ABD Hastalık Kontrol ve Koruma Merkezi verilerine göre 65 yaş üzerindeki siyahi Amerikaıların yüzde 14'ü Alzheimer hastası olurken, bu oran beyazlarda yüzde 10'da kaldı.
Siyahilere doğru teşhis konma olasılıklarının da daha düşük olduğu ve ailelerinin genellikle önyargılarla dolu tıbbi sistemden tedavi almak için daha fazla mücadele etmek durumunda kaldığı da belirtiliyor.
2060 yılında siyahi Amerikalılarda görülen Alzheimer vakalarının bugünün dört katı artması bekleniyor.
Bazı risk faktörleri ırka göre değişse de, ırklar arasındaki bu farklılığı yalnızca genetik faktörlerle açıklamak doğru değil.
Siyahiler için risk faktörleri daha yüksek
Problemlerin çoğu hayatın erken safhalarında başlıyor. Kalp hastalıkları ve diyabet gibi risk faktörlerini oluşturan sağlık sorunları siyahi nüfusta daha sıklıkla görülüyor. Bunun sebebi, siyahilerin kirletici sanayilere daha yakın yerlerde yaşaması, sağlıklı besin seçeneklerinin eksikliği gibi unsurlardan kaynaklanıyor.
Ayrıca depresyon, yüksek tansiyon, obezite ve kronik stresin yanı sıra yoksulluk da Alzheimer'a yakalanma ihtimalini yükseltiyor.
Genel olarak bakıldığında siyahiler yaşamları boyunca beyazlara kıyasla aynı kalitede sağlık hizmeti almıyor. Bu nedenle tedaviye, özellikle de yüksek kaliteli tedaviye yeterince erişilememesi, bahsedilen sağlık sorunlarına yol açan risk faktörlerini arttırıyor.
Sonuçta da Alzheimer ve demansa bağlı belirtilerini hafifletecek tedaviye erişim zorlaşıyor.
Siyahileri bir de yaşamları boyunca karşılaştıkları gizli ırkçılığın etkisini de yaşıyor.
Irkçılığın etkisi
ABD Alzheimer Birliği yetkililerinden Dr Carl Hill'e göre ırkçılık stresin artmasına neden olan bir travma ve zamanla idrakta düşüşe neden olan enflamasyon gibi sağlık sorunlarına dönüşüyor.
"Sağlığa, ilaca, barınmaya erişimde yetersizlik yaratan yapısal ırkçılık nedeniyle, ırkçılık ve ayrımcılığa maruz kalanlara risklerini azaltacak bir yol sağlanmıyor." diyen Hill bu sebeple siyahilerin "çifte yumruk" yediklerini ifade ediyor.