluşturmasaydı. Malesef bunu beceremediler. Tahıl anlaşmasında tek stratejik ülke ve lider var. Türkiye ve sayın Cumhubaşkanımız. Gazze'de soykırımda konuşulması gereken biricik ülke Türkiye bir tane lider sayın Cumhurbaşkanımızdır. Siz ne oluyor ne bitiyor demeden uçak gemisi gönderirseniz diplomasiyi uçak gemisiyle kuşatma altına almış olursunuz. Yeterli diplomasiyi koyma konusunda sınıfı geçemiyorlar.
Yabancı servislerin Türkiye topraklarında hesaplaşma opherasyonu yapıyordu. İkincisi yabancı unsurların Türkiye'ye operasyon yapması. Bunların engellenmesi 20 yıllık büyük siyasi mücadelenin neticesidir. Bu egemenliğimizin bir boyutudur. AK Parti iktidarları döneminde yabancı servisler birbirleriyle hesaplaşmalarını topraklarımız üzerinde yapamazlar. MİT bugün dünyanın en kapasiteli teşkilatlarından bir tanesi. Hem kurumsal hem entelektüel kapasite olarak. Hem de istihbarat pratiği bakımından öyledir, kahraman bir teşkilattır. Bugün Türk istihbarat ekolü dünyadaki önemli istihbarat ekollerinden bir tanesidir. Topraklarımızda egemenliğimize halel getirecek şekilde herhangi bir istihbarata izin vermeyiz.
Beyrut'taki olay, İran'da patlamanın meydana gelmesi. Bugün DEAŞ üstlendi diyorlar. Gösterilen adrese hemen koşmamak lazım. Birileri savaşı bölgeye yaymak istiyor. Bir devleti İsrail'e saldırı pozisyona düşürerek ABD'nin bu savaşa dahil olması gibi bir resim ortaya çıkıyor. Netanyahu'nun vaadilmiş topraklar, Arzı Mevud diyerek, David koridoru, Mesih'in gelişini hızlandıracağız diyerek savaşı yaygınlaştırmak istediği belli. 'Bölgedeki haritaları değiştireceğiz' dedi. Bir devlet ortalığı toparlama ile mi yoksa harita ile mi uğraşır? Netanyahu'nun yaptığı işler savuş suçu. Kasım Süleymani'nin mezarının yanında patlama oldu. ABD 'Bizim herhangi ilgimiz yok, İsrail'in etkisi olduğunu sanmıyoruz' diyor. Size İsrail'i sormuyoruz ki. Daha olay olur olmaz, güvenlikle, savunmayla ilgili açıklama yapmadan 'bölgedeki haritalar değişecek' diyor. Birileri çıkıp da 'Gazze ile niye ilgileniyoruz, bizim milli meselemiz' dediği zaman Netanyahu'nun bu sözünü hatırlamalılar.
Türkiye üzerine düşeni yapıyor. Uluslararası toplum açısından sadece seyircilik var. Bu sebeple Harvard Üniversitesi rektörünü görevinden aldılar. Rektörlüğe İsrail'in katliamını destekleyen rektörü getirdiler. Amerika'nın meşruiyet temelinde söz söyleme kapasitesi sıfırlanma kapasitesine gidiyor. Almanya'da Rusya-Ukrayna savaşı başladığı zaman senfoni orkestrası şefini işten attılar. Putin'le arkadaşlığı var diye. Cumhurbaşkanımız buna karşı çıktı. Savaşa karşı çıkmak, işgale karşı çıkmak başka şey. Siz Filistin bayrağını suç unsuru haline getiriyorsunuz. Hepiniz katliam siyasetinin köleleri olun diyorsunuz. Batı'da çok soylu eylemler yapılıyor. İnsanlığımızla övüneceğimiz mesajlar veriliyor. O çocukların ölümü insanlık vicdanını bir araya getirdi. Böyle bir şey olabilir mi? Dakikada 10 çocuk ölüyor! Sonuç olarak insanlık bu katliamı da yenecek. Allah izniyle yine insanlık galip gelecek. Karaziç gibi, Miloseviç gibi yargılandıklarını göreceğiz. Güney Afrika suç duyurusunda bulundu. 11-12 Ocak'ta ilk duruşma yapılacak. İnsanlık bilinci Gazze'deki çocukların küçük bedenlerini görerek bu zihniyeti mağlup etmiştir. Bu bütün insanlığın uzun zamandır yanyana gelmediği bir bilinç oluşturdu.
BM Genel Sekreteri katliama karşı çıktığı için istifaya davet ediliyor. Hastaneye sığınırken bombalıyorsun. İnsanlıktan çıkmış. İnsanlık bilincinin bunu reddetmesi, fiziken de yenileceğini gösteriyor. Netanyahu ve hükümeti baş suçludur. Onun ötesinde Netanyahu'nun zihniyetini paylaşan pekçok siyasetçi var. Vaad edilmiş topraklar diyerekten çocuk öldürmeyi mazur görebiliyor. En tehlikelisi birtakım din adamları. Orduda görevlendirilmiş hahamlar. Bütün bu tablonun içinden çıkan şey, bu siyonist çılgınlığın, eğer burada durmazsa daha büyük katliamlara imza atacak. Bu soykırım, katil siyaseti savaşı bölgeye yaymaya çalışıyor. Suikastlerle bir resim çiziliyor.