(...)
72 masum ve savunmasız insanın çölde susuz ve aç bırakılıp katledildiği Kerbela'nın bunca derin yara açmasının sebepleri var:
İlki, şehit edilenlerin tamamı Ehl-i Beyt'tendir ki, onların bebeklerine bile merhamet gösterilmedi.
İkincisi, bir yandan hayli kalabalık ve iyi donatılmış bir ordu, diğer yandan çoluk çocuktan müteşekkil 72 kişi. Hangi sebep ve gerekçe ile olursa olsun, savaşın meşruiyetini gölgeleyen faktör orantısızlıktır. Kerbela'da bu orantısız güç kullanımı zirve yapmıştı.
Üçüncüsü hepsinden ağırdı. Çünkü eğer Arap yarımadasında hâlâ varlıklarını koruyan putperest müşrikler, Sasani Mecusileri, Babil veya Hind Sabiileri ya da Bizans Hıristiyanları bu zulmü işleseydi yine de yara bu kadar derin açılmazdı. Gel gör ki Ehl-i Beyt'in evladını öldürenler Müslüman'dı, Müslüman olduklarını iddia ediyorlardı.
Bugün de Müslümanlar birbirlerine zulmediyor. Tabii ki temel ayrışma Hz. Ali-Muaviye, Hz. Hüseyin-Yezid ayrışmasıdır. Arada öyle kalabalıklar var ki, Kufe'ye giderken Hz. Hüseyin'e şair Ferazdak'ın söyledikleri sınıfındandırlar.” “Hüseyin, Kufelilere güvenme, onların kalpleri seninle ama kılıçları sana karşıdır.” Ve öyleleri var ki, onlar her daim “Hüseyin için ağlar ama Yezid'le iş tutarlar.”
Yezid'in ordusunda kaç münafık ve “merhametli gitmeyin” diye zulmü alevlendiren merhametsiz vardı, bilmiyoruz. Bildiğimiz şey bu yara asırlardır kanıyor. Bu yara kapanmaz ama bir gün Hz. Ali ve Hz. Hüseyin davası kazanırsa kabuk bağlar, kahır ve musibet biraz diner.