Kaiserslautern ABZ ve Implus derneklerinin ortaklaşa düzenlediği Ramazan programına Alman misafirler yoğun ilgi gösterdi. Kaiserslautern'in önde gelen isimlerinin katıldığı programda ramazan ayı ve orucun önemi üzerinde duruldu.
Kuran’ı Kerim’de yer alan Meryem Suresi’nden ayetlerin okunduğu gecede Ney dinletisi ve semazen gösterisi yapıldı. Almanlar, büyük bir dikkatle izledikleri sema gösterisinden çok etkilendi. Birçok misafir semayı ilk kez canlı olarak gördüğünü ve çok heyecanlandıklarını belirttiler. İslamiyet'te ve Hristiyanlık’ta oruçun yeri hakkında konuşmaların olduğu programda anlatılanlar büyük bir dikkatle dinlendi. Program vaktin girmesiyle topluca yapılan iftar yemeğiyle devam etti.
İftara iştirak etmekten mutluluk duyduğunu belirten Kaiserslautern Polis Departmanı Başkanı Ralf Klein, gecede toplanan yardımı da Tafel yetkilisine taktim etti.
Programda konuşan Pfarrerin Jutta Rech, “Bu eyalette çok geziyorum. Bu tarz güzel bir programda bulunmaktan çok mutluyum. Oruç aslında Yahudilikten geliyor. Onlar çok oruç tutuyorlardı. İncil’de de oruçla ilgili ayetler var. Hz İsa ve yanındakiler oruç tutuyorlardı. Yılbaşı öncesi oruç günleridir ama insanlar bunu bilmiyorlar. Oruç Hristiyanlık’ta Paskalya’da başlıyor. Oruçu ve bu tür programları çok önemsiyorum” dedi.
Misafirlere İslamiyet’te oruçla ilgili Almanca olarak detaylı bilgi veren İlahiyatçı Eset Mavinehir, “Oruçla Allah’a yaklaşmak gerekir. Oruç Allah rızası için bir nevi perhizdir. Efendisine talip olan ruhtur ama bilinç, akıl ve ruhla iç içe olduğundan çok daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu nedenle ruh, efendisine yükselmek ister, ancak öte yandan, sürekli olarak dünyevi, fiziksel olana iten ve onu nefsinin kölesi yapan güçler de onda iş başındadır.” şeklinde konuştu.
Hz. Muhammed'in sadece kişisel ibadetine odaklanan bir insan olmadığını belirten Mavinehir, “O, aynı zamanda topluma da yöneldi, elinden geldiğince yardım etti ya da iyilik yapmaya çalıştı. Bu bağlamda Ramazan ayının sosyal bir yönü de bulunmaktadır. İhtiyacı olanlara karşı empati uyandırır ve bu da insanlarda cömertliği uyandırır. İslam ‘vermeyi’ sadece maddi şeylerle sınırlamaz. Kendi bilgisinden başkalarının faydalanmasına izin vermek, zamanını insanlığa adamak, vücudunu başkalarının yardımına koşmak için kullanmak ‘vermenin’ birkaç alanıdır. Ayrıca sadaka, zenginin fakire verdiği bir hediye değil, Allah'ın fakirlere bahşettiği bir haktır.” ifadelerini kullandı.
Pfarrerin Kira Seel, “Oruc insanlara göre değişiyor. Bazıları sevdiklerinden fedakarlık veriyorlar. Örneğin eti seven et yemeğini, arabasını seven araba kullanmayı, telefonunu seven telefonunu kullanmayı bir müddet bırakıyor. Yani sevdiği şeylerden fedakarlık vererek oruç tutuyorlar ve onları zapturapt altına alarak kendilerini kontrol etmesini öğreniyorlar.” açıklamasını yaptı.
İftar programına çok farklı kesimlerden ve dinlerden insanın gelmesinden memnun olduklarını belirten dernek yetkilileri, “Çünkü orucu bozmak ancak onu birçok insanla paylaşabildiğiniz zaman gerçekten güzeldir. Bu günler bizim için birliktelik ve hayırseverlik üzerinedir. Hristiyan, Yahudi, inançsız… Kim olursa olsun ayırt etmeden arkadaşlarımızla birlikte orucu bozmak bizim için çok önemli bir anlam ifade etmektedir. Tüm farklılıklara rağmen, biz her şeyden önce insanız.” ifadelerini kullandı. Gecenin sonunda Alman misafirler, programı düzenleyen ABZ ve Implus dernek yöneticileri Seniz Kocaman'ı, Hülya Akkoyun'u ve Ceylan Gökçe'yi ve diğer üyeleri ayakta alkışladı.