Humboldt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Silvia von Steinsdorff, demokrasiden uzaklaşan Türkiye'nin büyük bir hızla otokrasi olma yolunda ilerlediğini kaydetti. Doğu Avrupa ülkeleri ve Türkiye'de demokratikleşme, anayasalar ve siyasi partiler konularında çalışmalarıyla tanınan ünlü Alman uzman, yaşanan son gelişmeleri DW Türkçe'ye değerlendirdi.
Prof. Dr. Silvia von Steinsdorff, sonucunu kabul etmediği seçimi iptal ettiren AKP'nin, halkın seçimler yoluyla yöneticilerin değiştirebileceğine olan güvenini sarstığını söyledi. Muhalefetin buna rağmen 23 Haziran'a ertelenen İstanbul seçimine katılma kararı almasını "akıllıca" olarak nitelendiren von Steinsdorff, "Türkiye'de hayranlık uyandıran anlar yaşanabildiğini, çoğulculuğun ve özgürlüklerin çok ciddi bir şekilde kısıtlanmasına rağmen halkın neredeyse yarısının ‘hayır' diyebildiğini gördük" diye konuştu.
Prof. Dr. Silvia von Steinsdorff'a yönelttiğimiz sorular ve yanıtlar şöyle:
DW Türkçe: Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptaline ve yenilenmesine karar vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prof. Dr. Silvia von Steinsdorff: İstanbul'a ilişkin kısmi iptal kararı bize YSK'nın çok yoğun baskı altında karar almak zorunda kalmış olduğunu gösteriyor. Makul herhangi bir kriter, gerekçe yok. Karar da zaten kurulda oybirliği ile değil, 4'e karşı 7 oyla alındı, bu da bu karara karşı olanların olduğunu gösteriyor. Baskı uygulandığının en önemli göstergesi ve gerçekten olağandışı olan, sadece büyükşehir belediye başkanlığı seçiminin iptal edilmiş olması, ancak, aynı sandıklarda, aynı seçim kurullarıyla yapılan ilçe belediye başkanları ve belediye meclisi seçimlerinin iptal edilmemesi. Bu gelişmelerden çıkan sonuç açık: Anayasa uyarınca bağımsız olması gereken bir kurulun kararına müdahale edildi.
AKP hükümeti seçimler öncesinde, Türkiye'nin dünyanın en güvenli seçim sistemine sahip olduğunu söylemişti. Ancak İstanbul'daki seçim kaybedilince, AKP'li yetkililer birçok usulsüzlük iddiasını gündeme getirerek, oylar çalındığı için kaybettiklerini iddia etti. Öne sürülen gerekçelerle seçimin iptali mümkün mü?
Aslında Türkiye'de son yıllarda 'bu nasıl mümkün olabiliyor?' sorusunu sorduran birçok gelişme yaşandı. Örneğin birbirinden tutarsız anayasa değişikliklerini referanduma sunmak ya da terör şüphesini öne sürerek milletvekillerinin kolektif olarak dokunulmazlıklarının gasp edilmesi mümkün olabilir mi? Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) yüzbinlerce kamu çalışanını görevlerinden almak, darbeyi destekledikleri iddiasıyla hapse atmak mümkün olabilir mi? Veya hükümete karşı fikir beyan ettikleri için akademisyenleri yargılamak mümkün olabilir mi? Ve şimdi tanık olduğumuz gibi manipülasyon yoluyla seçimlerin iptali mümkün mü? Bunlar anayasa ve yasa ihlalleridir, kurumlara manipülasyondur. Ama eğer bir kişi, sistematik olarak Anayasa'yı ihlal eder, güçler ayrılığını tasfiye etmek ister ve diğer siyasi aktörler ve halkın çoğunluğu buna engel olmazsa evet Türkiye'de görülebileceği üzere bunlar mümkün…
Özgür ve adil seçimler, seçmen idaresine saygı demokrasinin temel ilkeleri… Türkiye'de yaşanan son gelişmeler sonrasında, hala işleyen bir demokrasiden söz edebilir miyiz?
Türkiye'nin geçmişine baktığımız zaman, tam anlamıyla liberal, anayasal bir demokrasiden söz etmek zor, buna en çok yakınlaştığı yıllar 2000'li yılların başlarıydı. Ancak öyle ciddi bir gerileme oldu ki bugün gelinen nokta, 90'lı yılların da çok daha gerisinde. Üzücü olan edinilen demokratik kazanımlarda çok büyük bir hızla gerileme yaşanması. Türkiye'deki mevcut sistemi şu an için yerleşmiş bir otokrasi olarak tanımlayamayız ama büyük bir hızla o istikamette yol alındığı açık.
Türkiye'de yargı bağımsızlığıdan söz etmek de artık giderek zorlaşıyor. Bazı uzmanlar, anayasal bir kriz yaşandığı yorumunu yapıyor, buna katılıyor musunuz?
Aslında modern Türkiye tarihinde hiç bir zaman yargı gerçek anlamda bağımsız olmadı. 2013 yılından itibaren ise Türkiye'de yargı bağımsızlığının sistematik olarak zayıflatıldığına tanık olduk. 2016 yılındaki darbe girişimini izleyen OHAL döneminde de aleni ve bilinçli bir şekilde bazı mekanizmalar devre dışı bırakıldı. OHAL kalktı ama aynı kurallar devşirilerek fiilen yasalara dönüştürüldü. Oyunun bu 'yeni kuralları' açık bir şekilde yargı bağımsızlığını ihlal ediyor. Darbe girişimi sonrasında yapılanlar da anayasal olmaktan çok uzaktı o dönemde de açık anayasal ihlalleri sözkonusuydu. Evet, şu anda yaşanmakta olan da anayasal bir kriz. Ama sorun şu ki hangi anayasayı korumaya çalışıyoruz? Geçmişte yalnızca AKP'nin değil, birçoklarının değiştirilmesi gerektiğini savunduğu 1982 Anayasası'nı mı? Bu anayasada yapılan değişiklikler sonrası ortaya çıkan anayasayı mı? İdeal olanı nedir? Çünkü her şey mevcut anayasaya uygun olsa dahi, sorunlar çözümlenmiş olmayacak.
23 Haziran'da yapılacak İstanbul seçimiyle ilgili endişeler dile getiriliyor. Halkın sandığa, demokratik seçimler yoluyla iktidar değişikliğine güveninin sarsılması tehlikeli değil mi?
Halkın, seçimler yoluyla yöneticileri değiştirebileceğine güven duyması büyük önem taşıyor. Bu güveni sarsan AKP'nin kaybettiği seçimin sonucunu kabul etmeyip iptal ettirmesi. 23 Hazıran seçimlerine dair, ilkesel olarak, öngörülebilir olan prosedüre odaklanmalıyız. 31 Mart'ta daha fazla oy aldığını bildiğimiz muhalefetin, 23 Haziran seçimleri için 'bu işte varım' demesini de akıllıca buluyorum. Şimdi gerçekten de Erdoğan'ın arzu ettiği sonucun ortaya çıkıp çıkmayacağını görmek gerekiyor. Kaybeden taraf için çok önemli sonuçları olacağı açık. Çünkü bu sonuç, Türkiye'deki seçmenlerin dörtte birinin kararını yansıtacak. Ayrıca şunu da unutmayalım. Türkiye'de hayranlık uyandıran anlar yaşanabildiğini, çoğulculuğun ve özgürlüklerin çok ciddi bir şekilde kısıtlanmasına rağmen halkın neredeyse yarısının "hayır" diyebildiğini gördük.