Ankara Enstitüsü Araştırma Direktörü Osman Sert, "Yeni oluşumlar ittifakların yapısını ciddi anlamda etkileyecek. Türkiye'de şu anda ikili bir oluşum var. Yeni partilerin ardından üçüncü bir ittifak ortaya çıkabilir" diyor ve ekliyor:
"Yeni sistem bir taraftan bütün gücü tek bir kişiye veriyor ama bir taraftan da yüzde 50+1 aritmetiği sebebiyle yüzde 2’yi ya da 3’ü anlamlı kılıyor. Gücüyle her zaman çok mütekabil olmayan bir ağırlık veriyor. Şu anda kamuoyu araştırmaları şunu söylüyor: Toplumda yeni kurulacak siyasi partinin ya da partilerin bir karşılığı var. Sayın Temel Karamollaoğlu kendi üslubunun da katkısıyla Türk siyasetinde yeni bazı hareketlenmelere sebep oldu. Fakat Saadet Partisi’nin oy oranına baktığınızda hiç de öyle Türkiye’de iktidarı belirleyebilecek bir parti formunda değil. Yeni siyasi partilerin oy potansiyelinin bunun çok daha öteside olduğu görülüyor. Üstelik bu oy potansiyeli Saadet Partisi gibi kemikleşmiş, zaten hep orada olan değil de diğer adaylardan alınacak, özellikle iktidarda olan, iktidar adayı olan partilerden alınacağını düşündüğünüzde mevcut ittifaklarını etkilememesi mümkün değil. Dolayısıyla yeni oluşumlar öyle ya da böyle ittifakta herkesin yeniden kartlarını karmasını gerektirecek."
Medyascope’ta ‘Açık Oturum’ programına konuk olan Sert, "Yeni siyasi partilere, yeni bir söyleme ihtiyaç var. Toplumda siyaseten bir tıkanmışlık var. Bunu kamuoyu araştırmalarında, sokakta, kamuoyu araştırmalarında da görüyorsunuz" görüşünü dile getiriyor.
"Burada 18 yıllık AK Parti iktidarının getirdiği yorgunluk da var. AK Parti’nin artık sorunlara çözüm üretemeyişini, siyaset üretmek yerine taktiksel adımlarla iktidarda kalmaya çalışmasını görüyoruz. Bunların getirdiği bir yorgunluk var" diyen Sert, sözlerine şöyle devam ediyor:
"15 Temmuz Türkiye’de siyasetin alanını daraltan çok ağır bir travmaydı. Ciddi bir daralma yaşandı siyasette. Çünkü normalin dışında çıktı Türkiye. Fakat buna rağmen insanlar siyasetten umutlarını kesmedi. Yerel seçimlerde yeniden bir çözüm olacaksa bunun siyaset yoluyla olması gerektiğini sandıkta ortaya koydular.
Ekrem İmamoğlu’nun varlığı ve CHP’nin yürüttüğü süreç de siyaseten o alanı genişletme çabasıydı.
Sağ cenahta da öncelkile Ahmet Davutoğlu’nun çıkışı ve arkasından gelen süreç var. Abdullah Gül’ün önderlik ettiği Ali Babacan’ın göründüğü hareketle de o cenahta da siyaseten bir çözüm arayışı var. Bunlar son tahlilde bir vesayet odağından değil sandıktan, seçimden bir çözüm bekleme umudunun göstergeleri. Ben bunları Türk demokrasisi açısından müspet, olumlu gelişmeler olarak değerlendiriyorum.
Öncelik hukuk olmalı. Hukuki sistem, ifade özgürlüğü, insan hakları, mülkiyet hakkı garantiye alınmadığı sürece ekonomiyi düzeltmek de sistemi düzeltmek de mümkün değil. Eğer ilkeleri doğru koymazsanız iki sistem de Türkiye’yi doğru yere götüremez. Hastalıklı bir parlamenter sistemin de bizi demokratik anlamda ne kadar sıkıntılara soktuğunu daha önce gördük. Mevcut başkanlık sisteminin demokratik anlamda çok büyük defoları olduğu bir vakıa olarak duruyor.
Ahmet Davutoğlu hareketinin daha net olduğunu görüyoruz. 22 Nisan’da manifestoyu ortaya koydular, neyi yanlış gördüklerini söylediler. KHK’lılara varıncaya kadar pek beklenmeyen çıkışlar vardı. Daha sonra istifa sürecinde de gördük. Yanındaki isimler de belli.
Abdullah Gül’ün önderliğinde devam eden Babacan hareketinde bu netleşme biraz daha vakit alacak. Fakat bu vakit alma insanların zihinlerindeki soru işaretlerini de büyütüyor.
Türkiye’de toplumun siyasetten umudununu kesmemesi için siyasetçilerin de cesaretini çok net şekilde ortaya koyması lazım."