ASILSIZ FETÖ İHBARLARI, DEVLETE KURBAN EDİLEN EŞLER VE MİHAİL KALİNİN
Sanırım 70’li yılların ortalarında kendimi komünist olarak görmeye başlamıştım.
O zamanların komünist kelimesi, bugünün teröristi, FETÖ’cü’sü gibi bir şeydi.
Komünistim deyip başka hiçbir şey demesen ve yapmasan bile dönemin ünlü TCK 141-142. maddelerinden hapsi boylayabilirdin.
Daha çocuk denilecek bir yaşta neden komünist olmuştum?
Marks’ı, Engels’i, Lenin’i “yutmuştum” da öyle bir seçim mi yapmıştım?
***
Elbette hayır.
Bana bu seçimi yaptıran bir sürü faktör arasında herhalde en baskın olanı ahlaki tercihlerdi.
Adalet, belki de en önde gelen kavramdı.
Dürüstlük, cesurluk, fedakârlık gibi özellikler çok önemliydi.
O dönem okuduğum kitaplar arasında beni en çok etkileyenlerden birinin adını çok iyi hatırlıyorum:
Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak.
Kitabın yazarı Mihail Kalinin’di.
Tam 40 yıl önce, zevkle ve defalarca okuduğum bu kitapta bir devrimcinin kendini nasıl yetiştirmesi ve ne kadar ahlaklı olması gerektiğini öğreniyordum.
Yıllar sonra her türlü –izm’le birlikte komünizmden de vazgeçtim.
Ama o dönem okuduğum kitapların, yaşadıklarımın, ahlaki tercihlerimin çoğu, bugünkü hayatımı önemli ölçüde biçimlendirdi.
* * *
(Stalin solda Kalinin sağda)
Aradan çok uzun yıllar geçti.
Nedense birdenbire Mihail Kalinin’i hatırladım; bilmiyorum, belki hakkında bir şey duydum veya okudum.
Sonra oturup hayatını araştırdım.
Vaktiyle beni etkileyen o önemli kitabın, o güzel cümlelerin yazarı, nasıl bir adamdı? Neler yaşamıştı?
Ekim Devrimi sonrasında uzun yıllar Sovyet devletinin en önemli isimlerinden biriydi.
Önce Lenin’in, sonra da her zaman Stalin’in gerisinde geliyordu; ama resmî olarak Sovyetler Birliği Devlet Başkanı konumundaydı.
3 Haziran 1946’da, 70 yaşında ölene kadar Yüksek Sovyet Prezidyumu Başkanı’ydı.
Köylü kökenliydi. Fazla teorik birikimi yoktu. Lenin, Troçki, Kamenev, Buharin, Sverdlov gibi isimlere göre epeyce zayıftı. Stalin ve Molotov gibi hünerli bir organizatör değildi. Yejov ve Beria gibi kirli işler çevirme becerisi de yoktu.
Ama liderlerin üzerinde kolay uzlaştıkları, sembolik olarak “Sovyetler’in Başkanı” sayılan, protokol işlerinde önde gelen bir yöneticiydi. Kısa sürede “Kalinin Dede” olarak da ün saldı. Etkili ve babacan bir konuşması ve tavrı vardı.
Görevinin çok büyük bölümü, Stalin’in gölgesinde ve ondan gelip masasına konan kağıtları imzalamakla geçti.
Devrim sonrası iç savaş, Stalin’in Bolşevik partisi içindeki rakiplerini ekarte etmesi, özel mülk sahibi her tür burjuvalara ve köylülere karşı terör estirmesi, ardından da İkinci Dünya Savaşı yılları...
On milyonlarla ifade edilen savaş, açlık ve devlet terörü kurbanları...
Hepsi Kalinin Dede’nin “resmî protokolün başında” olduğu dönemlere denk düştü.
Stalin diktatörlüğünün her türlü muhalefeti bastırdığı, en ufak bir kuşkuyla bile insanları sürgüne gönderdiği, hatta öldürttüğü dönemlere...
* * *
'HALK DÜŞMANLARI'NI İHBAR ETME DÖNEMİ
O dönemlerde devlet yönetimi, yurttaşlardan “halk düşmanları”nı ihbar etmelerini talep ederdi. Doğru ya da yanlış, ihbar edilen herkesin işi çok zordu. Komşusunun ve akrabasının yalanına kurban giden birçok insan vardı. Kurunun yanında yaş da yanardı.
At izi, it izi, hepsi karmakarışıktı.
KARISI TUTUKLANIRKEN BİLE SUSTU
Tutuklananlar ve Sibirya’ya sürülenler arasında Kalinin’in arkadaşları ve akrabaları da vardı. O, hiçbir şey yapamıyor, hatta bazılarıyla ilgili yakalama direktiflerine bizzat imza atmak zorunda kalıyordu.
