Kamil Ergin - Samanyoluhaber.com
Son dönemde Erdoğan’ın gücünün tükendiğine, artık şapkadan tavşan çıkartamadığına ve dolayısıyla ilk seçimde gideceğine dair beklentiler arttı. Her mahalleden yükselen isyan seslerine son olarak 103 emekli amiralin bildirisi eklendi. Erdoğan, kurguladığı finale adım adım yaklaşırken kopacak fırtınaya karşı hazırlıklı olmak lazım.
Filmlerde kötü karakterin doğru inşası iyi karekterin başarısına yol verir. Başka deyişle kötü karakteri temsil eden oyuncu, rolünü ne kadar iyi oynar ve esas oğlana ne kadar sert vurursa izleyicide iyiye taraf olma hissi o kadar gelişir. Bu sebeple iyi filmlerde kötü karakterler her sahnede biraz daha zorbalaşır ve canı hemen kolayca çıkmaz.
Türkiye senaryosuna bu gözle bakınca Erdoğan rejiminin üstlendiği rol, ülkeyi yok etmeye programlanmış bir işgal ordusu gibi. Her adımda dozajı biraz daha artan baskı ve şiddet, final sahnesinde iyi karakterin kazanacağına dair umut ve beklentileri daha da körüklüyor. Erdoğan, kötülüğü temsil edenleri kendi safında birleştirdi. Karşısında sesi gür çıkan birleştirici bir karşı lider bulunmadığı için izleyiciler şimdilik kendi mahallesini temsil eden veya hakkı savunurken dayak yiyen figürlerle duygusal bağ kuruyor.
Anketlerle birlikte ülke ekonomisinin geldiği durum, sokak röportajları ve uluslararası söylemler Erdoğan’ın elinin zayıfladığını gösteriyor. Hukuksuz mafya düzenine göbekten bağlı ayrıcalıklı bir zümre ile A Haber’in damardan enjekte ederek bağımlı hale getirdiği fanatik gruplar dışında destekçisi kalmadı. Başkanlık sisteminden istenen verim alınamıyor. Halkına müjde verme bahanesiyle kamera karşısına geçtiğinde kendini tekrar eden içi boş sözler ediyor. İçerde ve dışarda Erdoğan’ın kazık atmadığı grup/ülke neredeyse hiç kalmadı. Avrupa, Amerika ve Rusya arasında gelgitler sonuç vermiyor. Ortakları, kendi aralarında çıkacak bir çatışmaya karşı tedbir almakla meşgul. Muhalefetin sesi biraz daha gür çıkıyor. Kendi grubunda yaşanan iç çekişme ve çürümüşlük, damat olayı ve pudra şekeri hadisesi ile iyice ortaya çıktı. Pandemi süreci zaten yönetilemiyor. Kendi kaderine terkedilen milyonlarca Suriyeli mülteci, sosyal yapıyı giderek daha çok tehdit ediyor. Seçimler yaklaşırken ülkedeki durumun vehameti ortada ve işin tadı iyice kaçtı.
Hiçbir iktidar ilelebet kalıcı değil elbet. Ne var ki Erdoğan’ın siyasi kariyeri boyunca tam da eridi bitti denildiği dönemlerde, tıpkı Terminatör filmindeki kötü robot gibi kendini sıfırlayıp küllerinden doğarak bir sonraki sahneye daha güçlü geri döndüğünü biliyoruz. Hep son dakikada sanki birisi ya da bir şeyler imdadına yetişiyor, can simidi oluyor ve tam boğulacağı esnada elinden tutup tekrar güverteye çıkartıyor. Parti kapatma davası, 367 krizi, Gezi Parkı protestoları, 17-25 Aralık hadisesi, 7 Haziran seçimleri ve 15 Temmuz gibi süreçleri hatırlayıp ders çıkaralım. Filmlerden şunu biliriz; senarist veya yönetmen, filmdeki kötü adamın rolünü uzatıp gerilimin dozunu artırıyorsa final sahnesine yatırım yapıyor demektir. Bu açıdan, AKP oylarının eridiği ve Erdoğan’ın imaj problemi yaşadığı şu dönemde daha temkinli olmakta fayda var.
