Çeyrek asırdan fazla ülkesine şerefle hizmet eden eşlerinin tutuklanmasıyla kimi Yeşil Kart alacak duruma geldi. Kimi ise bu süreçte çocuklar bir de annesiz kalmasın diye sağlığını hiçe sayarak ameliyatını erteledi. Ama hep dik durdular.
Mağdur polis aileleri yaşadıkları sıkıntılı günleri Özgür Düşünce Gazetesi'yle paylaştı.
BABAMI ANNEMiN YERiNE KOYUP MUTLU OLUYORUM
Hikmet T Öztürk, belki de sürecin bedelini en ağır ödeyen isim oldu. Babası İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Ahmet Öztürk 22 Temmuz sahur operasyonunda gözaltına alındığında annesi Ayşegül Öztürk şokun etkisiyle hastalandı. Hamile olan Ayşegül Öztürk yaşadığı stres nedeniyle 4 buçuk aylık bebeğini kaybetti. 16 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra hayata gözlerini yumdu. Küçücük yaşta annesini ve doğmamış kardeşini kaybeden, ardından da babası Silivri’ye gönderilen Hikmet, annesini çok özlediğini belirtiyor.
DOĞUM GÜNÜMDE YANIMDA OLAMADI
Annesini kaybettikten sonra çok üzüldüğünü kaydeden Hikmet duygularını şöyle anlattı: “Çok mutlu ya da çok üzgün olduğum zaman annem aklıma geliyor. Annem aklıma geldiği zaman da çok üzülüyorum. Annemi düşünmeyi çok istiyorum ama düşündükçe kendime olan inancım gidiyor. Babamı götürdükleri zaman da çok üzüldüm. Bu süreçte kendime inanmaktan çok güç aldım. Babama sarılınca onu görünce çok mutlu oluyorum. Annem yok ama babam var, babamı annemin yerine koyup mutlu oluyorum. Kapalı görüşleri sevmiyorum çünkü konuşurken birden telefon kapanıyor. Açık görüşü çok seviyorum, keşke dört saat olsaydı. Doğum günümde, 4 Ocak’ta kavuşmak isterdim babama ama olmadı. İnşallah Şubat’ın ikisinde Arife ablamın doğum günü o zaman kavuşuruz.”
‘HERKES ONU TERKEDECEK’ DUYGUSU İÇİNDEYDİ
Annesini kaybeden Hikmet Öztürk’ün en yakın arkadaşı annannesi Arife Eser. Hikmet’e annesinin yokluğunu hissettirmemek için çabaladıklarını belirten Arife Eser: “Annesinin eksikliğini kapatmak mümkün değil ama bunu en aza indirmek için elimizden geleni yapıyoruz. Ona arkadaş olduk, onunla çocuk olduk. Vefat olayından sonra Hikmet zorlu bir süreç geçirdi. İlk başlarda okula gitmek istemedi. Terk edilme korkusu yaşadı. Herkes onu bırakıp gidecekmiş gibi davranıyordu. Yemediği, içmediği, uyumadığı günler oldu. Annesi ölünce bir insan ağlar. O hiç ağlamadı, acısını farklı yaşadı. Ciddi bir travma yaşadı. Aldığımız destek ve kendi çabalarımızla bu süeci en az hasarla atlattık. Şimdi Hikmet derslerinde çok iyi. Okulda çok iyi, dedesiyle iletişimi çok iyi. Ama tabikî annenin yokluğunu kimse dolduramaz” dedi. Dede Mehmet Eser, “Hikmet kızımın emaneti. Ona annesinin yokluğunu anlatmak çok zorladı bizi” ifadelerini kullandı.
KENDİMİ KUZEY KORE’DE SANDIM
Komiser Hüseyin Korkmaz’ın eşi Leyla Korkmaz Güney Koreli. Ama şimdi Türkiye’de Kuzey Kore benzeri uygulamalara maruz kalıyor. Yaşadıkları için “Kendimi Kuzey Kore’de sandım” diyor. Sürecin başında yaşadığı zorluklarla şu an yaşadığı zorlukların değiştiğini belirten Leyla Korkmaz ilk başlarda ayrılığın kendisini çok yıprattığını şimdi ise bürokratik mevzuatlar ve yalnızlığın kendisini zorladığını belirtiyor.
BEBEĞİMLE YAPAYALNIZ KALDIM
Korkmaz şunları söyledi: “Yedi aylık bebekle yalnız kaldım. Çok basit olan şeylerde çok zorlandım, mesela fatura ödemek. Yabancıyım, küçük bebeğim var, gidip şubelerde ödemem gerekiyordu, çünkü banka hesabım yoktu. Yabancı olduğum için ikametimi her yıl yenilemem lazım, eşim de içeride olduğu için istenen belgelerin sayısı artıyor. Her hafta görüş için bakanlıktan izin almam gerekiyor, her yıl ikamet yenilemem gerekiyor. İkamet değişikliği için en az on belge isteniyor, yabancı olduğum için bu belgeleri bana vermiyorlar, eşim vekalet çıkarıyor, sonra gereken belgeyi alıyoruz. Her resmi belge için böyle uğraşıyoruz.”
