Bulaç “Bugüne kadar -2011 seçimleri hariç- katıldığım her seçimde oyumu Milli Görüş partilerine verdim. MSP, RP, FP, SP. 2011'de oyum AK Parti'ye gitti. Sandığa gidersem yine SP derim. Günün siyasetinin kirlettiği ülkede hiç değilse ‘Biz farklıyız, henüz iddialarımızı ve ideallerimizi kaybetmedik. Yüzde 2,5 zekât miktarıdır, umulur ki kiri temizler.’ diyebilmek için.” Dedi.
İşte Ali Bulaç’ın o yazısı:
Günün birinde CHP'nin Ankara Genel Merkezine gideceğim hiç aklıma gelmezdi.
Ve CHP'nin hükümetin kapattırmak istediği dershanelerin açılmasının yolunu açacağı, hele Üstad Said Nursi'nin Risaleleri'nin basımını devletin tekelinden kurtaracağı da aklımın ucundan geçmezdi. O Said Nursi ki, tek parti dönemi boyunca çekmediği çile kalmamıştı. Ama bugün eften püften bahanelerle iktidar, Risaleleri devletin tekeli altına almak isterken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Risaleler birer fikirdir, bu ülkede herkesin kendi fikirlerini açıklama, yayma hakkı vardır, biz bu anlayışla Risaleleri devletin tasallutundan kurtarmak istedik.” diyor. Dahası, bugün herkesin tepesinde Demokles'in kılıcı gibi duran Sulh Ceza Hakimliklerini kaldırma sözünü de veriyor!
DÜNYA TERSİNE Mİ DÖNDÜ?
Salı günü yeni Genel Yayın Yönetmenimiz Abdülhamit Bilici, parti liderlerini ziyaret çerçevesinde Sayın Kılıçdaroğlu'nu da ziyaret etmek istediğimizi söyleyince daveti tereddütsüz kabul ettim.
Esasında benim CHP'ye sözüm vardı, hiç değilse bu sayede kısmen yerine getirmiş olacaktım. 2007'de AK Parti başörtüsü yasağını kaldırmak istediği için kapatılma tehdidiyle karşı karşıya kaldığında şöyle demiştim: “CHP başörtüsü yasağına karşı çıksın, söz ona oy vereceğim.” Bu vaadim Akşam Gazetesi'nde de manşet olmuştu. CHP, başörtüsünü gündeminden çıkardı, partide başörtüleriyle siyaset yapanlar var.
Bu ziyareti FÜM (Fitne Üretme Merkezi) istismar etmesin diye hemen belirteyim: Bugüne kadar -2011 seçimleri hariç- katıldığım her seçimde oyumu Milli Görüş partilerine verdim. MSP, RP, FP, SP. 2011'de oyum AK Parti'ye gitti. Sandığa gidersem yine SP derim. Günün siyasetinin kirlettiği ülkede hiç değilse “Biz farklıyız, henüz iddialarımızı ve ideallerimizi kaybetmedik. Yüzde 2,5 zekât miktarıdır, umulur ki kiri temizler.” diyebilmek için.
CHP'ye giderken “oy vermedim ama Genel Merkez'ine gittim” diye içimden geçirdim. Öteden beri Sayın Kılıçdaroğlu'nu beyaz olmayan geniş kitlelerin kültür ve inanç kodlarıyla Ecevit'ten daha barışık bir sima olarak gördüm. Mütevazı, kibar, yumuşak huylu ve kibir libasına özense de üzerinde eğreti duracak bir beden diline sahip. Tevazu, hilm ve kucaklayıcılık güzel sıfatlardır, kimde tecelli ederlerse saygı uyandırır; kibir, sertlik ve dışlayıcılık da birer sıfattırlar, kimde ortaya çıkarlarsa itici olur.
Zaman'dan arkadaşlar Sayın Kılıçdaroğlu'na çeşitli sorular sordu. Benim iki sorum vardı: Biri Suriye ve Ortadoğu politikasıyla ilgiliydi. Diğeri şuydu: “1923-1950 arası tek parti döneminin hâlâ korkusunu üzerinden atamayan ve elbette sağ, milliyetçi ve diyanetçi-muhafazakâr siyasetçiler tarafından tepe tepe kullanılan baskı döneminden sonra şimdi çeşitli kazanımlara sahip olduğunu düşünen –özünde kayıpta iken kazandığını zanneden- mütedeyyin kitlelere iktidar veya iktidar ortağı olmanız halinde nasıl davranacaksınız? Mesela başörtüsünü yasaklayacak, imam hatipleri kapattıracak mısınız?”
Sayın Kılıçdaroğlu açık yüreklilikle, başörtüsüyle hiçbir sorunlarının olmadığını, imam hatipleri de kapattırmayı akıllarından geçirmediklerini belirttikten sonra şu cümlenin altını çizdi: “Mütedeyyin kitlelerin kazançlarının ve diğer temel hak ve özgürlüklerinin teminatı olacağız!”
Bu açıklamalar birer taahhüt! Sayın Kılıçdaroğlu da sonuçta bir siyasetçi. Ne kadar sözünde durur, çok istese de ne kadarında kararlı ve ısrarcı olur, bilemem. Ama CHP'de köklü bir zihniyet değişiminin yaşandığı apaçık ortada. CHP hakkında yazdığım –bazan hayli sert- yazılar küçük bir kitap tutar, ama daima CHP'nin dönüşümünün asıl devlet zihniyetinin dönüşümü anlamına geleceği hususunu belirtmişim. CHP'nin tek parti bagajı hâlâ onun dezavantajı.
Ama muhafazakâr-dindar kitlelere açılmak ve siyasi kimliğiyle yani ismiyle müsemma olmak istiyor. Sosyal demokrat bir partinin yapması gereken tek şey özgürlüklere sahip çıkması, orta sınıflar ve yoksullardan yana iktisat politikalarının savunucu olması, dindarı sivil hayatında serbest bırakması. Dini, toplumu ve tarihiyle barışık sosyal demokrat siyaset için CHP'nin güçlü bir fikrî zemine ihtiyacı var, bu henüz inşa edilmiş değil. Kürt sorunu ve Ortadoğu konularında da ufuk açıcı şeyler söylemiyor. Ama CHP'de ve Genel Başkanı'nda bu yönde bir irade var. Bu da Türkiye için iyi bir şey!