İSTANBUL (CİHAN)- İstanbul Başakşehir Futbol Kulübü'nün tecrübeli stoperi Alexandru Epureanu, futbolculuk yaşamında her zaman daha iyiyi aradığını söyledi.
Millî takımında kaptanlık yapan ve ülkesinde dört kez yılın futbolcusu seçilen 28 yaşındaki Moldovalı, ilk sezonunu geçirdiği İstanbul Başakşehir'de Yalçın Ayhan'la iyi bir savunma tandemi oluşturdu. Attığı dört golle ofansif anlamda da takımına büyük katkı sağlayan usta oyuncu, Türkiye tercihini, futbola bakışını, beklentilerini, hayallerini ve İstanbul'daki hayatını anlatırken verdiği her cevapta mütevazı kişiliğiyle dikkat çekti.
Başakşehir tercihindeki asıl motivasyonunun teknik direktör Abdullah Avcı olduğunu belirten Alexandru Epureanu, "Onun çok iyi bir hoca ve çok iyi bir insan olduğuyla ilgili bilgiler almıştım. Öğrenmeye açık bir oyuncuyum ve kendimi geliştirecek alanlar arıyorum. Bu tarz öğretici hocalarla daha da iyiye gideceğime inanıyorum." dedi.
Tek üzüntüsünün seyirci sayılarındaki düşüş olduğunu, geçmiş yıllarda televizyondan Türk takımlarının maçlarını izlerken dolu tribünlerde coşkulu taraftarlar ve müthiş bir maç atmosfer gördüğünü de belirten Alexandru Epureanu, "Ancak ne yazık ki bu sezon aynı tabloyla karşılaşmam mümkün olmadı. Türkiye'de futbol Rusya'ya göre çok daha ön planda. Buradaki taraftarlar adeta takımlarıyla yaşıyor. Takımları kazandığı zaman çok seviniyor, kaybettiği zaman adeta yıkılıyorlar. Türkiye için tam anlamıyla futbolla yatıp kalkan bir ülke diyebilirim." diye konuştu.
Burada çok gol atmasının üç nedeni olduğunu da belirten Alexandru Epureanu, "Birincisi, hocamız duran toplar konusunun üzerinde hassasiyetle duruyor ve bize sürekli özel çalışmalar yaptırıyor. İkincisi takımımızda duran topları büyük bir ustalıkla kullanan oyuncular var. Üçüncüsü de şans faktörü." diyerek, şunları söyledi:
"Küçüklükten beri ne zaman maç kaybetsem hep 'Nerede hata yaptım, nasıl daha iyi olabilirim' diye düşündüm. İçimde hep daha iyiyi aramak ve daha iyi olmak gibi bir düşünce vardı. Bugün bulunduğum konuma da bu sorgulayıcı kişiliğim sayesinde ulaştım diyebilirim. Futbola başladığımda benden çok daha yetenekli arkadaşlarım vardı ama onlar bugün futbola devam etmiyor. Genç oyuncunun istekli olması, hayallerinin bulunması, çok çalışması ve işine sadakatle bağlı olması lâzım. Yeteneğin üzerine bunları koyarsanız bir yerlere gelebiliyorsunuz."
Bursaspor'a attığı penaltının, resmi maçlarda attığı ikinci penaltısı olduğunu da belirten Alexandru Epureanu'nun "Ben çok özel bir penaltı olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta önemli olan vurduğunuz topun ağlarla buluşmasıdır. Gol olduktan sonra bütün penaltılar aynıdır." dedi.
TamSaha Dergisi'nden Mazlum Uluç'a konuşan Moldovalı oyuncu Alexandru Epureanu'nun röportajının detayları şöyle:
- Rusya Ligi'nde oynarken ve o ligde 7 sezon geçirmişken Türkiye'ye transfer olma fikri nereden aklına düştü?
Rus kulübüyle olan sözleşmem sona ermişti. Artık evimdeydim ve teklifleri değerlendirme aşamasındaydım. Rusya'dan yeni teklifler de almıştım. Ancak menajerim bana, "Türkiye'den bir İstanbul takımından teklif var. Yeni bir takım, harika tesisleri var ve ciddi bir atılım yapmayı planlıyorlar. Birkaç yıl içinde Türkiye'nin büyük takımlarından biri olmayı hedefliyorlar" deyince ben de Başakşehir'e gelmeyi tercih ettim.