SÜRECE ALIŞMAKTAN KORKUYORUM
Korkmaz şöyle devam etti: “Kızım Dilruba’nın bir akşam parmağı kapıya sıkıştı. Eşimin de, benim de ailemiz uzakta. O an düşünüyorsunuz kimi aramalıyım diye. Artık korkuyorum, çünkü bu sürece alışıyorum.” Silivri’ye diğer eşlerle beraber gittiğini belirten Korkmaz, “Her hafta soruyorsunuz, bu hafta arabanızda yer var mı diye, onlar bundan mutluluk duyuyor ama her hafta söylemek zor geliyor. Kızım Silivri’de sıkıldığı zaman baba baybay diyor, kendisinin gideceğini, babanın orada kalacağını biliyor” şeklinde konuştu.
SEKİZ SAAT TEK NOKTAYA BAKTIM
Korkmaz mahkeme günü çok zorlandığını belirterek, “Eşim on adım önümde, ne konuşabiliyoruz ne de dokunabiliyoruz. Sekiz saat boyunca eşim bana ne zaman dönüp bakacak diye gözümü ayıramadım, o beni çok yıprattı. Sanki o Kuzey Kore’de ben Güney Kore’deydim” ifadelerini kullandı.
HERKES GERÇEKLERİ BİLİYOR AMA
Önceden daha sık medyaya konuştuğunu hatırlatan Korkmaz, “İnsanlar gerçekleri duyduktan sonra belki bir değişim olur, sürecin gerçekten ne olduğunu öğrenirler bunları öğrenip de göz yumacak insan yoktur diyordum, şimdi de diyorum ki herkes gerçekleri biliyor ama görmezden geliyor” dedi.
YEŞiL KART ÇIKARTTIM
Eski KOM Müdürü Anadolu Atayün’ün eşi Birsen Atayün, eşi tutuklandıktan sonra yalnız mücadele etmeyi öğrendi. Eşi meslekten ihraç edildikten sonra hiçbir maddi ve sosyal güvencelerinin kalmadığını belirten Atayün, “Hiçbir şekilde maaş ve sosyal güvencemiz yok. Bir arkadaşımın tavsiyesi ile yeşil kart çıkarttım. Maddi olarak ta bir kısmı borç bir kısmı yakınlardan yardım şeklinde, bu konuda konuşmak zor oluyor. Bu süreçte kendimi aştım. Savcılarla, cezaevi müdürleriyle mücadele edeceğim aklıma gelmezdi, normalde sosyal fobisi olan biriyim. Sanki biraz da ailesi için kedinin aslana kafa tutması gibi bir şey benim ki” dedi.
SIKINTILARIMIZI PAYLAŞTIK
Eşinden ayrı kalmaya hiç alışamadığını belirten Atayün, “Anadolu Bey tutuklanınca uzun süre uyuyamadım, uyku sorunum devam ediyor. Sesimizi duyurmak düşüncesiyle sosyal medyaya yöneldim. Yaşadığımız sıkıntıları paylaşmaya başladım. Sosyal medyanın gücünü keşfettim. Sesimi duyurabiliyorum, yoksa son yaşadıklarımızı kime nasıl anlatabilirdim” şeklinde konuştu.
BÜTÜN HAYATIMI GÖRÜŞ GÜNÜNE GÖRE AYARLADIM
Hayatını görüş günü olan cumartesiye göre biçimlendirdiğini belirten Atayün o gün yaşadıklarını şöyle anlattı: “Mersin’de yaşıyorum, eşim Sincan’da tutuklu. Cumartesi görüş günümüz. Her hafta cuma gecesi Mersin’den yola çıkıyorum, sabah 6’da Ankara’da oluyorum,10’da görüş var. Bir de iki haftada bir çarşamba günü telefon görüşümüz var, bir hafta annesini bir hafta beni arıyor. Çarşamba günü sabah 8’de telefonun başında oluyorum 10,11,12 artık ne zaman aramasına müsaade ederlerse telefon başında bekliyorum.”
