DW Türkçe'den Değer Akal'ın haberine göre sağ popülizmin güçlendiği Almanya'da, kimi polis ve ordu mensubunun aşırı sağcı oluşumlarla bağlantılarını, bunlara sempatilerini gün yüzüne çıkaran skandallar, kamuoyunda endişelere yol açıyor.
Eski teğmen Franco A. ile bağlantılı Alman ordusu içindeki bir oluşumun, aralarında Cumhurbaşkanının da bulunduğu bazı siyasetçilere suikast planladığının ortaya çıkmasından aylar sonra bu kez yine ordu içinde "Hanibal'ın Gölge Ordusu" adlı gizli bir grubun, ülkede iç savaş çıkarmayı, darbe yapmayı tasarladığı iddia edilmişti.
Alman ordusunun aşırı sağ şüphesiyle hakkında soruşturma yaptığı personelin sayısı son yıllarda 400'lerin üzerine çıkarken, Alman polis teşkilatında yaşanan skandalların da ardı arkası kesilmiyor. Saksonya Eyaleti'nde görevli bazı polis memurlarının, görevde kod adı olarak Neonazi terör hücresi NSU üyelerinin adlarını kullandıklarının ortaya çıkması, büyük tepkilere yol açmıştı.
Frankfurt'ta NSU davası müdahil avukatlarından Seda Başay Yıldız'a "NSU 2.0" imzalı tehdit mesajları gönderilmesi, olayla ilgili soruşturma sürecinde açığa alınan 6 polisin bir mesajlaşma uygulamasındaki ırkçı sohbet gruplarının gün ışığına çıkması endişeleri daha da arttırdı.
"Toplumun aynadaki sureti”
Demokrasi ve Sivil Toplum Enstitüsü'nden (IDZ) sosyolog Dr. Axel Salheiser, ordunun ya da polis teşkilatının, Almanya'daki toplumsal ve siyasi gelişmelerden bağımsız varlık sürdürmediklerine dikkat çekerek, "Güvenlik kurumları toplumu yansıtıyor, onlar toplumun aynadaki sureti” ifadelerini kullandı.
Salheiser, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, daha gelenekçi, otoriter görüşlere sahip olanların aşırı sağa eğilim gösterebildiğini, bu kişilerin ordu ve poliste görev almaya daha çok ilgi duymaları nedeniyle de, gelinen noktada yapısal bir sorundan söz edilebileceğini kaydetti.
"Poliste aşırı sağa yer yok"
DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Alman Polis Sendikası (GdP) Başkanı Oliver Malchow ise son dönemde yaşanan skandalları "münferit hadiseler" olarak nitelendirerek, Alman polis teşkilatında radikalizm ya da aşırı sağ sorunu olmadığını savundu. Meslektaşlarının yüzde yüze yakınının Anayasa'ya bağlı olan, hukuk devleti zemininde görev yapan personel olduğunu söyleyen Malchow, "Polis mesleğine radikal ve aşırı sağcı düşüncelerini taşımak isteyenlere teşkilatımızda yer yok" ifadelerini kullandı. Malchow, bu yola sapan personele, disiplin hükümleri ile ceza kanununun sunduğu tüm araçların kullanılması gerektiğini vurguladı.
"Zihniyetin değişmesi gerekiyor"
Aşırı sağ ve terörle mücadele uzmanı Winfried Ridder'e göre ise son dönemde güvenlik birimlerinde yaşanan skandalların aydınlatılabilmesi ve benzer olayların önlenmesi için "zihniyet değişimi" kilit önem taşıyor.
Uzun yıllar iç istihbarat teşkilatı BfV'de çalışmış olan Ridder, NSU skandalının ardından Federal Meclis'te oluşturulan araştırma komisyonunun 2013 yılında hazırladığı raporu hatırlattı. Ridder, "Hatırlarsanız bu raporda güvenlik güçleri ile ilgili olarak 47 öneriye yer verilmişti, bu önerilerin en önemlisi hem Anayasa Koruma Teşkilatı (BfV) hem de poliste, zihniyetin değişmesi gerektiği tavsiyesiydi. Evet zihniyetin değişmesi gerekiyor. Ancak ne yazık ki bu yıllar hatta on yıllar alabilecek bir süreç" şeklinde konuştu. Bunun yalnızca güvenlik kurumları mensuplarının çabalarıyla da başarılamayacağını vurgulayan Ridder, "Zihniyet değişimi, öncelikle bunun seçilmişlerin oluşturduğu anayasal kurumlarda kabul görmesi ve onlar tarafında bugüne kadar olduğundan çok daha güçlü bir şekilde teşvik edilmesi ile mümkün" dedi.
Ridder'in dikkat çektiği Federal Meclis raporu, güvenlik kurumlarında ırkçılık, aşırı sağ konularında farkındalığın güçlendirilmesini, bu kurumlarda göçmen kökenli personel ve yönetici sayısının arttırılmasını, farklı kültürlere açılımın sağlanmasını tavsiye etmişti.