- Yeni bir takım, yeni bir heyecanı anlıyorum ama seni Süper Lig'e getiren temel motivasyon neydi?
Asıl motivasyonum Abdullah Hocanın varlığıydı. Çünkü onun çok iyi bir hoca ve çok iyi bir insan olduğuyla ilgili bilgiler almıştım. Buraya gelmemin en önemli nedeni de budur. Ben öğrenmeye açık bir oyuncuyum ve kendimi geliştirecek alanlar arıyorum. Bu tarz öğretici hocalarla daha da iyiye gideceğime inanıyorum. Bir yandan da Türkiye'de futbolun ne kadar çok sevildiğini biliyordum ve bu da Başakşehir'e gelişimde etkili olan faktörlerden birisiydi.
- Buraya gelmeden önce Türk futbolu hakkında neler biliyordun? Geldikten sonra düşüncelerinde ne gibi değişiklikler oldu?
Türk futboluyla ilgili çok fazla bilgim yoktu açıkçası. Her yabancı gibi ben de Avrupa kupalarında oynayan Türk takımlarını tanıyordum. Bir yandan da Türklerin futbolu ne kadar çok sevdiğini ve ne kadar ilgi gösterdiğini biliyordum. Buraya geldikten sonra da bu fikrim pekişti. Kafelerde olsun, restoranlarda olsun herkesin futbol konuştuğunu, futbolcuları tanıdığını ve onlara büyük bir ilgi gösterdiğini gözlemliyorum. Tek üzüntüm seyirci sayılarındaki düşüş. Geçmiş yıllarda televizyondan Türk takımlarının maçlarını izlerken dolu tribünlerde coşkulu taraftarlar ve müthiş bir maç atmosferi görüyordum. Ancak ne yazık ki bu sezon aynı tabloyla karşılaşmam mümkün olmadı. Taraftarlı maçlar kesinlikle futbolcuları olumlu yönde etkiler, motive eder. Dolayısıyla futbolun kalitesini de yükseltir. Umarım lig yarışının daha da renkleneceği bu son bölümde maçlarımızı daha fazla seyircinin önünde oynamamız mümkün olur.
- Abin Sergiu Epureanu da 2000'li yılların başında Türkiye'de futbol oynamıştı. Önce Samsunspor, sonra da İstanbulspor'da forma giymişti. Hatta Abdullah Avcı'nın da İstanbulspor'daki ilk hocalık tecrübesinde onun öğrencisi olmuştu. Abin Türkiye hakkında sana neler anlattı?
Dediğiniz gibi abim Türkiye'de oynadığında 2000'li yılların başıydı. Yani bundan 15 sene kadar öncesiydi. Elbette bana Türkiye ile ilgili iyi şeyler söyledi ama şöyle de bir gerçek var ki onun oynadığı dönemden bu yana Türkiye'de çok şey değişti.
- Abdullah Avcı'yı bugüne kadar çalıştığın teknik adamlardan ayıran en belirleyici özellikleri neler?
Hocaları mukayese etmek biraz haksızlık olur. Ama Abdullah Hocayla ilgili şunları söyleyebilirim…Bir kere çok zeki ve iyi niyetli bir insan. Bazı hocalar yaptığınız yanlışı direkt yüzünüze vurur. Abdullah Hocaysa maçla ilgili değerlendirme yaparken hem doğru yaptıklarınızı hem de hatalarınızı birlikte anlatıyor. Hatalarınızı söylerken de bir daha tekrarlanmaması ise ne yapmanız gerektiği konusunda size yol gösteriyor. Onun bu tarzının hem oyuncunun hem de takımın gelişimine büyük katkı sağladığını gözlemliyorum.
- Moldova, Rusya ve Türkiye Liglerinde forma giymiş bir oyuncu olarak, bu ligleri karşılaştırır mısın?