OĞLUNUN DOĞUMUNDA DA AMELiYATINDA DA YOKTU
İstanbul Mali Şube eski Müdürü Yakub Saygılı’nın eşi Esra Saygılı ağır bedel ödeyen isimlerden biri. Eşi tutuklandığında hamile haliyle iki çocuğuyla başbaşa kalan Saygılı yaşadığı stres nedeniyle erken doğum yaptı. Hamilelik hissiyatı ve yaşadığı sıkıntılar nedeniyle ilk zamanlar çok zorlandığını belirten Saygılı, “Doğumuma iki ay kala eşim tutuklandı. Stresten dolayı erken doğum yaptım. Doğumdan kısa bir süre sonra oğlumda bir rahatsızlık oldu, eşimden habersiz ameliyat ettirdim. Eşim hem doğumunda, hem ameliyatında, hem sünnetinde yanında olamadı. Doğum ve doğum ertesi çok sıkıntı çektim. Herhalde en çok o dönemde ağlamışımdır” dedi.
FOTOĞRAFLARDAN TANIYOR
Oğlunun babaya hasret büyüdüğünü belirten Saygılı, “Anne-baba demeye başladı yanında yok. Ayda bir saatlik açık görüşte bebeğini sevebiliyor. Oğlum bir buçuk yaşına geldi ama 12 kere birbirlerine dokunabildiler. Şimdi yürümeye başladı, yine baba yok. Babasını tanıtmak için evin her tarafına babasının resimlerini koyduk. Sürekli baba nerede dediğimizde kendisi işaret edebiliyor” ifadelerini kullandı.
NELER YAŞADIĞIMIZI HiÇ KiMSE GÖRMÜYOR
İstihbarat Şube eski Müdür Yardımcısı Mesut Yılmaz’ın eşi Huri Yılmaz zor günleri üç çocuğuyla atlatmaya çalışıyor. Bu süreçten çocuklarını en az etkiyle çıkarmak için mücadele ettiğini belirten Yılmaz yaşadıklarını şöyle anlattı: “Eşim bir buçuk yıldır tutuklu, tabir-i caizse esir. Bu süreçte çocuklarımla güçlü olmaya ve dik durmaya çalışıyorum. Evlatlarımı duygu olarak ayakta tutmaya çalışıyorum, sürekli telkinde bulunuyorum. Bu sürecin kahramanları eşlerimiz olsa da evlatlarımız da birer kahraman.
17 ARALIK’I KULLANANLAR EŞLERİMİZİ ZİYARET DAHİ ETMEDİ
17-25 soruşturmalarını bütün muhalefet partileri kullandı. Ama biri dahi ne eşlerimizi ziyaret edebildi ne de bizlerin yanında bulundu. Biri yanımıza gelmedi. Sağ olsunlar Can (Dündar) Bey’i her kesimden ziyaret ediyorlar. Ama Can Bey’in de dile getirdiği mevzu polislerin gerçekleştirdiği operasyonlardı. Demek ki bu işler yanlış işler değil. Silivri artık hayatımızın bir parçası. Her hafta 80 km’lik yolu TIR’ların arasında gide gele usta şoför olduk hepimiz. Kimsemiz yok Silivri’ye bırakacak.”
GÖRÜŞ SAATiNi TERMiNALDE BEKLiYORUZ
TEM eski Şube Amiri Oğuzhan Ceylan’ın eşi Nehire Ceylan, sürecin en çok çocukları yıprattığına dikkat çekti. Zonguldak’ta görev yaptığını her hafta oradan gidip geldiğini belirten Ceylan, “Devrek’ten otobüsle Silivri’ye geliyoruz. Gece 12’de binip sabah 7’de Silivri’de oluyoruz. Görüş 10:30’da. Yaz, kış terminalde oturup görüş saatini bekliyoruz. Yazın yine bir şekilde çok zorlanmadık ama kışın çok zorlandık.
TÜM AİLE BİREYLERİ FARKLI YERLERDE
Geldiğim zaman kalma problemi oluyor. Bir gün önce İstanbul’a gelsem o zaman da çocukları okuldan almış oluyorum. Derslerden geri kalmış oluyor. Bu süreç daha çok çocukları yordu, yolculuklardan bıktılar artık” dedi. Büyük oğlunun Zonguldak’ta yatılı bir okulda olduğunu hafta sonları Devrek’e geldiğini belirten Ceylan, “Baba Silivri’de ,oğlum Zonguldak’ta yatılı okulda, ben de küçük oğlumla Devrek’teyiz. Hepimiz bir yerdeyiz. Bizi en çok etkileyen tahliye süreci oldu, ondan sonra çocuklar anne bir daha babam çıkacak deme inanmıyoruz artık demeye başladılar. O güne kadar umut vardı, o günden sonra eski heyecanımız kalmadı” ifadelerini kullandı.
ÇOCUKLARI iÇiN SAĞLIĞINI RiSKE ATTI
Mali Şube eski Müdürü Kazım Aksoy’un eşi Sümeyye Aksoy süreç nedeniyle sağlığını ikinci plana atmak zorunda kaldı. Daha önce iki kez kemik ameliyatı geçiren aylarca koltuk değnekleriyle yaşamak zorunda kalan Aksoy’un üçüncü bir ameliyat olması gerekiyor.
