ALTAN BİRADERLERE VURMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Darbe girişimi sonrası iyice hızlanan gazeteci tutuklama furyasına, Ahmet ve Mehmet Altan da eklendi.
Malumunuz, gazetecileri susturmanın, muhalif sesleri bastırmanın ve hapiste uzun boylu tutmanın formülü, “TC hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek ve silahlı terör örgütüne üye olmak”la suçlamak.
Altanlar’a da atfedilen suçlar bunlar…
Mehmet Altan’ın tutuklanma gerekçesi ne? 14 Temmuz gecesi Can Erzincan TV’deki sözleri nedeniyle “darbeden haberdar olmak”, yazdığı yazılar, “(Erdoğan’ın) diktatör olduğu, hukuk tanımadığı” algısını oluşturmaya çalışmak ve “ülkeyi yönetenlerin iktidardan gitmesi gerektiği” anlayışını savunmak…
Ahmet Altan’ın tutuklanmasında ise Taraf gazetesi genel yayın yönetmenliğinde “TSK’yı itibarsızlaştırma yönünde manşetlere yer vermek” ve “Cemaat'in gayelerine hizmet etmek” iddialarına yer verilmiş…
Ancak tutuklama kararında, Ahmet Altan’ın “darbeden haberdar olduğu” ve “darbe için zemin hazırladığı” suçlamaları var.
Mehmet Altan gibi, yine 14 temmuz gecesi televizyonda söyledikleri ve Erdoğan’ı çok sert eleştirdiği iki yazısı ‘kanıt’ gösterilmiş. (Ezip Geçmek ve Mutlak Korku)
Laik kesimin Altan nefreti
Fakat Altanlar’ın düşüşüne el ovuşturan kesim, sadece iktidar çevreleri değil. Muhalif, laik kesimden de tutuklanmalarına destek var.
Altanlar’ın bir dönem yaptıkları yayın ve söyledikleri sözlerle askeri vesayeti yıprattığı, Gülen cemaatini güçlendirdiğini ve AKP’ye hizmet ettiğini düşünen çok.
Sanki ülkenin bugüne gelmesinin tek sorumlusu onlarmış gibi, sanki koskoca bir toplum Altanlar’ın gücüyle şekillendirilmiş gibi bir hava yaratılıyor.
Son derecede edilgen ve eksik bir yorumlama olmasını bir yana koyalım, gazeteciliği kötüye kullanmanın veya kötü gazetecilik yapmanın hapisle cezalandırılmasını istemek anlamına geliyor. Böyle birşey olabilir mi?
Geçmişten bugüne taşınan öfke ve nefret kusulurken, bugün hangi gerekçelerle hapse atıldıklarının bile üzerinde durulmuyor.
Yılmaz Özdil’ın Sözcü’deki “Altan Biraderler” başlıklı yazısı intikamcı bakış açısına güzel bir örnek.
Özdil, yazısında Altanlar’la Erdoğan’ın arasından su sızmayan dönemden (tam tarih vermeden) alıntılar yapmış. Altanlar’ın Kemalistleri eleştiren, AKP ‘demokrasisi’ni öven, Türkiye’nin dönüşüm yaşadığını iddia eden yazı ve sözlerini hatırlatıyor.
Evet, bunların hepsi gerçek. Ancak tutuklanma sebepleri bunlar değil.
Liberal olmak hapse atılmanın gerekçesi olabilir mi?
Bir kere Altanlar’ın son 4-5 yıldaki sert muhalefeti ve eleştirilerinden hiç bahsetmeyince, yani AKP ile liberallerin kopuşu yokmuş gibi davranınca bilgi eksik kalıyor, yanlı oluyor.
En önemlisi, bu kindar tutum, toplumsal muhalefete zarar veriyor.
Oysa Altanlar, iktidar için kullanışlı olmaktan çıktıkları, ötesinde sert muhalefet yapmayı seçtikleri için hapiste.
Ahmet Altan’ın Taraf’ı yönetirken yaptığı hatalar, seçimler veya Mehmet Altan’ın zamanında iktidar medyasında çalışmış olması nedeniyle değil…
Kaldı ki bu düşünceleri savunmak, yanlı haberciliğe imza atmak (objektif habercilik ayrı bir tartışma konusu), liberal olmak, hapse atılma nedeni olamaz. Böyle bir suç tanımlaması yok.
Hatırlatalım: Basın özgürlüğü, sadece iktidarın lehine olan ya da zararsız düşünceleri değil… Aynı zamanda iktidarın ya da toplumun bir bölümünü rahatsız eden, şoke eden, inciten düşünceleri de kapsıyor.
Evrensel hukuk ilkelerine göre şiddete teşvik, ırkçı söylem, hakaret gibi durumlarda basın özgürlüğüne sınırlama (tutuklama değil!) getirilebilir.
Altanlar’la ilgili söylenebilecek son şey
Altanlar’ın savundukları fikirlere katılmayabilir, topluma zarar verdiğini düşünebilir, hatta nefret edebilirsiniz.
Bunları hiçbiri, “terör örgütü üyeliği”yle tutuklanmalarını haklı göstermez.
İnsanız biz. Zaman içinde beğenilerimiz, tercihlerimiz gibi, fikirlerimiz de değişebilir.
10 yıl önce benimsediğimiz, inandığımız siyasi fikirler geçerliliğini yitirebilir, umut bağladığımız siyasi bir lider büyük bir hayal kırıklığına dönüşebilir.
Altan’ları, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili yayınladıkları belgelerde gazeteci titizliğini göstermedikleri ve ‘haberin şehveti’ne kapıldıkları için; en çok da kendileri gibi düşünmeyenleri küçümsedikleri için ben de eleştirdim, eleştiririm.
Ama şunu adım gibi biliyorum: Altanlar’la ilgili söylenebilecek son şey, askeri darbeye çanak tuttukları veya bunun bir parçası olduklarını iddia etmektir.
Altanlar, pek çok başka gazeteci gibi, hukuki değil siyasi gerekçelerle tutuklandı. Mesele Gülen’e destek olup olmamaları değil, Erdoğan’ı rencide etmiş olmaları.
Ya sırada varsanız ne olacak?
Bugün siyasetçiler dahi “Kandırıldım” diye işin içinden sıyrılmaya çıkarken gazetecilere, yazarlara, ne olursa olsun fikirlerini savunanlara, sırf durdukları yeri beğenmediğimiz için bu muameleyi reva görmek, başa gelen tüm melanetin sorumlusu olarak gösterip yüklenmek, hem üzücü, hem de bir şuursuzluğun tezahürü.
Altanlar’a “Oh olsun” çekenler, acaba yarın benzer bir suçlamayla sıranın kendilerine geleceğinin farkında olmayabilir mi?
Açık açık askeri darbeyi savunmuş olanlar, iktidarı eleştirenler Altanlar gibi hapse tıkılırsa ne olacak?
Birbirine “Oh olsun” diyecek kimse kalmadığında ne yapacaklar?
Hukukun askıya alındığı bir süreçten geçtiğimize göre, sadece Kürtler, solcular, Cemaat üyeleri veya Cemaat’in kıyısından geçenlerin değil, rejime her itiraz edenin hapse konabileceğini unutmayalım.
Bu keyfi idareye karşı alınacak en önemli ve değerli tutum, evrensel hukuk ilkelerinde birleşmek ve dayanışmak. İnsanların özgürlüğünden edilmesini alkışlamak değil.