Bir gün Stalin, Kalinin’in karısı Katerina Kalinina’yı da tutuklattı.
“Halk düşmanı ve Troçkist” olmaktan dolayı 15 yıl ceza alarak GULAG adalarına sürüldü kadın.
Devlet Başkanı Kalinin hiçbir şey yapamadı.
Sustu.
Görevine, günlük hayatına ve Stalin övgülerine devam etti.
Beni ilk gençlik yıllarımda öylesine etkileyen Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak’ın yazarı işte böyle bir adamdı.
Bu arada yıllardır yaptığı gibi birçok kadınla gönül eğlendiriyor, kendisine karşı çıkanları da zorla ikna ediyordu. Bir balerini öldürdüğü ve 17 yaşında bir kızın ırzına geçtiği haberleri yaygınlaştı.
STALİN'İN ŞANTAJLARI
Stalin’in bütün bu rezaletleri, “gerektiğinde Kalinin’e karşı kullanılacak kozlar” olarak biriktirdiği söyleniyordu.
En fazla karısının sürgün şartlarında kısmi iyileştirme yapılmasını sağlamış, 1945’te biten savaşın ardından hazırlanan af yasasını önceden bildiğinden dolayı, eşini epeyce zorlayarak “pişmanlık ve af dilekçesi” yazdırmıştı.
“Stalin’in lütfu” ile sürgün cezası 7 yılda biten Katerina Kalinina ne bir daha Kremlin’e döndü, ne de kocasıyla görüştü.
Sadece bir yıl sonra Kalinin’in cenazesine katıldı.
1960’a kadar sakin ve sessiz bir hayat sürdükten sonra, içinde biriktirdikleri ile birlikte göçüp gitti.
* * *
ERDOĞAN TÜRKİYESİ VE CEMAAT OPERASYONU İLE BENZERLİKLER
Geçenlerde bizim gazetelerde “sahte FETÖ ihbarları” haberini gördüm.
İhbarlar 40 bini bulmuş ve emniyet birimlerine göre, çoğu asılsızmış.
HaberTürk’ün yazdığına bakılırsa, “Asıl korkutucu olan, oğlunu, kocasını, komşusunu ihbar edenlerin sayısındaki fazlalık. Yetkililer, ihbarların büyük bölümünün kişisel problemlerden kaynaklanan kin ve nefrete dayalı, asılsız ihbarlar olduğunu” belirtmiş.
Emniyet yetkilileri, bütün bunların kendilerine zaman kaybettirdiğinden ve hedef şaşırttığından şikâyetçi.
Ancak ihbarcılık ve jurnalcilik, devletin önemli bir haberalma kaynağı olarak kalmaya devam ediyor.
Bizzat Cumhurbaşkanı’nın “tanıdığınız FETÖ'cüleri ifşa edin, bu bir vatanseverlik borcudur, ihbar edin, biz gerekeni yapalım” dediği biliniyor.
İhbar hattı, ihbar e-mail ve twitter hesapları vs. hepsi var.
Ağustos sonlarına doğru İstanbul Şişli’de yaşayan 46 yaşındaki Yaşar K., üniversite için gittiği Bolu’da FETÖ’cü olduğunu savunduğu oğlu S.K.’yi polise ihbar etmişti. Babanın sözleri şöyleydi:
“Darbe girişiminin ardından konuşmaları gücüme gitti. İhbar ederek oğluma kötülük yapmaya değil, onu kurtarmaya çalıştım. Ne kadar erken dönse onun yararına diye düşündüm. Çocuğu değil, devleti koruma dönemi. Ben onu koruyamadım, devlet korusun.”
Bir cümleyi izninizle tekrar edeyim:
“Çocuğu değil, devleti koruma dönemi.”
Yine bu yılın Şubat ayında da İzmir'in Torbalı İlçesi'nde TIR şoförü Ali D., eşi G.D. hakkında Cumhurbaşkanı'na “küfür ve hakaret ettiği” iddiasıyla suç duyurusunda bulunup boşanma davası açmıştı. “Erdoğan'a hakaret etti” deyip ses kayıtlarıyla mahkemeye başvuran adam, “Babam hakaret etse onu da şikâyet ederim” demişti.
Ne büyük sözler değil mi? Özellikle de yüreklerle kıyaslandığında...
İşte böyle. “Çocuğu, eşi, babayı, anayı, arkadaşı, hatta kendini bile değil , devleti koruma dönemi” hepimize hayırlı ve uğurlu olsun!..
T24