Siyasi gücün oluşturduğu bu belgenin hakimler ve savcılar tarafından delil gösterilmesini hukuksuzluk olarak niteleyen Turanlı, "Kırmızı kitabı delil gösterip Türkiye Cumhuriyeti'nde bu kapsama 80 milyonu alıp çok rahat tutuklayabilirsiniz. Her siyasi iktidar kendi döneminde bir kırmızı kitap çıkarır ve istemediği herkesi cezalandırma yoluna gider." dedi.
Polis şeflerine yapılan son tahşiye operasyonunu değerlendiren Avukat Ömer Turanlı, "Demokratik hukuk devletlerinde erklerin bağımsızlığı olmasına rağmen son yapılan tahşiye operasyonunda tutuklamaya gerekçe olarak Milli Güvenlik Siyaset Belgesi gösterildi.
Operasyon, polis şefleriyle ilgili güya tahşiye dosyasında bir takım insanlara kumpas kurulduğu gibi iddialar var. Hakimin karar verirken dosyadaki mevcut durumun ne olduğuna bakması gerekiyor. İlgili şüphelilerin ifadesini alması gerekiyor ve bu doğrultuda yasaya ve vicdanına uygun olarak kararını vermesi gerekiyor.
Yasanın emri bu olmasına rağmen Sayın Hakim, hiçbir şekilde hukuken bağlayıcılığı olmayan tavsiye niteliğindeki Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ni gerekçesine koymuştur. Şimdi bu en başta yargı bağımsızlığının ağır bir ihlalidir. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi dediğiniz, MGK'daki tavsiyeler yargının üzerinde değildir. Yargıyı bağlamaz. Yargıyı, dosyadaki mevcut deliller yasanın amir hükümleri bağlar." diye konuştu.
Polis şeflerine yapılan operasyonların başından beri siyasi olduğunu hatırlatan Turanlı, şöyle devam etti:
"Şimdi bu, bizim iddiamızı teyit etmiyor mu? Bal gibi de ediyor. Burada hakim ve savcı kendilerince yeni bir uygulama ihdas etmiştir ve görev suçu işlemişlerdir. Yasada şüphelilerin tutuklanmasını gerektirecek hükümler belirtilmiştir. 100.cü maddede katalog suçlar diye belirtilmiştir. Şimdi burada Milli Güvenlik Siyaset belgesi diye bir ibare yok. Bir gerekçe yok. Dolayısıyla burada hakimin bunu gerekçe göstermesi görevini su istimal etmektir. Görev suçudur bu."
Kırmızı kitabın gerekçe gösterilerek tutuklama yapılmasını hukuksuzluk olarak niteleyen Turanlı, "Şimdi siz böyle bir gerekçeyle insanları tutuklarsanız o zaman Türkiye Cumhuriyeti'nde bu kapsama 80 milyonu alıp çok rahat tutuklayabilirsiniz. Bu da yargının, yasama ve yürütme erklerine hapsedilmesi anlamına gelmektedir." dedi.
22 Temmuz'dan bu yana polis şefleriyle ilgili yapılan operasyonları hatırlatan Turanlı, "Önce casusluk dendi. Casusluk iddiaları savunma erki tarafından adeta paçavraya çevrildi. Bu dosyalarda hiçbir somut belgenin olmadığı ortaya çıktı. Bu olmayınca, hükümete darbe şeklinde bir algı oluşturulmaya çalışıldı. Bu da çürütülünce bu defa silahlı terör örgütü kapsamına sokmaya çalıştılar. O da olmayınca bu sefer hadise daha da büyütülerek ya bakın Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ndeki iddialar bu dosyada mevcuttur denilerek kapsam genişletiliyor. Bu, iddia makamının köşeye sıkıştığını, dosyalarda müvekkillerimizi suçlayıcı hiçbir somut bulgu, belge, bilginin olmadığının ispatı ve tespitidir. Şimdi bakalım bundan sonra karşımıza ne çıkarılacak. Bu süreç, mevcut Anayasa ve ceza kanunlarının işlemediği bir dönem." şeklinde konuştu.
Yargıçların yasalara ve vicdanlarına göre hüküm vermek zorunda olduğunu kaydeden Turanlı, "Eğer siz kırmızı kitaplarla hüküm veriyorsanız o zaman her siyasi iktidar kendi döneminde bir kırmızı kitap çıkarır, ve o kırmızı kitapla istemediği her grubu bu kapsamda cezalandırma yoluna gider. Bu böyle devam ederse, yargı bağımsızlığını yitirip yürütmenin sopası olur." ifadelerini kullandı.