Moldova Ligi'nde oynamaya başladığımda çok gençtim, dolayısıyla uzun yıllar öncesiyle bir mukayese yapmak çok doğru olmaz. Rusya Ligi ve TürkiyeLigi'nin ise son dönemde büyük bir atılım içinde olduklarını ve büyük yıldızları transfer ederek oynattıklarını söyleyebilirim. Ancak Türkiye'de futbol Rusya'ya göre çok daha ön planda. Buradaki taraftarlar adeta takımlarıyla yaşıyor. Takımları kazandığı zaman çok seviniyor, kaybettiği zaman adeta yıkılıyorlar. Türkiye için tam anlamıyla futbolla yatıp kalkan bir ülke diyebilirim.
- Rusya ve Türkiye liglerindeki futbolun kıyaslamasını yapar mısın?
İki lig arasında bazı benzerlikler var. Türkiye'de bütçesi yeten takımlar üst düzey oyuncuları transfer edebiliyor ve futbolu daha yüksek kalitede oynayabiliyor. Aynı durum Rusya için de geçerli. Orada da zengin kulüpler benzer transfer politikalarıyla güçlü kadrolar kurup rakiplerinin önüne geçebiliyor.
- Türkiye'ye gelene kadar 13 sezonda oynadığın lig maçlarında attığın gol sayısı 14. Süper Lig'de ise yarım sezonda 4 gol atmayı başardın. Burada gol sayını artırmanı neye bağlıyorsun? Türkiye'deki takımlar duran top savunmalarında daha fazla mı hata yapıyor?
Bunun üç nedeni var. Birincisi, hocamız duran toplar konusunun üzerinde hassasiyetle duruyor ve bize sürekli özel çalışmalar yaptırıyor. İkincisi takımımızda Mossoro, Doka, Visca gibi duran topları büyük bir ustalıkla kullanan oyuncular var. Üçüncüsü de şans faktörü. Biraz da şansım olduğu için o pozisyonlarda gol atmayı başarabildim. Bu arada takımdan ayrılan Sezer Öztürk'ün de hakkını teslim etmem gerekiyor. Onun sayesinde attığım bir gol var ki, yaptığı o ortayı herkes gole çevirebilirdi.
- Moldova Millî Takımı'nın kaptanlığını yapıyorsun ve 2007 ile 2011 arasında ülkende yılın futbolcusu seçildin? Ülkenin en iyi oyuncusu noktasına gelmeni sağlayan en önemli özelliklerin neler?
Kendi özelliklerimle ilgili konuşmam yanlış olur. Bu yorumu dışarıdan benim oyunumu izleyen kişilere bırakalım. Moldova'da dört kez yılın oyuncusu seçilmeme gelince, açıkçası ülke futbolumuzun durumu çok iyi bir yerde değil. İyi oyuncularımız da yurtdışında oynuyor. Herhalde ben de ülke futbolunun geri olması ve iyi oyuncuların da yurtdışında oynaması nedeniyle, yurtdışında oynayan bir oyuncu olarak böyle bir ödüle lâyık görüldüm.
- Benim aslında öğrenmek istediğim şuydu; birlikte futbola başladığın insanların hiçbirini bugün tanımazken seni bu röportajın öznesi yapan özelliklerin nelerdi?
Bu soruya karşılık olarak sorgulayıcı kişiliğimi söyleyebilirim. Küçüklükten beri ne zaman maç kaybetsem hep "Nerede hata yaptım, nasıl daha iyi olabilirim" diye düşündüm. İçimde hep daha iyiyi aramak ve daha iyi olmak gibi bir düşünce vardı. Bugün bulunduğum konuma da bu sorgulayıcı kişiliğim sayesinde ulaştım diyebilirim.
- Artık tecrübeli ve olgun bir oyuncu olarak ekstra çalışmalar yapmayı sürdürüyor musun? Bu konuda genç oyunculara neler tavsiye edersin?
Genç oyunculara şunu söylemek isterim; futbola başladığımda kendi yaş grubumda benden çok daha yetenekli arkadaşlarım vardı ama onlar bugün futbola devam etmiyor. Genç oyuncunun istekli olması, hayallerinin bulunması, çok çalışması ve işine sadakatle bağlı olması lâzım. Yetenek mutlaka gerekiyor ama yeteneğin üzerine bunları koyarsanız bir yerlere gelebiliyorsunuz. Bizde şöyle bir söz vardır; "Siz yeter ki isteyin, Tanrı isteğinizi gerçekleştirir." Genç oyunculara tavsiyem de budur.
