Münih’te yayımlanan Süddeutsche Zeitung’un yorumunda Avrupa Birliği’nin Yunanistan-Türkiye sınırında yaşanan durumun kontrolünü eline alması gerektiğine dikkat çekiliyor:
"Avrupa Birliği ülkeleri bir an önce ortak sınırlarında adalet ve düzenin sağlanması için adım atmalı. Kimin Avrupa’da bulunma hakkı ve Avrupa’nın korumasına ihtiyacı olduğuna göz yaşartıcı gaz kullanan güvenlik güçleri ve eli sopalı grupların karar vermediğinden emin olmalı. Yunanistan’daki tıka basa dolu kamplarda pislik içinde yaşamak zorunda kalan yardıma muhtaç insanları buradan kurtarmalı ve kendi içinde adil bir biçimde dağıtmalı. Erdoğan’ın alaycı baskı girişimleriyle kendi içinde bölünmek yerine, ortak sınırların yanı sıra, ortak değerleri de korumalı. Avrupalılar işte ancak bu zorlu mücadeleden alnının akıyla çıkarsa, o zaman kalkıp 2015’te yaşananlardan ders aldık diyebilir."
Frankfurter Allgemeine Zeitung’un yorumunda ise Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın girişiminin başarılı olamadığı görüşüne yer veriliyor:
"Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan savaş kareleriyle Avrupa kamuoyunu, AB’nin Türkiye’ye karşı politikası konusunda harekete geçirebileceğini umduysa, en azından ilk dalga hedefine ulaşamadı. Bir yandan Batılı medya Türk tarafının ürettiği fotoğrafların esas itibarıyla güvenilmez olduğunu öğrendi. Öte yandan sınırın Yunanistan tarafından gelen kareler de Erdoğan’ın Suriye’den yeni bir kaçış dalgası olduğu söylemlerine uymuyor. Ancak elbette Avrupalı devlet ve hükümet başkanlarının bu karelerin baskısıyla ne parçalanmış, ne de ülke içinden gelen büyük bir baskıya maruz kalmamış olmaları; insaniyet namına bir despotu hoşnut etmemiş olmamaları, zayıf bir teselli."
Heidelberg'de yayımlanan Rhein-Neckar-Zeitung'un yorumda ise Türkiye-Yunanistan sınırında yaşananlarda zengin ülkelerin oynadığı role dikkat çekiliyor:
"Türkiye ve Yunanistan arasındaki kimseye ait olmayan topraklarda sıkışıp kalan insanlarla, zengin ülkelerin artan silah ihracatı arasında bir bağlantı var, adı de savaş. Arap ülkeleri muazzam şekilde silahlandığı; ABD’de, Rusya’da, Fransa ve Almanya’da üretilen ağır silahlarla ülkelerini toz duman ettikleri ve yine bir de Rusya ve Türkiye gibi güçler savaşı kendi ordularıyla bu halihazırda dengesiz bölgeye getirdikleri için milyonlarca insan kaçışta. Bu şanssızlar göçüne başka nedenlerle anavatanlarında kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış birçok kişinin eklenmesi ise bambaşka bir hikaye. Ancak özellikle Suriye’deki iç savaştan kaçanlar güruhu olmasaydı, göçmenlerin geçiş şansı da olmazdı."
Magdeburg’da yayımlanan Volksstimme gazetesi ise Avrupa Birliği'nin sığınmacılar konusunda yaşadığı ikileme yer veriyor:
"Yunanistan-Türkiye sınırındaki krizin iki ayrı sahnesi var: Ege’deki adalar ve kara sınırı. İkisi de birbirinden tehlikeli. Yunanistan’ın bu durumdan tek başına çıkması mümkün değil. Bunun için Avrupa Birliği’nin tamamı gerekli ancak o da bu konuda ağır bir yükün altında. Durumu bir bütün halinde değil ancak kısmi olarak çözmek mümkün. En azından çocuklar adalardaki tıka basa dolu kamplardan Almanya’ya veya yardıma hazır diğer az sayıdaki ülkeye getirilebilir. Bu da ancak denizde bir damla misali olacaktır. Ancak Eğer AB, giderek daha provokatif bir tona bürünen Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talep ettiği gibi sınırlarını açarsa, o zaman da sadece savaştan kaçan Suriyeliler değil şimdiye kadar olduğu gibi Asya’nın yarısından insanlar gelecek."