Zira tecrübeyle sabit ki ne vakit ‘bu kadar da olmaz, o kadar ileri gidemez’ dediysek beterin daha beteri, dibin daha dibi olduğunu gördük. Bir mucize olup Erdoğan seçimle gitse bile bundan daha kötüsü, AKP içinden veya farklı gruptan aynı zihniyete sahip daha yetersiz bir karakterin başa geçmesi. Venezüela örneğinde bunu yaşadık. Hugo Chavez’in ölümünün ardından aynı donanıma ve birleştirici karizmaya sahip olmayan Nicolas Maduro, ülke bitmesine rağmen kendisi ayakta kalmaya devam ediyor. Saddam ve Kaddafi birer örnek olabilir ama Esed’in durumu da başka bir rol model. Erdoğan, eniştesini köpeklere yediren Kuzey Kore liderinin popüler imajından hala çok uzakta. Geçtiğimiz günlerde AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal'ın sarfettiği “Hazırlıklarımız 19 yıl sürdü, asıl şimdi başlıyoruz.” sözü bir şeyler ifade etmeli. Demek ki şu ana kadar izlediklerimiz filmin sadece tanıtım bölümüymüş.
Yine film mantığı üzerinden devam edecek olursak bir drama ilkesini hatırlatmakta fayda var. ‘Eğer bir sahnede silah gösteriliyorsa ileriki sahnelerde o silah mutlaka patlayacaktır.’ Sevda Noyan’ın bir televizyon ekranında o silahların varlığını ve işlevini deşifre etmesi üzerinden daha ne kadar süre geçti?
Bir de daha önce senaryosu çok konuşulan ve henüz beyaz perdeye aktarılamayan suikast sahnesi var. Hani birgün Erdoğan köprüden geçiyordu da tam biri intihar edecekken o gelip kurtarmıştı. Buna benzer çakma bir ölümden dönüş hikayesi Erdoğan için yeni bir mağduriyet kapısı ve Allah’ın lütfu olabilir. Emekli amirallerin bildirisine karşı Fahrettin Altun’un Twitter üzerinden paylaştığı ışıkları yanan bina fotoğrafını iyi okuyun. Bana göre ‘Şartlar ne olursa olsun kolay kolay pes edecek değiliz. Biz de kendi aramızda bir şeyler düşünüyoruz.’ diyor.
Ne kastettiğimi daha iyi anlamak için Terminatör filmini ve efsanevi final sahnesini yeniden izleyin. Başta insan gibi görünen ama gerçekte yok etmeye odaklanmış bir robot olduğunu sonradan öğrendiğimiz Terminatör’ün gözündeki kırmızı ışık sönene kadar yaşadığımız gerilim hissini hatırlayın. O, son sahnede ateşlerin ortasında, delik deşik olmuş, kolu bacağı kopmuş, yorgun bir metal yığını olarak ilerlerken karşısına dikilen kahraman seslenir:
‘Kimim neyim varsa aldın aşağılık şey. Ama şimdi seni geberteceğim.’
Elindeki ağır silahla üç el ateş eder ama Terminatör yıkılmayıp ona doğru yürümeye devam eder. Kurşunlar bitince silahı kafasına vurur ama işlemez. Bu kez cebinden elektronik bir çakı çıkartır ve üzerine atlar. Yaşanan arbede sırasında bir fırsatını bulur ve çakıyı terminatörün gözüne saplar. Bu son hamledir. Boşluktan aşağı düşer ve bir demire saplanır. Yanar kül olur ama gözündeki kırmızı ışık hala sönmez. Ekrana kritik sistem hatası uyarıları verir, kendine reset atmayı dener. Bir süre can çekişen Terminatör ruhunu hemen teslim etmez. Ne vakit o ışık söner, o zaman anlarız terminatörün misyonunun sona erdiğini ve iyilerin kazandığını.