HAKLILIĞIMIZDAN GÜÇ ALDIK
Bu dönemde çocuklarını bir de annesiz bırakmamak için ameliyatını erteleyen Aksoy, “Şimdi evin hem erkeği hem kadınıyım. Çok yoruluyorum. Ama yorgunluk bir yönden de iyi oluyor, başka şeyler düşünmeye vakit kalmıyor. Ağrılarım çok arttı, doktor üçüncü ameliyatı olmam gerektiğini söyledi. 3. ameliyat çocuklar için yıkım olacak. Ameliyat olmak demek 6 hafta hiç yataktan kalkamamak demek. Çocuklar duyunca ağladı. Çocuklar için sağlığımı erteliyorum şuanda. Onlar sağlığımdan önemli, babanın yokluğunu hissettirmemek için uğraşıyorum” dedi. Eşi ilk tutuklandığında en fazla üç ay tutuklu kalacağını düşündüğünü belirten Aksoy şunları anlattı: “Bu süreç nasıl geçer, çocuklara nasıl bakarım diye düşünürdüm. Zaten en fazla 3 ay sürer derdim. 3 aylık sürecin nasıl geçeceğini düşünürken aradan tam 17 ay geçti. Onlardan aldığımız enerji, haklılık psikolojisi bize güç veriyor
BABAM HIRSIZLARIN PEŞİNDE
Çocukların psikolojisi bozuldu. Tutuklu bir baba var, ama polis. Bunu çevrelerine anlatamıyorlar. Kızımın geçen yıl uyuyamama problemi vardı, bu yıl da ağlama problemi var. Bazen geceleri kalkıp ağlıyor. Geçen itiraf etti. Artık babayı çok özlediğini, görevinin bitmesini istediğini söyledi. Aslında her şeyin farkında fakat ben ilk tutuklandığında ‘baban hırsızları yakalamaya göreve gitti’ demiştim. O yüzden farkında olmasına rağmen bana inanıyor.”
BiZi YAŞADIKLARIMIZ DEĞiL DUYARSIZLIK YIKTI
TEM eski Müdürü Osman Açıkgöz’ün eşi Zeliha Açıkgöz biri sekiz aylık üç çocukla yalnız mücadele etmek zorunda kalan eşlerden. Bebeği olanlar beni daha iyi anlar diyen Açıkgöz, “Babasını tanımıyor benim evladım. Devlet benimle ya da eşimle uğraşmıyor, benim üç evladımla uğraşıyor. Psikolojik olarak yıprandılar. Bizden gördükleri inançları onları ayakta tuttu. En çok çocuklar hastalandığı zaman eşimizin yokluğunu hissediyoruz. Babalarının elinden tutan çocukları görünce babalarına olan özlemleri artıyor. Eşlerimize yemek vermediler, F tipine koydular, o kadar sıkıntı çektik ağlamadım dik durdum ama çocuklarımın durumuna ağladım” dedi.
BABALARINI GÖREVDE SANIYORLAR
Yaşanan sürecin çocuklar üzerine ciddi etkiler bıraktığını belirten Açıkgöz şöyle devam etti: “Çocukların bazıları babalarının tutuklu olduğunu değil orada görev yaptığını sanıyor. Silivri’ye gitmek eziyet, ağlıyor çocuk, ‘Biz babamı özlüyoruz her hafta ziyaretine gidiyoruz o bizi özleseydi en az bir defa gelirdi, ben artık babamı sevmiyorum’ diye tepki gösteren çocuklar var. Çocuklarımızın yüzde yetmişi psikolojik destek alıyor. Eşlerimizin kaldığı cezaevi şartlarını Can Dündar yazdı da öğrendik. Eşlerimiz anlatmadı çünkü. Ben eşimin bir gününün nasıl geçtiğini Nokta Dergisi’nden öğrendim. O zaman kadar eşim bana hiç bir şey anlatmamıştı. İlk görüşte sordum eşime, ‘Özgür bey senin
anlattığın Silivri mi doğru Can beyin anlattığı Silivri mi doğru?’, gülümsedi hiçbir şey demedi.
BİZİM GÖRDÜĞÜMÜZÜ GÖRMÜYORLAR
Sürecin başında çok güçlüydük. Çünkü haklıydık, o yüzden bu süreç uzamayacaktı. Bu işin halk tarafından bizler gibi görülmediğini gördüğüm an yıkıldım. Ben takdir edileceğimizi düşünürken çok sevdiğimiz insanlar tarafından, çevremiz tarafından bizim gözümüzle görülmediği zaman benim için yıkım o zaman başladı.”