Sözcü yazarı Emin Çölaşan, Rasim Ozan Kütahyalı'nın iğrenç sözlerini eleştirmesinden sonra "Sevmedikleri seçilmiş insanlara 'İMelih', 'TÖ' ve 'RTE' gibi aşağılayıcı lakaplarla hakaret etmeyi gazetecilik diye yutturmaya çalışan yazarlardı onların rol modelleri" diyen Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök'e tepki gösterdi. Bir dönem Özkök ile birlikte Hürriyet'te çalıştıklarını hatırlatan Çölaşan, "Yemekte patronunun salatasına sosu o koyar, onun ızgara etini getiren garsonu herkesin içinde azarlardı" dedi.
Emin Çölaşan'ın "Gazeteciliğin yüz karası liboşu" başlığıyla yayımlanan (25 Kasım 2017) yazısı şöyle:
Sevgili okurlarım, bu gazetecilik mesleğinde nicelerini tanıdım. Bir bölümü sözüne güvenilir, dürüst, mert, haysiyetli, sağa sola kıvırtmayan, kıçı başı oynamayan, adamına göre muamele etmeyen insanlardı.
Böyle siyasetçileri de tanıdım, gazetecileri de…
Ama özellikle iyi tanıdığım gazeteciler içinde bazıları vardı ki, her şeyleri ile gerçekten utanç verici idiler.
Onların onursuzluğuna tanık oldukça hep utandık.
Bu kesimde yer alanların başında Ertuğrul Özkök gelir.
Dünkü yazısında isim vermeden yine bana sataşmış ve zırvalamış olmasaydı, bu yazıyı yazmayacaktım.
* * *
Korkak, ürkek, kendi ayıplarının ve günahlarının altında ezilen bir tiptir.
Yaşı 70'i aşınca iyice sapıtmış, bu kez “P...” olayını köşe yazarlığına dahil etmeyi başarmıştır!
Şimdi mankenliğe de soyundu!
Hürriyet'teki yazılarını her gün okuyorum ve gerçekten de okudukça utanıyorum.
Ülkemiz bu durumda iken gündeme getirip ısıttığı belden aşağı magazin konularını, aklı başında herkesi tiksindiren başlıklarla verir.
* * *
Ben bu adamla Hürriyet'te yıllarca çalıştım, neler gördüm neler!..Yemekte patronunun salatasına sosu o koyar, onun ızgara etini getiren garsonu herkesin içinde azarlardı:
“Kardeşim ben sana demedim mi Aydın Bey'in bonfilesi az pişmiş olacak diye!..Yine çok pişmiş geldi, biraz dikkat edin yani, al bunu götür!..”
Böylesine ucuz yalakalık yöntemleriyle koltuğunu ve köşesini korumayı başardı.
* * *
Ne zaman ki AKP iktidarı kuruldu ve Tayyipgiller'in medya üzerindeki baskısı yoğunlaştı, işte o zaman iyice paniklemeye başladı.
Patron korkuyordu, bu şahıs ondan daha çok korkuyordu.
Her gün bana adeta yalvarırdı:
“Gözünü seveyim iktidarı eleştirme, bizim onlardan çok beklentimiz var…İsterlerse kabak gibi oyarlar…”
Bunlara, başta Bekir Coşkun olmak üzere o dönemde Hürriyet'te çalışmakta olan herkes tanıktır.
Ertuğrul'un bu zavallı korkaklığına tanık oldukça bazen güler, bazen de utanırdık.
* * *
22 yıl hizmet ettiğim gazeteden kovulunca üç ayrı kitap yazdım ve bu vatandaşın “Marifetlerini (!)” tek tek sergiledim. Bir umudum vardı:
“Beni mahkemeye verir, yargı önünde hesaplaşırız.”
Fakat paçası sıkmadığı için dava açamadı. Onun yerine patronu Aydın Doğan açtı ve benden 50 bin lira tazminat istedi.
Üstelik bu Ertuğrul'u tanık göstermişti.
Hiç utanmadan geldi mahkemeye ve yalancı tanıklık yaptı.
Dava reddedildi!
İşin ayrıntılarını kitaplarımda anlatmıştım.
* * *
Dedim ya, korkak, zavallı, omurgasız bir tiptir. Esen rüzgara göre yön alır, güçlülerin dümen suyuna yelken açar.
Hiç değişmedi, ancak son zamanlarda yaşlanma sürecine girince iyice sapıttı.
Bu onursuz davranışlarını şimdi Hürriyet okurlarına sanki marifetmiş gibi yutturmaya kalkışıyor.
Seçmece karpuz olmasa bile, güçlülerin kucağında oturmayı sürdüren seçmece bir liboş,esen rüzgarların yönüne göre tavır değiştiren bir dönektir.
Bırakın okurlarını bir yana, 70'inden sonra sapıtan, yazdığı cinsellik yazıları nedeniyle karısından, kızından, torunundan bile utanmayan bir zavallıdır.
Gazeteciliğin yüz karasıdır.