(Video Arşiv)
"Mahmut Övür, son günlerde, tıpkı diğer yandaş kalemler gibi Akşener üzerine döktürüyor. Söylemeye bile gerek yok herhalde, övmüyor. Övmek bir yana, Akşener’i itibarsızlaştırmak için geçmişe yolculuklar yapıyor.
Eğer o geçmişe “tanık” olmasaydım, üzerinde bile durmaz geçerdim. Oysa Mahmut Övür geçtiğimiz günlerde öyle bir sayfa açtı ki, yazmadan duramazdım. Duramadım.
Şöyle yazıyordu Mahmut Övür:
“O (Akşener) ve çevresi 28 Şubat sürecinde askere karşı dik duruşuyla bir imaj çizmeye çalışıyor ama biz onu daha çok üstü örtülmeye çalışılan Susurluk Skandalı’nın İçişleri Bakanı olarak hatırlıyoruz. Mehmet Ağar’dan sonra o göreve gelmişti. O görevdeyken ben de Çatlı’nın Türkiye’deki görüntülerini ilk kez atv’de yayımlamış sonra da o nedenle vurulmuştum. O görüntülerde kim vardı biliyor musunuz? Skandalın bir numaralı ismi Abdullah Çatlı’nın yanı başındaki masada Meral Akşener vardı. Bildiğim kadarıyla bu konuda hiç konuşmadı. Şimdi ülkeyi yönetmeye aday bir siyasi aktör olarak ortayı çıkıyorsa o karanlık döneme ilişkin bildiklerini de açıklamalı. Evet, merak ediyorum, devlet içinde çeteleşmelerin açığa çıktığı Susurluk Skandalı neden aydınlatılamadı? Bir sünnet düğününde yan yana olduğu Çatlı’yla yakınlık derecesi ne ve o dönem işlenen faili meçhul cinayetler için ne düşünüyor?”
Vay canına! Mahmut Övür, Türkiye’nin en karanlık aktörlerinden birinin, Çatlı’nın görüntülerini ortaya çıkarmış ve BU YÜZDEN vurulmuş.
Peki o görüntüye nasıl ulaşmış?
Dahası, Mahmut Övür’ün “o görüntülerde” ne işi varmış?
Görüntü ATV Haber’de yayınlanınca neler yaşanmış?
Sünnet düğününde Çatlı ile Akşener’in olduğunu hatırlayan Mahmut Övür, kendisiyle ilgili kısmı hatırlamıyor herhalde. Ama ben sonrasını çooook iyi hatırlıyorum.
• • •
Yıl 1997. Mahmut, yazdığı gibi, bir gün elinde bir kasetle geldi. Heyecandan nefesimizi kesecek bir kasetle…
Yine yazdığı gibi, bir sünnet düğününde çekilen görüntülerde, konuklar arasında Çatlı ile Akşener görünüyordu.
Mahmut, Ali Kırca’nın yanına oturdu… Düğünde kim kimdir canlı yayında anlattı… İsimleri verdi… Verdiği isimler arasında, “düğün sahiplerinden” Ali Yasak, yani Drej Ali de vardı.
Habercilik adına çok keyifli, tatmin edici bir yayındı. Ne var ki, hemen arkasından kâbusa dönüştü.
Mahmut Övür koşarak odama gelmiş, haberi vermişti: “Drej Ali telefon etti… Saydı sövdü… Üstelik buraya geliyormuş…”
Ayaküstü bir kriz toplantısı yaptık. Tavrımızı kararlaştırdık.
Ali Kırca odasında olacaktı. Ben ve (o sırada haber müdürümüz olan) Ferhat Boratav, Mahmut’la birlikte Drej Ali’yi karşılayacaktık. Engellemek yerine “ağırlayıp” konuşmaya çalışacaktık.
Bu arada güvenlik şefini aradım: “Ali Yasak diye bir konuğumuz gelecek. Lütfen hemen alın. Ancak yalnız girmesine dikkat edin, eşlik ederek ATV Haber’e getirin.”
Nitekim yarım saat kadar sonra güvenlik şefi, yanında Drej Ali ile çıkıp geldi. Ben ve Ferhat sanki normal bir ziyaretmiş gibi davranmaya çalışıyorduk. Hatta çay / kahve ikram etmeye kalkıştık…
Ama Drej Ali oraya çay / kahve içmeye ya da sohbete gelmemişti. Arada bir “yengeye” –yani bana- şükretmesi gerektiğini, yoksa çok daha ağır konuşacağını” vurgulayarak esti savurdu.
Ne mi söylüyordu?
Mealen ve özetle, şunları:
“Mahmut Övür, o sünnet düğünün davetlilerinden biriydi. Oraya gazeteci olarak değil, Ali Yasak’ın arkadaşı olarak çağırılmıştı. Ama Mahmut, hem kendisine hem de gayet iyi tanıdığı ablasına ihanet etmişti. Sadece dostlara açık olan bir daveti, düğün videosunu alıp yayınlayarak sırtlarından bıçaklamıştı.”
Ali Yasak’ın sözlerinden, ikili arasındaki arkadaşlığın yeni olmadığını anlamıştık. Dahası, Mahmut Övür’ün arkadaşlık / tanışıklık artık adına ne derseniz, başta Çatlı olmak üzere Susurluk sanıkları ile ilişkisi olduğunu fark etmiştik.
Film gibi, çok sarsıcı bir sahneydi yaşadığımız.
Özellikle, Ali Yasak’ın giderken söyledikleriyle:
“Ben de Drej Ali’ysem, bunun hesabı sorulur…”
Bu tehditle bir ilgisi var mı, bilmiyorum. Ama aynı yıl, 1997, 5 Haziran akşamı gelen bir telefon korkulan haberi veriyordu.
Mahmut Övür, bir haber için gittiği Ankara’dan dönüşünde, evinin önünde kurşunlanmıştı. İlk aradığı kişi bendim. Doğal olarak hem haber merkezini hem de en yakındaki hastaneyi alarma geçirdim… Ben de koşarak yanına gittim. Sonrası malum…
• • •
Bugüne kadar, kaset olayının perde arkasını yazmadım. Ne de olsa, işin içinde soru işaretleriyle dolu bir arka plan varsa bile, Mahmut bir bacağının sakat kalmasıyla “BEDELİNİ” ödemişti. Üzerine gitmek istemedim.
Ama yıllar sonra, gerçeğin çok ufak bölümünü anlatınca… O gerçekte kendi payına değinmeyince… Ve bunu da sırf, Saray’ın istediği biçimde Akşener’i yıpratmak adına yazınca… Yazmayı borç bildim.