KADİR GÜRCAN
İnsan hayatını kolaylaştıran teknolojik gelişmelerin bir gün gelip insanoğlunu bitirip tüketeceği şeklindeki kehanet senaryolarına her gün irili ufaklı yenileri ekleniyor. Böyle korkular salıp bir gün geldiğinde “Biz uyarmıştık!” demek için pusuya yatmış bir sürü akıl hastası ve psychopath ortalıkta elini kolunu sallıyor. Muhtemel bir teknolojik felakette, evinin altını sığınak ve kut-u la yemut kadarlık geçimliği de özel modifiye edilmiş tohumlardan elde edeceği organik gıdalarla sürdürmeyi planlayan arızalı tipler bunlar. Herkes telef olduktan sonra dünyaya kazık çakmak için uğraşıyorlar.
Aslında piyasaya sürülen her ürün bazı şeyleri demode edip bir çok şeyin de piyasadan silinmesine sebep oluyor ki, gelişme dediğimiz espri de zaten bu değil mi? Daktilodan bilgisayar klavyesine terfi etmemek için direnen yazarların nostaljik ısrarları pek uzun sürmedi. Aynı ısrar, tükenmez kalemden daktiloya geçişte de yaşanmıştı. Hala daktilo kullananlar var mıdır emin değilim. Halk Eğitim Merkezi'nden aldığı on parmak daktilo sertifikasını çerçeveletip üniversite diploması yanına iliştirenler için, belli alışkanlıkları terk etmek elbette ki kolay olmayacak. Smartphone olan herkesin, cebinde klavye ile dolaşmasını yadırgamıyoruz. İnternet ve bilgisayarın, elektrik ve su gibi her hanenin zaruri ihtiyaçları arasına girmesine ne kadar da çabuk alıştık?
Hümanizm tarafı biraz ağır basan kesim altı ay sonra piyasaya sürüleceği konuşulan mevcut ürünlerin yeni versiyon ya da orijinal üretimlerin, insanlığa zararlarını aynen sigara paketlerine konan uyarılar gibi “Sağlığa Zararlıdır!” etiketi ile çıkması kanaatindeler. Öyle ya, teknoloji çok iyi ta ki, insanlar kullanmaya başlayana kadar. Ne zaman ki ademoğlu işe karışıyor, ortalık kızıl-kıyamet!
Yapay zeka, Artificial Intelligence (AI) araştırmaları son yirmi yılın en civcivli konularından. Konu hakkındaki araştırmalarını devlet sırrı ciddiyetinde tutan dev teknoloji firmaları, bu yıl itibariyle kartlarını açıp, açık oynamaya karar verdiler. Bu kararın hemen ardından, elbette ki ademoğlunu bekleyen mahşer senaryoları da bir bir düşmeye başladı. Meğer, “Allah’ını seven vursun. Aman vermeyin!” acullüğü ile birbirinin ayağına basan sözümona hümanistlerin kıyamet senaryoları çoktan hazırmış. Akl-ı selimin “Ya hu bırakın, mahalleye yeni taşınan AI'nin derdi nedir, bir dinleyelim!” uyarıları da dikkate alınmıyor. AI, yarım asırlık UFO'nun pabucunu şimdiden dama atmış durumdu.
ABD'nin seksenli yıllarda kurguladığı Yıldız Savaşları (Star Wars) ile alakalı kehanetler hala gerçekleşmedi. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra “Bundan sonra savaş olacaksa Mars ile ay arasındaki geniş arazide yapılsın!” diye düşünenler çoktu. İş düşe düşe, Rusya-Ukrayna Savaşı'na takıldı. Sci-Fiction üretimi tam gaz devam ediyor etmesine de seyircilerde uyardığı ilgi eskiye nazaran çok düşük seviyede. Bununla birlikte, zihinlerin AI için hazır hale geldiği de bir gerçek. İnsansı-robot teknolojisine ilgi ve alaka amiyane ve el yordamı ile değil, bir sonraki versiyonun daha kabiliyetli olması gerektiği eğilimi ile sürekli küçümseniyor.
Zihnen teknolojik gelişmelere hazır olmakla birlikte AI'nin günlük hayata bu kadar çabuk sirayet edeceğini ve klavye yakınlığında kullanım kolaylığına erişeceğini birçok kimse beklemiyordu. Hatta, şahsi bilgisayarınızı açtığınızda ekran koruyucusu olarak kullandığınız resim hakkındaki bilgiler sizi onayınızı beklemeden ekrana dökülmeye başlıyor.
AI kendisini insani hatalara düşmemek ya da yanlışları mümkün olan en alt limite çekmek şeklinde takdim ediyordu. Ta ki geçen hafta “Dünyayı insandan çok daha iyi yönetebiliriz!” iddiası ile sempati aramaya başlayana kadar. Gelişmiş teknolojinin amiral gemisi olmaya aday AI'nin böylesine ölümcül bir hataya düşmesi kötü bir talihsizlik. Beşeri hataları asgariye indirmesi beklenen AI'nin piyasadaki ilk altı ayında, insani şehvet ve zaafların en derini sayılan idareye aday ya da ortak olma iradesinin başına açacağı işleri hesap etmesi gerekirdi. Beşer Tarihi'nin 101'ı o! Mesele algoritmaya bağlı bir arıza değil, insanı tecrübenin ıskalanması. Bize da artık “Kul yapımı! O kadar olacak!” tesellisine sığınmaktan başka çare kalmıyor. Ama bu temennimiz, dikta, zorba ve müstebit idarelerin AI'nin kendi ülkelerine girişini en azından onlar ölene kadar geciktireceği gerçeğini engelleyemeyecek kadar cılız.
Halbuki şimdiye kadar dikta idareler de dahil herkes AI ile otomatiğe bağlayacağı emre amade kıyamet orduları ile ilk fırsatta komşu ülkeleri, bir sonraki adımda da dünyanın tamamını işgal edebileceği hayalleri kurmaya başlamıştı. AI ise, ordular kurup sonra da bu ordulara kumanda edeceği iddiası ile bu sıcak piyasaya girebileceği vehmine yenik düştü. Her yerde olmasa bile, zorba ve otokratik ülkelerde idareyi ele geçiren diktatörlerin yerlerine göz diken muhaliflere uygun gördükleri despotik uygulamaların yeni hedefi AI'yı geliştirme cüreti gösterenler olacak.
AI'in bu beklenmedik safdilliğine üzülen sadece yazarınız değil. Star Wars filmlerinin usta yönetmeni George Lucas'da hayal kırıklığı içinde olsa gerek. Yetmişli yıllardan itibaren Lucasfilm'in ürettiği Yıldız Savaşları kehaneti meşhur yönetmenin hayatına sığmayacak bir takvime ötelenmiş gibi görünüyor. Lucas'da kendisini yine şirket klasiklerinden olan Indiana Jones Serisi'ne verdi. Hollywood sektörünün efsanesi sayılan bu film de elinde patladı ve gişelerde çakıldı. AI'nin düştüğü acemiliğin nelere mal olduğunu görüyor musunuz? Durun bakalım, bu daha başlangıç.
Bununla birlikte AI içine düştüğü hatadan sıyrılması mümkün. “Basın açıklamamız maksadı aşan yorumlara kapı aralamıştır. Ekibimizin önümüzdeki üç çeyrek yüzyılda idareye talip olma gibi bir hedefi yoktur!” şeklindeki bir açıklama tehlikeyi bütün bütün savmaya yetmese de en azından zaman kazanmaya yardımcı olabilir. Hasarı tamir mümkün değil ama hiç olmazsa zaman kazanmış olur.