- Dünyada ve Türkiye'de hangi stoperleri beğeniyorsun?
Dünya futbolunda beğendiğim stoperler Thiago Silva, Pepe ve Sergio Ramos. Zaten hepsi de büyük takımlarda oynuyor ve hemen hemen herkesin beğendiği oyuncular. Türkiye'deki stoperler için ise sadece takım arkadaşlarımı konuşmak istiyorum. Yalçın Ayhan zaten çok tecrübeli bir stoper ve herkes onun ustalığının da kalitesinin de farkında. Bir başka özelliği ise gerçek bir lider olması ve takımı büyük bir beceriyle yönetip yönlendirmesi. Bir de Gençer Cansev'den söz etmem gerekiyor. Her ne kadar fazla süre almadıysa da her görev verildiğinde hazır oldu ve elinden gelenin en iyisini yaptı.
- Bu liderlik konusu önemli… Moldova Millî Takımı'ndaki kaptanlık görevinin yanında Bursaspor'la oynanan kupa maçına da kaptan çıktın. Geçmişte kaptanlık oldukça önemli bir görevdi. Bugün için takım kaptanlığının geçmişteki kadar önemli bir fonksiyon olduğunu düşünüyor musun? İdeal bir kaptan nasıl olmalı?
Açıkçası Bursaspor maçında sahaya kaptan olarak çıkmak benim için de sürpriz oldu. Soyunma odasında maça kaptan olarak çıkacağımı öğrendiğim zaman hem şaşırdım hem de sevindim. Baktığınızda kaptanların sorumlulukları diğer oyunculardan elbette daha fazla. Kaptan değilseniz sadece kendi yaptıklarınızla sorumlu olursunuz ama kaptan olduğunuzda bütün takımı düşünmek zorundasınız. Diğer arkadaşlarınızın da eksiklerini görerek bu eksikleri gidermeniz ve onlara yardımcı olmanız gerekiyor. Bence liderlik ve kaptanlık son derecede önemli vasıflar. Çünkü bazen takım için işler kötü gider ve o kötü giden işleri düzeltmek de kaptanın sorumluluğundadır.
- Bursaspor maçından söz edilmişken, o gün kullandığın penaltı büyük bir soğukkanlılık gerektiren, usta işi bir vuruştu. Önce kaleciyi bir köşeye yatırmak, sonra da topu diğer köşeye yuvarlamak oldukça etkileyiciydi. Zaten hemen ardından da futbolseverler bu penaltı atışını konuştu. Penaltıları her zaman bu şekilde mi atarsın yoksa o anda içinden gelen bir karar mıydı?
Bursaspor'a attığım penaltı, resmi maçlarda attığım ikinci penaltıydı. Ben çok özel bir penaltı olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta önemli olan vurduğunuz topun ağlarla buluşmasıdır. Gol olduktan sonra bütün penaltılar aynıdır.
- Ligimizdeki tüm takımları artık tanıyorsun, şampiyonluk adayın hangi takım?
Tek bir şampiyon adayım yok. Ligin üst sıralarında olan üç takım Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'dan biri şampiyon olacak. Bu üç takımın dışında Trabzonspor ve Bursaspor'un da oynadıkları futbol tarzını beğeniyorum. Umarım biz de bu kadar rakibin arasında kendimize üst sıralarda bir yer bulabiliriz. Ligin alt sıralarındaki takımlara baktığımızda da kalite açısından büyük farklar olduğunu söyleyemeyiz. Pek çok maçın büyük çekişmeye sahne olduğunu ve küçük detaylarla kazanılıp kaybedildiğini görüyoruz. Bence hiçbir maçın sonucunu önceden tahmin edebilmek mümkün değil. Çünkü ligin altında da iyi takımlar mevcut.
- Bugüne kadar oynadığın maçlarda seni en fazla zorlayan forvetlerhangileriydi?
Bir isim vermek istemiyorum. Bence takımların çoğunda kaliteli santrforlar var. Savunma oyuncusu açısından işi zorlaştıran şeyin rakip oyuncuların kalitesinden çok, o maçtaki konsantrasyon ve odaklanma sorunları olduğunu düşünüyorum.
- Takım arkadaşların arasında yetenekleri ya da profesyonelce yaşamasıyla seni en çok etkileyen kim oldu?
Başakşehir, diğer ekiplere göre kolektif oyunun daha ön plana çıktığı bir takım. Bizde oyuncular bireysel yetenekleriyle değil, kolektif oyun içindeki rolleriyle takıma katkı sağlıyor. Dolayısıyla tek tek isim vermek yerine bütün takımın yıldız olduğunu söyleyebilirim.
- Başakşehir'deki hedeflerin neler? Bu sezondaki performansınla ülkende yeniden yılın oyuncusu seçilme şansın olduğunu düşünüyor musun?
Öncelikli hedefim Başakşehir adına iyi oynamam ve takımımın da iyi sonuçlar alması. Benim için hedef, her zaman önümüzdeki ilk maçtır. Uzun vadeli hedef koymayıp maç maç düşündüğümde daha iyi odaklanıyorum. Sonuç olarak söylemek gerekirse öncelikli hedeflerim takımımın başarılı olması ve Moldova Millî Takımı'yla da başarılar elde etmek. Tabiî ki tüm bunların sonucunda yılın futbolcusu seçilirsem mutlu olurum ancak öncelikli hedefim bu değil.
- Önümüzdeki sezondan itibaren ligimizdeki takımların kadrolarında 14 yabancı oyuncu bulunabilecek ve bir takım isterse 11 yabancı oyuncuyla sahaya çıkabilecek. Bu kararın Türk futbolunu ve Türk oyuncuları nasıl etkileyeceğini düşünüyorsun?
Yabancı bir oyuncu olarak bu kural değişiminin benim açımdan güzel olduğunu söyleyebilirim. Türk oyuncular için ise iki farklı bakış açısı getirilebilir. Birincisi, yabancı oyuncu sayısının artmasıyla genç oyuncuların A takıma yükselmesi zorlaşabilir. İkinci bakış açısıyla ise genç oyuncular bu zorluğa karşı daha yukarılara çıkmak için kendilerini daha fazla geliştirmek zorunda kalabilir ve bu da doğal olarak Türk futbolunun yararına olabilir. Ama en doğrusu bu kuralın etkilerini test edebilmek için birkaç yıl beklemek. Birkaç yıl sonra A Millî Takım'ın ve alt yaş gruplarındaki takımların aldığı sonuçlara göre kuralın kâr-zararı üzerine yeni ve daha sağlıklı bir değerlendirme yapılabilir.
- İstanbul hakkında ne düşünüyor, boş günlerini nasıl geçiriyorsun?
İstanbul gerçekten de çok güzel bir şehir. Özellikle deniz kenarındaki restoranları çok beğeniyorum. Evcimen birisiyim ve daha çok ailemle vakit geçirmeyi seviyorum. Boş günlerimde de ailemle birlikte yaşadığım Florya ve çevresinde geziyorum. Takdir edersiniz ki şehir merkezine gittiğimizde ciddi bir trafik sorunu yaşanıyor. Bu nedenle zaman zaman merkeze gitsem de daha çok Florya civarında kalmayı tercih ediyorum.
- Moldova'da ve Rusya'da yaşadın, şimdi de İstanbul'dasın. Yaşadığın şehirleri İstanbul'la kıyasladığında neler söyleyebilirsin?
Yaşadığım her şehrin kendine has özellikleri vardı. Hepsinde de çok rahat ve iyi yaşadım. Hepsi de ailem ve benim için çok iyi tecrübeler oldu. İstanbul'un diğerlerinden en önemli farkı Müslüman bir toplumun içinde yaşıyor olmamız. Ailem ve ben burada da çok rahat yaşıyoruz. İnsanlar son derecede sıcakkanlı ve dost canlısı. İstanbul'da yaşıyor olmaktan dolayı mutluyum. Dilerim hem özel hayatımda hem de futbol hayatımda mutlu ve başarılı günlerimiz devam eder.
CİHAN